Çeviri: Sencer Odabaşı
Kaynak: ROAPE
Bu söyleşide Max Ajl, Çin’in tarım reformunun Arap ülkeleri, özellikle de Tunus üzerindeki etkisi üzerine yaptığı araştırmayı ele alarak, Çin’in alternatif bir kalkınma yolu deneyiminin yerel koşullarla nasıl örtüştüğünü ve Tunuslu entelektüellere ve planlamacılara nasıl esin kaynağı olduğunu ortaya koyuyor.
– Genel hatlarıyla araştırmanızın Çin ile nasıl kesiştiğini anlatabilir misiniz?
+ Çalışmam Arap coğrafyasında dört çalışma alanını ele alıyor: dekolonizasyon tarihi, planlama tarihi, heterodoks planlama alternatiflerinin entelektüel tarihi ya da post-kolonyal dünyada “izlenmemiş yollar” ve daha kapsamlı olarak Arap tarım sorunları. Bunlardan ilkinde Çin, meslektaşım Rebecca Gruskin’in arşivlerde ortaya çıkardığı üzere Cezayir’e ve hatta Tunus’a silah göndermesine rağmen oldukça geri planda kalıyor. Bununla birlikte Çin, 20. yüzyılın ortalarından sonlarına kadar süren ve daha yaygın olarak ulusal kurtuluş mücadeleleri olarak adlandırılan dünya çapındaki kitlesel köylü savaşlarının merkezinde yer almıştır.
İkinci ve üçüncü konularla bağlantılı olarak Çin’in etkisi çok daha belirgin. “Çin’in Gölgesinde Planlama”1 başlıklı makalemde ele aldığım gibi, planlamacılar Arap bölgesinde ve özellikle Tunus’ta az gelişmişlikten kalkınmışlığa nasıl geçileceğini düşünürken, model arayışındaydılar. Elbette bazıları Ragnar Nurkse’den Albert Hirschmann’a kadar ana akım ve hafif heterodoks kalkınma söylemlerinden beslendi. Ancak neredeyse hepsi 1950’lerin sonlarında Çin’in komünist kalkınma modeli hakkında bilgi sahibiydi, hatta kimileri anladıkları kadarıyla bu modelin büyüsüne kapılmıştı. Parti tarafından denetlenen çalışma turları, heyetler ve araştırma gezileri ve bunların sonucunda Charles Bettelheim, Rene Dumont ve diğerleri gibi en önde gelen Fransız sol eğilimli veya Marksist kalkınma yazarlarının kitapları sayesinde Çin, Tunus gibi ülkelerin taşralarını ve gecekondu mahallelerini kasıp kavuran yoksulluğu ortadan kaldırmak için neler yapabileceklerine dair olası bir seçenek veya model olarak herkesin aklındaydı.
Dahası, yurtdışında eğitim gören genç kadrolar genellikle Paris’te ya da Fransa’nın diğer bölgelerinde eğitim görüyorlardı. Komünizm cezbediciydi ve herkesin aklında Çin vardı. UGET’in, UGTT’nin ve hatta ulusalcı burjuva yazarların belgelerinde Çin’den giderek daha fazla bahsedildiğini – veya doğrudan referans verilmeden ülkenin politikalarına dolaylı olarak atıfta bulunulduğunu – görüyoruz.2 Daha sonra Çin, Perspectives’in3 öğrenci hareketinin açıkça Maoist kesimleri için de bir ilham kaynağı oldu. Çin’in Arap milliyetçileri üzerindeki etkisi konusunda açıkçası daha az şey biliyoruz, ancak Fellaga4 ve Yusufilerin5 silahlı mücadelelerini (genelde 1952-1954 ve 1955-1956 olarak tarihlendirilse de, 1950’lerin sonlarına kadar Tunus’un güneybatısında Yusufizm belirli aralıklarla etkili oldu) bir “halk savaşı” olarak resmetmeleri, Çin’in sürgündekiler de dahil olmak üzere Tunus ulusal hareketinin Arap milliyetçisi kanadının düşüncelerini nasıl etkilemeye başlamış olabileceği konusunda bize ipuçları veriyor.
