İki yılın ardından Dünya Ekonomik Forumu Davos Zirvesi, 22-26 Mayıs tarihleri arasında yüz yüze gerçekleştirildi. Zirvede ABD’nin liderliğinde NATO’nun yayılmasının Ukrayna’da Rusya ile sıcak savaşa dönüşmesinin etkileri, pandemi sonrası düzen, iklim krizi ile mücadele, gıda güvenliği, enerji sorunu ve yeni yeşil teknolojiler gündemde olan konular arasındaydı.
2015 yılında 191 ülke tarafından imzalanan Paris Antlaşması’nın hedeflerinden biri olan küresel ısınmanın 1.5 ℃ altında tutulması için imzacı ülkelerin acilen bu amaca yönelik çabalarının arttırılması vurgulanan çağrılardan biriydi. ABD temsilcisi John Kerry, 2021’de emisyonların %6 oranında artarken kömür kullanımının da %9 oranında genişlediğini ve bunun kabul edilemez olduğunu belirtti. Ülkelerin fosil yakıtlara yatırım yaparak geleceklerini tehlikeye attıklarına, Paris Antlaşması’nın hedeflerine sadık kalmak ve emisyonlarda 2010 düzeylerine göre %45 azaltım sağlamak için önümüzdeki sekiz yıl içerisinde ekonomilerin ve fosil yakıtlara olan bağımlılığın kökten değiştirilmesi gerektiğine dikkat çekti. Çin ve ABD’nin sera gazı salımlarının azaltılması adına iki ülkenin bir grup oluşturma sürecinin tamamlanmaya yakın olduğunu ve bu grubun temel hedeflerinden birinin kömür tüketiminin azaltılması olacağını ekledi. Kerry’e göre ABD, fosil yakıta bağımlılıklarını azaltmak için dünyanın geri kalanına yardımcı olmaya dair isteğini ortaya koydu. Mart ayında enflasyon ve benzin fiyatlarıyla baş edebilmek için günlük 1 milyon varil petrol rezervlerini açan ABD, aynı istekliliği kendi ekonomisine gelince göstermediği apaçık ortada. Fosil yakıtların kullanımı sorunu, emperyalist ülkeler tarafından her zamanki gibi ülkeleri borçlandırmak, iç işlerine karışmak ve bu ülkeleri “yeşil teknoloji” gibi yeni sermaye piyasaları için sömürmek adına bir paravan işlevi görüyor.
Oysa dünyanın dört bir yanında askeri üsleri olan, işgaller yürüten tek başına en büyük emisyon kaynağı ABD ordusu, silah sanayii ve farklı coğrafyalarda neden olduğu ekolojik yıkımdan bahsetmedi. Kerry bütün bu gelişmelerin hangi ekonomik ilişkilere dayandığına, salgın sonrası emisyonların neden tekrar arttığına, azaltımların ise nasıl ve hangi toplumsal etkilere neden olarak yapılacağına da değinmedi. Ekonomik ve siyasi gücü elinde bulunduran baş sorumlular için gezegen boş bir oyun sahası gibi ele alınıyor, iklim krizi ve ekolojik çöküş teknik bir sorun, bir mühendislik projesiyle çözülür görüşü bilimsel kılıf altında dünyaya mevcut güç ilişkilerinin devamı için dayatılıyor. Davos tam da bunun yeri olduğunu, kapitalizmin eli kanlı egemen sınıfının açık sözlü platformu olduğunu bir kez daha gösterdi.
