ÖZET
3 Aralık 1984 tarihinde, Hindistan’daki Bhopal kentinde bulunan, Union Carbide firmasının kurduğu tarım ilacı fabrikasında yaşanan teknik kazanın yol açtığı katliamdır. Hem ekolojik olarak, hem endüstriyel açıdan, hem de içeriği yanıyla dünyanın geçen yüzyılda yaşadığı en büyük felakettir aynı zamanda. Yarım milyondan fazla insanı etkileyen, ölüm sayısının on binleri bulduğu katliam nedeniyle Bhopal ve çevresinde, yer altında ve üstünde bulunan her şey zehirlenmiştir. Katliamın etkileri bugün de sürmektedir
Ekolojik sorunların görüldüğü her yerde istisnasız endüstri ya da şirket kavramlarını da görüyoruz. Çünkü endüstriyelleşme ve onun tekelci, sömürgeci aşaması yaşama dair her şeyi yok ederek varlığını sürdürüyor. Bir fabrikada çıkan yangından, maden göçüklerine, depremlerden sellere kadar yaşanan her türlü afetin anında bir halk sağlığı sorununa dönüştüğü de yine günümüz gerçeklerinin başında geliyor. Değişmeyen konulardan biri de her felaket sonrasında önlenebilir olduğunu konuşmamız oluyor. Tıpkı bu yazıda konu edilen Bhopal katliamında olduğu gibi.
*
1960’lı yılların sonuna doğru Union Carbide Corparation (UCC) adlı Amerikan şirketi, tarımda devrim yaratacak bir formül bulduğunu açıkladı. Buna göre, tarım zararlılarını yok eden ama insana ve çevreye zarar vermeyen bir pestisit vardı ellerinde. Kısa süre sonra, 1969’da Hindistan’daki devlet yöneticileriyle bir anlaşma yapılarak, Orta Hindistan bölgesinde, Madya Pradeş Eyaleti’ndeki Bhopal kasabasında ortak bir fabrika kurulması için anlaştılar. Yerleşim yerine 4-5 km mesafede bulunan araziye kurulan fabrika UC-IL (Union Carbide/India Limited) firmasına aitti. Sömürgeciliğin ve işbirlikçiliğin kanıtı olan bu firma sonun başlangıcını belirleyecek, fakat katliam sonrasında asıl sorumluların cezasızlıkla ödüllendirilmesini de sağlayacaktı.
Fabrikanın kurulmasıyla birlikte, iyi bildiğimiz bir hikâye bir kez daha yazıldı. Yoksul Hint köylüleri iş umuduyla fabrikaya koştular ve kısa sürede çevrede derme çatma birçok yapı belirdi. Fabrika alanı kasabayla birleşti.
UC’nin tarımda devrim yapacağını reklam ettiği tarım ilacı iş ve işçi güvenliğinden azade kılınarak fabrikada üretilmeye başlandı. Bu başlangıcı patlayacağını kesin olarak bildikleri bir saatli bombayı şehrin ortasına yerleştirmek diye adlandırmak hiç de abartılı olmayacaktı. İddia ettikleri devrimi karbaril etken maddeli pestisit üreterek yapacaklardı. Pestisitin üretiminde MIC (metil izosiyanot) adlı bir kimyasal kullanılıyordu. Amerika’da bu maddenin üretimde kullanılması yasaktı. Fakat aynı etkiyi yaratacak birçok maddeden çok daha ucuzdu. Sermaye elbette ki onu tercih etti. Bu nedenle bu fabrika Bhopal’de kuruldu. Yetmedi, birkaç yıl sonra MIC’yi kendileri üretmek için fabrika binalarına yeni bir üretim binası da eklediler. İşte faciayı yaratan da bu ek bina oldu.
Fabrika zamanla köhne, bakımsız bir hal aldı. Bunda en büyük etken yapılan işin kendisiydi. MIC 0,02 ppM’nin üzerinde bir ısıyla karşılaştığında, hava ve su başta olmak üzere her şeyle tepkimeye giriyordu. Çalışanlar da tıpkı bina gibi, zaman içinde yaptıkları işten etkilenmeye ve sağlık sorunları yaşamaya, giderek sağlıksız, iş-meslek hastalığı taşıyan işçilere dönüştüler.
