6 Şubat depremi ve sonrası süreçlerde yaşadığımız kentleşme, kültürel değerlerin korunması, barınma, hukuk, göç vb. sorunsallar karşısında gitgide inandığım şey[1]; sistem-içi onarıcı çözümler yerine sistemsel sorunları merkeze alan dönüştürücü radikal çabalara ağırlık vermek.[2] Sistem-içi onarıcı çözümler olarak; -mevcut işleyiş sisteminin sorunlarını açıkça irdelemeden, – özneleri/kurumları/üretimleri aksayan yönleriyle (öz)eleştirel bir şekilde ele almadan, – “normal koşullarda” sorun yokmuş gibi salt akut durumlara eğilen, – kök sorunları görmezden gelen ve/veya görünmez kılan-üstünü örten, – iktidardan/karar vericilerden talep siyasetine indirgenmiş vb yaklaşımları işaret ediyorum. Bu yaklaşımın tam aksine yol alan, dönüştürücü, kurucu iradeleri, özneleri/kurumsal çabaları ise radikal tutumlar olarak okuyorum. Türkiye gibi demokratik…
Yazar: Gül Köksal
Örgütlenme mevzusunu “ekoloji hareketinde örgütsel sorunlar” diye parçalamak yerine genel olarak ele almayı tercih ediyorum. Her ne kadar bu metnin yer alacağı yayın ekoloji hareketleri üzerine olsa da -aynı Polen Ekoloji’nin manifestosunda da ifade edildiği gibi- ekolojiyi; emek, kent, toplumsal cinsiyet gibi tüm hak ihlallerine karşı mücadele eden hareketlerle bir bütün olarak okuyorum. Örgütlenmeyi de bir sorun (problem) alanı olarak değil, bir sorunsal (problematik) olarak tasvir edeceğim. Zira örgütlenme, Türkiye gibi demokratik kazanımların giderek geriye düştüğü, kayıplara karşı rıza oluşturmak üzere baskının ve zor aygıtı kullanımının mütemadiyen arttırıldığı ülkelerde çok daha yakıcı bir sorunsal. Kapitalist üretim ilişkilerinin iktidar ve sermaye…