– Hangi konulara odaklandılar?
+ Çin’in 1950’lerdeki kalkınması, Tunus kırsalının içinde bulunduğu koşullar ve sorunlarla doğrudan ve güçlü şekilde örtüşüyordu. Tıpkı 1940’lardaki ve 1950’lerin başındaki Çin gibi, Tunus da aç değilse bile yoksuldu; kırsal kesimde büyük bir yetersiz istihdam ve işsizlik sorunu, eşitsizlik yaratan bir tarımsal yapı, güdük ve sektörel bir sanayileşme vardı. Çin Komünist Partisi kırsal kesimdeki bu sorunları kolektifleştirme yoluyla aşarak kırsal üretim kalıplarının ve işgücü dağılımının daha rasyonel hale gelmesine yardımcı oldu. Verim genel olarak emek-yoğun ve sermaye-hafif mekanizmalar yoluyla arttı, bununla birlikte kimi süreçlerin makul ölçeklerde sanayileşmesi sağlandı. Ulusal sanayileşme çabasının dolaşım ihtiyaçlarını karşılamak için şehirlere işgücü akışı ise, Üçüncü Dünya’yı sarsan kırsal kaçıştan uzak, kontrollü bir hızda gerçekleşti. Ve kırsal sanayileşme bu çabalarla birleşerek kırsal kesimde yaşayan insanların geniş tabanlı bir bilimselleşmeye, bilimsel araştırma ilkelerinin ve sanayi mekanizmalarının anlaşılmasına olanak sağladı. Bu başarıların haberleri Çin’den diğer ülkelere önce damla damla sonra da bir akış halinde akmaya başladı. Bu ülkelerin halkları bunları öğrendi ve Çin’in başarılarından anladıkları kadarıyla etkilendiler.
Bu bağlamda, değişen derecelerde özgüllük ya da açıklıkla, Tunus heterodoks düşüncesinin her yerinde Çin’i bulmaya başlarsınız. Tarım reformu örneği ve katı hiyerarşik bir Üçüncü Dünya toplumunun kırsal feodalizmin omurgasını kırma becerisi, yatırıma yönelik tasarruf yoluyla ne kadar gelir elde edebileceğinize dair mekanik denklemlerin ötesine geçmek isteyen ve bunun yerine farklı sorular soran planlamacılar için çok şey ifade ediyordu: Kırsal kesimdeki faktör donanımlarını değiştirerek ya da daha amiyane tabirle, zenginden alıp fakire vererek iç piyasaların hacmini artırıp aynı zamanda altyapı ve sanayi yatırımları için üretim fazlası ayırırken kırsal kesimin gelirlerini artırabilir misiniz?
Dolaylı olarak, radikal Tunuslu planlamacılar, Çin kırsalında üretkenliği artıran paketin bir parçası olarak adlandırılan “geleneksel” tarım teknolojilerinin uygulanmasından ve mevcut zanaatkar imalat sektörlerinin üzerinde değil, içinde çalışan ademi merkeziyetçi bir sanayi dokusunun cazibesinden açıkça ilham almış görünüyorlardı. Bu kişiler genellikle devletin teknik ataşeleri ya da bu vesileyle sık sık Çin’in kötülendiği devlet kurumlarının çalışanlarıydı – Neo-Düstur partisinin 1964 yılında ekonomide artan devlet rolüne bağlılığının bir parçası olarak resmen benimsediği politika olan Düsturcu sosyalizm açıkça anti-Marksist ve Çin karşıtıydı – ve bu nedenle Çin’in etkisini anlamak için bu belgelerin satır aralarını okumak gerekir.
– Peki ya üçüncü çalışma alanınız?