Çin temsilcisi Xie Zhenhua, Çin’in son yıllarda enerji sistemlerindeki kömür tüketim ebatının %74’ten %56’ya düştüğünü söyledi. Çin’in başka ülkelerde kömür yakıtlı enerji santralleri yapmayı durdurduğunu duyurduğunun altını çizdi. Yapıldığı bölgede 2019’de 30 yaş üstü her beş ölümden birinin hava kirliliğinden ötürü olduğu düşünülen, tehlike altında olan yeşil deniz kaplumbağasının habitat alanı Sugözü kumsalını tehdit eden ve Çin’in paydaşı olduğu Adana Hunulu Termik Santrali’nin inşaatı ise hala devam ediyor. Zhenhua önümüzdeki on yıl içerisinde Çin’in imzacısı olduğu anlaşmalara katkı sağlamak adına 700 milyon ağaç dikmeyi planladığını belirtti. Onlarca yıldır iklim krizine bir çözüm olarak sunulan ancak anlamlı herhangi bir etkisinin olmadığı bilinen toplu ağaç dikme seferberliği yeniden karşımıza çıkıyor. Çin’in yüzyıllar boyu sömürgeci yağmaya uğramasının bir sonucu olarak yok olan doğal orman alanları Çin küresel kapitalizme 90’larla birlikte entegre olmasından önce koruma alanlarıyla tekrar genişletilmek istense de Çin’in kapitalizmin motor gücüne dönüşmesi ve bugün artık emperyalist bir devlet düzeyine gelmesiyle gerisin geri gitti ve yeniden ağaçlandırma ekolojik restorasyounun değil, REDD+ gibi programlarla yeşil emperyalizmin bir parçasına dönüştü. Global olarak kesilen kerestelerin yarısını ithal eden, hayvancılık endüstrisinde kullanılan soya gibi ürünler için Amazon ormanlarının talan edilmesinde, yani tropikal ormansızlaşmada, birincil sorumlulardan olan Çin, 700 milyon ağaç dikeceğini söyleyerek gerçekleştirmeyi sürdürdüğü ekokırımın üstünü örttüğünü sanıyor. Bu aşamada çözüm yeni ağaçlar dikmek değil, Half Earth gibi insansız doğa gibi tahayyüllere kapılmadan sermayenin var olan ormanlardan çekilmesidir.
Her ne kadar Xie Zhenhua zirvenin önemli isimleri arasında olsa da, Rusya’nın yokluğu ile birlikte, Çin’den gelen delege sayısının azlığı dikkat çekti. Bu durumun aksine, bu sene Hindistan’dan yüzlerce delege zirvedeydi. Zirvenin Hindistan baş temsilcisi olan Sriram Gutta; gıda inovasyonu, tarım teknolojileri, imalat ve üretim gibi pek çok konuda diğer ülkelerle çalıştıklarını belirtti. 23 Mayıs’ta CEO İklim Liderleri İttifakı’na (Alliance of CEO Climate Leaders), karbonsuzlaştırma yolunda hızlı adımlar atmak adına Hindistan da katıldı. Dünya Ekonomik Forumu İklim Eylem Platformu’nun çıkardığı ve Hindistan’ı 2070’e kadar net-sıfır karbon salımı gerçekleştirmesi yönünde bir vizyon ortaya koyan “Görev 2070: Net Sıfır Hindistan için Yeşil Yeni Düzen” başlıklı belgedeki hedefler için uğraşların sürdüğü belirtildi.
Dünyanın en kitlesel işçi ve tarımla uğraşan küçük köylü nüfuslarından birini barındıran Hindistan alt kıtası neoliberal politikalarla ekolojik açıdan büyük bir yıkım yaşarken ülkede ezilen sınıfların isyanı hiç dinmedi. Etnik ve dinsel boğazlaşmayla birbirine düşürülmeye çalışılan halk, mevcut Modi iktidarının Hindu faşist yönetimi altında çok büyük genel grevler örgütledi, genel ayaklanmaya dönüşen çiftçi eylemleri yaşandı. Davos’ta iktidar temsilcilerinin halk isyanına çareyi emperyalizme bağımlılığı daha da artıracak kapitalizmi yeşile boyamada aradığı görülüyor. Hindistan ekonomik büyüme rekorları kırarken halkın açlığı ve kast sistemine dayalı toplumsal adaletsizlikleri, çelişkileri de birikiyor. Davos, Hindistan egemenlerinin isyan korkusu karşısında emperyalistlere sığındığı bir yer oluyor.
