Çeviri: Utku Canikli
Raporun tamamı için
Dağlık Karabağ bölgesinde yürütülen bir yenilenebilir enerji projesi, Azerbaycan’ın yakın zamanda Ermenilere yönelik gerçekleştirdiği etnik temizliği ve çevre konusundaki felaket sicilini örtbas etmeye hizmet ediyor.
Birleşmiş Milletler iklim zirvesi, üst üste üçüncü yıl, insan hakları sicili korkunç olan başka bir petrol devletinde gerçekleşecek. Bu yıl, Azerbaycan COP29’a (Taraflar Konferansı) ev sahipliği yapacak. Geçen yılki ev sahibi Birleşik Arap Emirlikleri (COP28) iken, 2022’de ise Mısır (COP27) ev sahipliği yapmıştı.
Muhtemelen ilk kez bir ülke, ateşkes anlaşmasının bir parçası olarak BM iklim konferansının başkanlığını üstlenmekle ödüllendirilmiş olacak.
Azerbaycan’ın askeri saldırısı ve 100.000’den fazla kişiye yönelik etnik temizliğin sonrasında, Ermenistan ancak Aralık 2023’te, uzun süren bir çıkmazın ardından, iki ülke arasındaki savaş esirleri takasının bir parçası olarak Azerbaycan’ın COP29 başkanlığına karşı vetosunu kaldırdı.
Şimdi ise, yakın zamanda tüm sivil nüfusun etnik temizliğe uğradığı Dağlık Karabağ, “Yeşil Enerji Bölgesi” ilan edildi. Azerbaycan, “kurtarılmış topraklar” olarak nitelendirdiği bölgeyi, yenilenebilir enerji merkezi haline getirme planını açıkladı.
DAĞLIK KARABAĞ: ÇOK RAĞBET GÖREN BİR BÖLGE
Bir yıl önce, Azerbaycan’ın totaliter lideri İlham Aliyev, bizzat “hayat misyonu” olarak tanımladığı hedefini gerçekleştirdi: 1994’ten beri kendi yönetim kurumlarına sahip olan, etnik Ermeni nüfusa sahip (yarı) bir enklav olarak işleyen ve şimdi Azerbaycan’ın güneybatısında yer alan bir bölge olarak belirtilen Dağlık Karabağ’ın kontrolünü ele geçirdi.
Üç yıl süren bombardıman, insansız hava aracı saldırıları ve dokuz aylık abluka, bölgedeki sivil nüfusu insani bir krizin eşiğine getirdi. Birçok insan hakları örgütü, hukukçu ve akademisyen, etnik Ermenilere yönelik etnik temizlik ve soykırım uyarısında bulundu. Azerbaycan, Dağlık Karabağ savunma güçlerinin teslim olması ve 100.000’den fazla etnik Ermeni’nin toplu göçünün ardından Eylül 2023’te bölgenin kontrolünü ele geçirdi.
BİR ETNİK TEMİZLİK STRATEJİSİ OLARAK YEŞİL AKLAMA
Enerji ve çevre söylemleri, rejimin bölgedeki konumunu meşrulaştırmak ve etnik temizlik suçlamalarını yeşil aklama amacıyla kullandığı önemli araçlardır. Azerbaycan analizlerine göre, sözde “Yeşil Enerji Bölgesi” 7GW’a kadar güneş enerjisi projeleri ve 2GW’lik rüzgar enerjisi kapasitesine ev sahipliği yapabilir.
BP, şu ana kadar Dağlık Karabağ’da yenilenebilir bir proje inşa etmek üzere anlaşma yapan ilk şirket oldu: 2020 saldırısı sırasında Azerbaycan güçleri tarafından ele geçirilen Cebrayil’de 800 hektarlık bir alanı kapsayan 240 MW’lık bir güneş enerjisi santrali projesinin inşaat çalışmalarının, COP 29’un açılışından hemen önce başlaması bekleniyor. Diğer uluslararası firmaların da onları takip etmesi bekleniyor. Bu arada, Fransız Total ve diğer uluslararası şirketler, Azerbaycan tarafından askeri olarak ele geçirilen topraklardaki “kalkınma” fırsatlarından yararlanmak için çabalıyor.