+ Üçüncü çalışma alanım, nispeten Tunus entelektüel tarihiyle sınırlı yaklaşımın ötesine geçerek -bu alan hala bir sac ayağı olsa da – Mısır ve kısmen Fas entelektüel tarihine de eğildiğim alan. Cezayir ve bu bağlamda Meşrik6 ve genel olarak Üçüncü Dünya’da 1970’ler ve 1980’lerde filizlenen kalkınma düşüncesi. Burada, kendi kendine yeterliliği ön plana çıkaran ve Tanzanya ekonomi politikasının şekillenmesine yardımcı olan Arusha Deklarasyonu’ndan Çin’den etkilenen parlak genç ekonomist Justinian Rweyemamu’nun etkisiyle şekillenen bir dizi deklarasyon ve toplantı aracılığıyla, kendi kendine yeterlilik Üçüncü Dünya politikasının bir dayanağı (bazen de içi boş klişesi) haline geldi. Samir Amin ayrıca Çin modeline dayalı kendine yeterlilik fikrinin – muhtemelen en önde gelen – yaygınlaştırıcılarından biriydi ve 1970’lerin başında bunu Fransızca dilinde çok kapsamlı bir şekilde tanıtmaya başladı. Amin’in doğrudan çevresindeki Mohamed Dowidar ve Ismail-Sabri Abdalla gibi diğer yazarlar da Çin deneyiminin büyüsüne kapıldılar ve kendi kendine yeterlilik üzerine sistematik olarak yazmaya başladılar; Çin’in dünya ticaretine kontrollü katılımı, kırsal kesimden sanayileşmeye üretim fazlasının ihtiyatlı bir şekilde yönlendirilmesi ve temel ihtiyaçların karşılanması ihtiyacını Üçüncü Dünya için takip edilmesi gereken bir model olarak algıladılar.
Bu tartışma Üçüncü Dünya Forumu7, Uluslararası Kalkınma Alternatifleri Vakfı (IFDA), Arap Birliği Çalışmaları Merkezi ve diğer Üçüncü Dünya merkezli kurum, toplantı ve forumlarda temellendirildi. 1970’lerin sonlarına gelindiğinde Üçüncü Dünya heterodoks kalkınma alanlarında kendine yeterlilik fikirleri baskındı (hatta hegemonikti); Çin ufku sosyalist yansımalarına hükmediyor ve modeller, taahhütler ve sınıfla ilgili belirli bir belirsizlik ise pek de sosyalist olmayan kolektif kendine yeterlilik kavramlarını canlandırıyordu. O zamana kadar Çin’in tahıl üretim kısıtlarını aşmak ve nispeten düşük bir sosyal maliyetle nispeten önemli bir endüstriyel kapasite düzeyine ulaşmak gibi başarıları iyi biliniyordu, özellikle de ihracat temelli sanayileşmenin genel olarak “başarıları” ve “Brezilya modeli” ya da “Meksika modeli” gibi örnekleriyle karşılaştırıldığında. Bunlar da Çin’in sömürgeci ve yeni sömürgeci azgelişmişliğin kısır döngülerini gerçekten kırmak için sunduğu umutlar açısından giderek daha cazip hale geliyordu.
1970’ler ve 1980’lerde Tunus üzerine yaptığım çalışma, Çin’in Tunus’un en heterodoks kalkınma planlamacılarının, özellikle tarım uzmanlarının ve aynı zamanda ekonomistlerin çalışmaları üzerindeki sessiz etkisine bakarak bu konuların bazılarına geri dönüyor. Aslında Perspectives’in bir üyesi olan ve bir şekilde Perspectives’in pek çok genç üyesini yakalayan devlet ağından kaçan ve Tarım Bakanlığı’ndan kendisinden daha meşhur Gilbert Naccache’nin yakın çalışma arkadaşı Slaheddine el-Amami’nin çalışmalarına odaklandım. Daha o zamanlardan, 1960’ların başlarında, J.P.-Chabert, Monique Laks, Yves Younes, Naccache, Habib Attia ve diğerleri gibi isimler tarafından incelenen veya kalkınma önerilerine entegre edilen ‘geleneksel’ olarak adlandırılan teknolojilere ilgi duyduğunu söyleyebilirim. El-Amami, 1970’lerin sonlarına gelindiğinde, alternatif teknolojilere ilişkin daha geniş Arap tartışmalarında öncü bir rol üstlenmiş; teraslama, su hasadı, doğal gübre ve biyo-gaz üretimi ve besin döngülerinin kısmen kapatılmasına yönelik geleneksel yaklaşımlara ilişkin Çin deneyiminden aldığı derslerin yanı sıra, köyden kente göçü durduracak ve kırsal kesimde iyi bir yaşam sağlayacak bir Üçüncü Dünya kalkınması için gerekli çerçeve olarak ademi merkeziyetçi bir kalkınma modeline duyulan ihtiyacı kararlı ve kendine özgü bir şekilde ele almıştır.