1975’e gelindiğinde fabrikanın bacalarından çıkan duman sebebiyle şehirde nefes almak zorlaşmaya başlamıştı. Yerel basın göz göre göre gelen çevre kirliliğini duyurmak için çabalıyor fakat çabaları çok cılız kalıyordu. 1981’de ilk iş cinayeti işlendi ve bir işçi zehirlenme sonucu hayatını kaybetti. Bundan sonra fabrika daha çok gündem oldu. Eylemler, tepkiler, talepler artmaya başladı. Gelişmeler üzerine firmanın yetkilileri oluşturdukları heyetle Amerika’dan gelerek fabrikada denetim yaptılar. MIC’nin sızmasını önleyecek vanalar ve doğru ısıda kalmasını sağlayacak klimalar başta olmak üzere tesisatta pek çok aksaklık olduğu rapor edildi. Bunlar arasında acil durum alarmları da vardı. Fakat tüm uyarılara rağmen hiçbir rehabilitasyon ve değişiklik yapılmadı.
*
İki yıl sonra da dünyanın en büyük biyokimyasal felaketi ve katliamı yaşandı. 2 Aralık 1984 akşamı, temizlik yapılırken vanası bozuk olan bir tanka sızan su, kısa sürede 42 ton MIC ile reaksiyona girmeye başladı. Evet, 42 ton! Saatler ilerleyip, 3 Aralık’ın ilk saatlerine geldiğinde reaksiyon sonucu açığa çıkan gaz, fabrika bacasından sızmaya başladı. Fakat hem içerideki güvenlik sistemi hem de alarm sistemi -ekonomik tedbirler kapsamında- devre dışıydı. Yine de sızıntı hissedilecek kadar etkiliydi. Kaçabilen işçiler fabrikadan kaçtı, etrafta yaşayan halk gözlerinde yanma öksürük vb hissettikleri için bir şeyler olduğunu anladılar ama ne olduğunu bilmiyorlardı. Fabrika yetkilileri arandı, yetkililer bir gaz kaçağı ve sızıntı olduğunu/ olabileceğini kabul etmediler.
Şehirde tam bir can pazarı yaşanırken nihayet saat 2 sıralarında fabrika dışından duyulabilecek alarm çalmaya başladı. Sızıntı ve kaçak 2 saat sonra kontrol altına alındı. Söz konusu olan 42 ton MIC olduğu için, bu iki saatin yarattığı yıkım çok büyük oldu.
İlk anda 2.300 kişinin öldüğü, ilk iki saate ölü sayısının yaklaşık 10 bin olduğu ve 3 Aralık günü toplamda 23 bin insanın öldüğü biliniyor. Yine bilindik bir hikâye, sermayenin bekçiliğini yapan polis sözcüsü sabah ilk iş olarak Bhopal’de her şeyin yolunda olduğunu açıkladı. Yolunda olan o şeylere göre; 500 bin kişi bu felaketten etkilendi, 200 bin kişi körlük ve akciğer kanseriyle başbaşa kaldı, ölenlerin büyük kısmını 15 yaşın altındaki çocuklar ve hamile kadınlar oluşturdu. Bu sadece insan unsuru ile ilgili sonuçlardı. Ekolojik olarak bilanço çok daha ağırdı: Sızan MIC’nin etkileri önce hayvanlar üzerinde görüldü. Yaklaşık 2 bin büyük ve küçükbaş hayvan, sayısı tespit edilmemiş kedi ve köpekler ve kuşların ölüsü sokaklardan toplanarak imha edildi. Birkaç gün içinde civardaki ağaçlar sarardı ve çok büyük kısmı kurudu. Su kaynaklarının tamamı zehirlendi, şebeke suyu içmek, balık tutmak yasaklandı.