Azerbaycan’ın COP 29 öncesindeki çevresel söylemlerinin arkasındaki motivasyonun iklim endişeleri olmadığı açıktır. Tam aksine, Aliyev, gaz üretimini artırma niyetini açıkladı. Hatta, yenilenebilir enerji kapasitesini yerel kullanım için artırmanın, hükümetin Avrupa’ya daha fazla gaz ihracatı yapma planının bir parçası olduğunu açıkça itiraf etti. Gaz satışlarını en üst düzeye çıkarmak, Azerbaycan’ın yenilenebilir enerji hamlesinin temel hedeflerinden biri olmasına rağmen, rejimin Dağlık Karabağ’la ilgili yeşil söyleminin altında yatan başka dinamikler de vardır.
“Bu basit ve net bir şekilde etnik temizliğin yeşil aklanmasıdır. Azerbaycan, Dağlık Karabağ’ın fethini meşrulaştırmanın bir yolu olarak bölgeye damga vuruyor ve bunu iklim değişikliğiyle mücadeleye yardımcı olma bahanesiyle yapıyor.”
-Anna Ohanyan
Carnegie Uluslararası Barış Vakfı
“Sıfırdan inşa edilmeye hazır, tamamen boş bir arazi.”
-Azerbaycan hükümet yetkilisi
ULUSLARARASI YATIRIMI SiLAH OLARAK KULLANMAK
İhtilaflı bölgelere uluslararası yatırımcıları çekmek, Azerbaycan’ın bölgedeki konumunu meşrulaştırmak açısından stratejik bir öneme sahip. İhtilaflı bölgelerde iş yapan şirketler, bu bölgelerin nasıl ele geçirildiğini; savaş ve etnik-Ermeni nüfusunun kitlesel sürgünü gibi yöntemleri normalleştirmeye hizmet etmektedir. Rejim, kalkınma gündemine asil bir amaç ekleyerek şirketlere Dağlık Karabağ’da faaliyet göstermeleri için güvenli bir kanal sağlamıştır. Bu strateji Fas’ın Batı Sahra’daki “yeşil aklama işgalini” anımsatmaktadır. Uluslararası şirketler tarafından hayata geçirilen yenilenebilir enerji projeleri, artan askerileşme yoluyla Azerbaycan’ın bölgeyi güvence altına almasına yardımcı olmaktadır: Bağlamın hassasiyeti göz önüne alındığında, şirketlerin varlıklarını korumak için özel güvenlik şirketlerine veya doğrudan Azeri ordusuna büyük yatırımlar yapması muhtemeldir.
Dolayısıyla, özel sektör projelerinin karlılığı rejimin güvenlik çıkarlarına bağlı olacaktır.
Azerbaycan tarafından askeri olarak ele geçirilen bölgelerde onaylanan projeler
İtalya
Ansaldo | Elektrik altyapıları: Dağlık Karabağ’da dört elektrik trafo merkezi inşası | Ağdam, Füzuli, Gubadli ve Kelbecer |
Giuseppe Grisolia | Zengilan’da tarım projesi “akıllı köy” | Zengilan |
Simmetrico | Şuşa’daki yeni cami tasarımı | Şuşa |
ArtCloud International | İmarat Kompleksi | Ağdam |
Macaristan
KÉSZ Group (HU şirketler konsorsiyumunun lideri) | 400 hektarlık bir konut kompleksinin imari | Cebrail |
AZ Czech Engineering | Güneş enerji̇si̇ projesi̇ (500 MW) | Nahçıvan Enklav |
İsviçre
SA Partners | SA Partners, Zengilan ve Kelbecer bölgelerinde iki “akıllı şehir” yeniden geliştirme projesinin tasarımını yapmaktadır | Zengilan ve Kelbecer |
Fransa
Total Energies | Güneş enerjisi projesi (250 MW) | Nahçıvan Enklav |
Türkiye
Dost Ziraat | “Dost Agropark” tarım projesinin yatırımcısı | Zengilan |
Kolin Insaat | Füzuli ve Şuşa şehirlerini birbirine bağlayan, 100 km uzunluğundaki “Zafer Yolu”nun inşası | Füzuli-Şuşa |
Kalyon | Azerbaycan’ı Nahçıvan enklavına bağlayacak olan “Zengezur Koridoru”’nun uygulanması dahilinde-Altın madenciliği | Füzuli ve Kelbecer |
Cengiz Holding | Altın madenciliği | Kelbecer |
İngiltere
BP | “Shafag” güneş enerjisi santrali (240MW) | Cebrail |
Chapman Taylor | Şuşa ve Cebrail’in yeniden imari için ana plan | Şuşa ve Cebrail |
AngloAsian | Altın madenciliği | Zengilan |
HİBRİT SAVAŞ YÖNTEMİ OLARAK PETROL VE DOĞAL GAZ
Enerji, uzun zamandır Azerbaycan’ın Ermenistan ve Dağlık Karabağ’a karşı yürüttüğü hibrit savaşın kritik bir bileşeni olmuştur – yenilenebilir enerjiye geçiş öncesinde fosil enerji, güç kazanmak için kilit bir araçtı.
Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattının ve daha yakın zamanda hayata geçirilen Güney Gaz Koridoru’nun inşası, Azeri rejiminin aynı anda bölgesel bağlarını genişletmesine ve her iki boru hattı tarafından bypass edilen Ermenistan’ı daha da izole etmesine olanak sağladı. 2010-2015 yılları arasında artan petrol ve gaz gelirleri Azerbaycan’ın askeri kapasitesini artırmasının yanI sıra, Türkiye ve İsrail’den büyük miktarda silah satın almasını sağladı. Ve kuşatma sırasında Azerbaycan, enerji altyapısını silah olarak kullanarak, Dağlık Karabağ’da elektrik kesintileri ile sivil halk için yaşam koşullarını imkansız hale getirdi. Ayrıca bölge, Aliyev’in çıkarma lisansları verdiği geniş mineral, altın, bakır ve diğer metal yataklarının yanı sıra, halihazırda yeni hidroelektrik santrallerinin inşa edildiği su kaynaklarına da ev sahipliği yapmaktadır.
AB, 2022’de Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin ardından yeni gaz kaynakları arayışına girerken, Azerbaycan’dan gaz tedarikini artırma konusunda bir anlaşma imzalayarak Azerbaycan’ın bölgedeki enerji egemenliğini meşrulaştırmada önemli bir rol oynadı ve Cumhurbaşkanı Aliyev’i “güvenilir, sağlam, önemli bir enerji ortağı” olarak nitelendirdi. COP29 sayesinde hükümet yetkilileri, şirket yöneticileri ve yandaş gazeteciler, Azeri rejiminin muzaffer üyeleri eşliğinde Dağlık Karabağ’dan geriye kalanları gezecekler. Onlara, güneş panelleriyle kaplı alanlar, lüks oteller, modern otoyollar ve Azerbaycan bayraklarıyla donatılmış, ürkütücü derecede sessiz köyler gösterilecek. Göremeyecekleri ise, nesiller boyunca bu topraklarda yaşamış, çiftçilik yapmış ve bu topraklara bakmış olan insanlardır – ne evlerin, ne çiftlikleri, ne de varlıklarına dair herhangi bir iz kalmadı. Dağlık Karabağ’ın hikayesi, enerji gecişlerinin nasıl gerçekleşeceği üzerinde söz sahibi olmanın ne kadar kritik olduğunu gösteren güçlü bir örnektir.
Sadece enerji geçişi için mücadele etmek yetmez, bu dönüşümün nasıl gerçekleşeceği konusunda yönlendirici ve bilinçli olmalıyız.
Eğer yenilenebilir enerjilere yüzeysel olarak yaklaşır ve sadece karbon azaltım rakamlarına odaklanırsak, enerji geçişinin derin adaletsizlikleri pekiştirecek şekilde nasıl kullanılabileceğini göz ardı etmiş oluruz.
Bu rapor, çevre STK’ları ve hareketlerinin yenilenebilir enerji projeleri konusunda daha çok ses çıkarması ve eleştirel olmaları için bir çağrıdır. Enerji geçişi kendi başına bir amaç değildir; bu dönüşümün izlediği yola ve onu destekleyen değerlere bağlı olarak bir baskı aracı ya da özgürleşme aracı olabilir.