Çin tarım modelinden etkilenen bu alternatif teknolojiler arasında en büyük tutkusu geleneksel sulamaydı. Geleneksel sulama, bir yandan devletin tarımsal araştırma bütçelerini yiyip bitiren büyük barajlara giden şişirilmiş bütçeler yoluyla Tunus’un ekolojisinin ve tarımının neo-kolonyal azgelişmişliği ile kötüye kullanımı ve bozulması için merkezi bir vektör ve mekanizmaydı. Diğer yandan da geleneksel sulama sistemlerine yönelik derin ekonomik-teknik antropolojik yaklaşımı – örneğin Tunus’un güneyini mücevher gibi süsleyen yağmur suyu toplama ya da koruma sistemleri, akan suyun dağ yamaçlarından ya da daha hafif eğimlerden toplanmasını ve kurak bölgelerde, izohyetlerde (eşyağış eğrileri, -ç.n.) meyve ağacı yetiştiriciliği imkanı için gerekli miktarlarda yoğunlaşmasını sağlıyordu ki bu çoğu bitki için sadece yağışın normal seyrinde akmasına izin vererek mümkün olmazdı. Bu son derece emek yoğun modeller daha verimliydi, çok daha ucuzdu, emeği mobilize ediyordu ve emeğin kurak bölgelerde ılıman ya da yarı kurak ürünlerin yetiştirilmesinde kullanılmasına olanak tanıyarak Tunus kırsalında hakim olan yoksulluk örüntülerinin yerine kırsal bir uygarlığı yeşertiyordu.
Bu konuda Amami’ye Çin’den fazlasıyla etkilenen Azzam Mahjoub da ekonomik modelleme ve kuram düzeyinde katıldı ve mevcut kalkınma modellerini yeniden düşünmek için öneriler ortaya koydu. Mahjoub, hakim ve hatta Marksist modellere damgasını vuran aşamacılık veya teknolojik nötrlükten kopan “başka bir kalkınma” kavramını biçimlendirmeye çalıştı. Mahjoub ve Amami, Çin’in derin izlerini taşıyan bir kuşağın parçasıydılar ve ortaya koydukları fikirler sadece merak uyandırmakla kalmayıp, ihracata yönelik sanayileşmenin çıkmaza girdiği günümüzde, tarım sorununun ulusun, yoksulların ve ekolojinin refahı ve kalkınması için yeniden merkezi bir öneme sahip olduğu düşüncesiyle, dünün kalkınmasını değil bugünün kalkınmasını yeniden düşünmenin yöntemleri olarak da ilgi çekicidir.
Max Ajl, MECAM/Tunus Üniversitesi ve Ghent Üniversitesi’nde araştırmacı, Agrarian South ve Journal of Labor and Society’de editör ve Halkın Yeşil Yeni Düzeni (A People’s Green New Deal) kitabının yazarıdır.
1Ajl, Max. (2023). Planning in the Shadow of China. Comparative Studies of South Asia, Africa and the Middle East. 43. 456-470. 10.1215/1089201X-10892781.
2UGTT (Union Générale Tunisienne du Travail), Tunus Genel İşçi Sendikası. UGET (Union Générale des Etudiants de Tunisie) Tunus Genel Öğrenci Sendikası [Ç.N.]
3Perspectives tunisiennes, 1950’lerin sonunda Paris’te Tunus’lu öğrenciler tarafından kurulan, ‘60 ve’70’lerde Tunus’ta etkin olan öğrenci örgütü [Ç.N.]