“…izin verilen eşik değeri 0,02 ppm’dir. 0,4 ppm değerinin üzerine çıktığı zaman öksürük, göğüs ağrısı, solunum zorluğu, gözlerde, burunda ve boğazda yanma gibi belirtileri görülür. 21 ppm değerinin üzerine çıktığındaysa amfizem, akciğer ödemi, solunum yollarında kanamalar ve ölüme yol açar. Aynı zamanda gözlerde yol açtığı irritasyon kalıcı körlükle sonuçlanır Ayrıca, suyla olduğu gibi, pek çok maddeyle de reaksiyona girebilmesi ve bu reaksiyonlar sonucu çıkan gazların neredeyse tamamının yüksek derecede toksik etkileri olması nedeniyle, çok dikkatli üretilmesi, taşınması ve depolanması gereken tehlikeli bir maddedir. Yine bu nedenle güvenli depolama için yalnızca cam ve paslanmaz çelik kaplar önerilmektedir.” (https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/821856)
*
Türkiye’de 1 Mayıs 1977’de Taksim’e çıkan 500 bin emekçiye yönelik büyük bir katliam planlanmıştı. Kitlenin üzerine ateş açılmaya başlandığında alandaki devrimciler paniği önlemiş ve kitlenin sağlıklı bir şekilde alandan tahliyesini sağlamıştı, bu devrimci pratik o gün ölüm sayısının 37’de kalmasının en önemli sebebiydi. 11 Eylül 2001’de ABD’deki İkiz Kuleler El Kaide tarafından vuruldu. Binanın birkaç katı vurulmuş olmasına rağmen, gökdelenden çıkmak için panik halde aşağıya koşanların birbirini ezmesi nedeniyle ölüm sayısı 10 kat fazla oldu. Bunları neden anlattık? Çünkü bir toplumsal olayda paniği, provokasyonu yönetmek, güvenliği sağlamak yaşamsal önemdedir. Bhopal’de bunca kayba sebep olan işte bu yönetimin olmayışıdır. En çok zarar gören ve hayatını kaybedenler; ne olduğunu anlamak için pencerelere, sokağa çıkan ve inkar dışında hiçbir şey söylenmeyen halk olmuştur.
Sonuç olarak;
Bhopal felaketinin üzerinden 40 yıl geçti. Bugün için öncelikle söylemek gereken gerçek şudur ki, hiçbir şey ama hiçbir şey Bhopal’de yaşanan kaybı, yıkımı, ekolojik tahribatı ve yok olan yaşamı/yaşamları geri getirmeyecek.
Başta da belirttiğimiz gibi ve sermayeyi egemen kılmak için yapılan her işte olduğu gibi bu katliam da önlenebilirdi. Göstermelik yargılamalar, halka ulaşmayan tazminatlar, firmada isim değişikliği yapmak gibi kâğıt üstünde halledilen sermaye oyunlarıyla sorumluluktan kaçmak da devamında yaşanacak yeni katliamların davetiyesidir.
UC, Amerikan şirketi olduğu için bu felaket gizlenmiştir. Bugün bile belge, bilgi açısından ilgili kaynak çok sınırlıdır. 2 yıl sonra yaşanan ve sosyalizmin anti-propagandasında sembol hale getirilen Çernobil’in arkasına saklanan Amerika ve emperyalist şirketler Bhopal’in dünya halkları tarafından bilinmesini istemiyorlar.
Zehir demek olan pestisitin tartışıldığı, İliç Katliamının yılının bile dolmadığı, siyanürlü altın madenciliğinin ülkeyi dönüşsüz bir ekolojik talana maruz bıraktığı günlerden geçerken; Bhopal’i anlatmak, anlamak hayati önemdedir.
Endüstriyel tarıma karşı agroekolojiyi, sömürge madenciliği ve her alandaki saldırılara karşı yaşamı, kapitalizmin yeşil dönüşümüne karşı eko-sosyalizmi hayatın her alanında savunmak ekolojistlerin öncelikli görevidir.
Daha fazla bilgi için öneriler:
- https://www.bhopal.net/
- https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/821856
- https://yesilgazete.org/insan-kaynakli-cevre-yikimlarinda-bugun-1984-bhopal-kimyasal-gaz-kazasi-kirani/
- https://www.youtube.com/watch?v=COkgMYlgTzc&t=310s (Evrim Ağacı: Batının Çernobili: Amerika, Bhopal’ı Bilmenizi Neden İstemiyor?)
- A Prayer for Rain (2014), film