4Arapça “haydutlar” anlamına gelen Fellagha, Kuzey Afrika’daki Fransız sömürgeciliğine karşı mücadele eden hareketlerle bağlantılı silahlı militan grupları ifade eder. Tunus’ta Fellagha faaliyetleri 1952 yılının sonlarında işçi lideri Ferhat Hached’in öldürülmesinden sonra başladı. Fellagha, Fransız sömürge yönetiminin altyapısına ve Fransız kolonilerinin ya da yerleşimcilerinin mülklerine saldırdı. Militanlar dağınıktı ancak Hached’in sendikası UGTT ve ana ulusal parti Neo-Destour ile bazı bağlantılarını korudular. Neo-Destour fellagalar üzerindeki nüfuzunu kullanarak Fransa’yı Tunus’un iç özerkliğini garanti altına almaya ikna edebildi. (Wikipedia)
5Salah Ben Yusuf (1907-1961) Tunus ulusal hareketinin kilit liderlerinden biriydi. Ağustos 1950’de Muhammed Chenik hükümetinde adalet bakanı olarak atandı. Mart 1952’de Paris’te toplanan Birleşmiş Milletler’e Tunus’un devlet olma talebini götürmekle görevlendirildi, ama tutuklanmaktan ve sınır dışı edilmekten zor kurtuldu. Ardından üç yıldan fazla bir süre boyunca dünyayı dolaştı ve bu süre zarfında Mısır Devlet Başkanı Cemal Abdül Nasır, Hindistan Başbakanı Jawaharlal Nehru ve Çin Halk Cumhuriyeti Başbakanı Zhou Enlai tarafından kabul edildi. Bu arada Burgiba 3 Haziran 1955’te Fransa ile Tunus’a iç özerklik veren anlaşmalar imzaladı. Ben Yusuf, kendisi olmadan gerçekleşen özerklik anlaşmalarını “geriye bir adım” olarak değerlendirdi. Ona göre, Fransız Birliklerinin Tunus topraklarının tamamından toptan çıkarılması, gerçek bir ulusal bağımsızlık için tartışılmaz bir ön koşuldu. Daha önce Burgiba’nın sadık bir dostu olan Ben Yusuf, 1 Haziran 1955’te ülkeye döndüğünde Burgiba’nın baş düşmanı haline geldi. Burgiba önderliğindeki Yeni Düzen (Neo-Düstur) partisinden atılan Yusufçular Tunus’un güneyinde bir süre mücadeleye devam ettiler. Ben Yusuf, daha sonra sürgünde bir suikast ile öldürüldü. (Wikipedia)
6Meşrik, Akdeniz ile İran arasını kapsayan Orta Doğu’daki bölge. Arap Yarımadası’nın kuzeyinde, Mağrip bölgesinin doğusunda bulunur. Mısır toprakları ise Meşrik ve Mağrip toprakları arasında olup tam olarak hangi bölgeye dahil olduğu belirsizdir. Fakat yine de Meşrik’in bir parçası olarak düşünülür. Çünkü Mısır ve Levant bölgeleri tarih boyunca (Antik Mısır, Yeni Krallık, Emeviler, Abbasiler, Fatımiler, Eyyubiler, Memlûkler ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa yönetimleri zamanında) birlikte yönetilmiştir. Meşrik kelimesi Arapça’daki güneşin doğduğu yer, doğu anlamına gelen şeraka kökünden gelmektedir. Ayrıca Meşrik ile Büyük Suriye toprakları birbirine benzese de Meşrik, Irak ve Kuveyt’i kapsamaktadır. (Wikipedia)
7Üçüncü Dünya Forumu (Forum Tiers Monde) uluslararası bir araştırma merkezleri ağı. 1975’te Mısırlı ekonomist ve siyasetçi İsmail Sabri Abdullah tarafından kurulmuştur. Merkezi Dakar’dadır. Forum, 1997 yılında Kahire’de kurulan Dünya Alternatifler Forumu’nun (IFDA) kurulmasına yardımcı olan kuruluşlar arasında yer almıştır. Forumun kurucularından biri Samir Amin’dir.