Fosil yakıtların tüketimi ve enerji sorunu ekseninde ele alınan bir diğer konu Ukrayna ve Rusya arasındaki savaştı. Avrupa Komisyonu başkanı Ursula von der Leyen, daha “yeşil bir ekonomi”ye doğru giderken Avrupa Birliği üyesi ülkelerin, Rusya gibi “güvenilmez” ülkelere fosil yakıtlar açısından bir daha asla bağımlı olmaması gerektiğinin altını çizdi. Geleceğin ekonomilerinin gaz ve petrole değil, yeşil ve dijital uyum sürecinde lityum, silisyum ve nadir toprak elementlerine dayanacağını söyledi. Rusya ve Ukrayna arasında süren savaşın, Rusya’dan doğalgaz ve petrol ithal eden ülkeleri alternatif enerji kaynakları bulmak zorunda bırakmasıyla fosil yakıtların kullanımı ve azaltımı sorunu daha fazla önem kazanmış görünüyor. Savaştan ötürü Ukrayna’dan Almanya’ya sığınmacı olarak göçen iklim aktivisti Ilyess El-Kortbi’ye göre, bilim insanlarının önerdiği gibi Avrupa fosil yakıt kullanımını yıllar önce bırakmış olsaydı günümüzde yaşanan savaşı engelleyebilirdi. Bu iddiasını, Avrupa’da kullanılan fosil yakıtların büyük bir kısmının Rusya’dan ithal edildiğini ve bunun da Rusya’yı şu anki gücüne kavuşturan faktörlerden biri olduğunu söyleyerek gerekçelendirdi. Hem AB temsilcisinin hem de meseleye sadece ulusal çıkarlar yönünden bakan “iklim aktivisti”nin gelecek vizyonu fosilsiz bir kapitalizmde birleşiyor. Peki, fosilsiz kapitalizmin fosilli olandan farkı ne? Savaşlar, işgaller mi olmayacak? Silisyum ve nadir element madenciliği hangi ekosistemleri yutacak? Bu nezih geçiş sırasında gezegensel bir yönetim varsayılırken kimlerin sözü geçecek, kimlerinki duyulmayacak? Fosil sermayesinin zararını kim ödeyecek? Davos’ta dile gelmeyen esas pazarlıklar bunlardır.
Ukrayna ve Rusya arasındaki savaşın bir diğer yüzü de kendisini gıda güvencesizliği tartışmalarında gösterdi. Çoğu konuşmacı; buğday, arpa ve ayçiçek yağı stoklarının dünyanın geri kalanına ulaşmasını engelleyen ve Afrika, Orta Doğu ve Asya ülkelerinin gıda güvenliğini tehdit eden Ukrayna limanlarının ablukasına acil bir çözüm getirilmesi gerektiğine dikkat çekti. Dünya Ticaret Örgütü genel direktörü Ngozi Okonjo-Iweala, Ukrayna’daki gıda stokunun dünyaya ulaştırılması için güvenli koridorlar açılmadığı takdirde gıda krizinin 2024’e kadar sürebileceğine dair bir uyarı yaptı. Salgın öncesi emareleri belirginleşen yeni bir küresel ekonomik kriz, salgının çoğu sektörde tedarik zincirlerini koparmasıyla ve salgından çıkıştaki dengesizliklerle yaşandı ve Ukrayna’nın işgali, bu sürece yine giderek belirginleşen tedarik zincirlerini kısaltma, bazı sektörlerde üretimi yeniden ulusal sınırlara taşıma ve “kaynak milliyetçiliği” sonuçlarını ekledi. Emperyalist rekabetin sonuçları yine milyonlarca emekçi ve ezileni yaşamlarıyla vuruyor. Gıda krizi küreselleşen kapitalizmde lokal bir olgu olmaktan çıkmaya doğru gidiyor. Gübre şirketi Yara’nın CEO’su Svein Tore Holsether, Dünya Gıda Programı’nın 10 milyar dolarlık bir bütçe eksiğinin olduğunu hatırlattı. Zirvedeki gelişmelerden bir diğeri de suyun finansmanına dair iki yıl sürecek bir komisyonun oluşturulması oldu.
Green Generation Initiative’in kurucusu Elizabeth Wathuti, iklim krizinden ötürü 3 milyondan fazla Kenyalının ve 20 milyondan fazla Afrikalının aşırı açlıkla karşı karşıya geldiğini söyledi. Ukrayna’daki savaşın hali hazırda korkunç derecede yüksek olan gıda güvencesizliğini daha da arttıracağının altını çizdi. Kimya şirketi Royal DSM’nin eş-CEO’su Geraldine Matchett ise gıda üretiminin atmosfere salınan metan gazının üçte birinden sorumlu olduğunu ancak her yıl bu alanda yapılan 600 milyar dolarlık sübvansiyonların sürdürülebilirliğe dair planlar içermediğini iddia etti. Rejeneratif tarım gibi “yenilikçi” yöntemlere yatırımların arttırılmasının önemini vurguladı. Sürdürülebilir olmayan gıda sisteminin iklim krizini daha da şiddetlendirdiğini ve şiddetlenen iklim krizinin de gıda sistemlerimizi yok edeceğini belirtti. İnsanlık Mars’a araç indirebilirken tarımın örgütlenişini değil de tekniğini tartışmak bahsedilen pozitif geri besleme mekanizmasını ortaya çıkaran anlayıştır. Gıda sistemi denilen tarladan sofraya ve vücuda besinlerin nasıl ulaştığını belirleyen şey, sağlık, iklim, toprağın sürdürülebilirliği, besin ihtiyacı değil; kârdır. Kapitalizmde gıda temel insan hakkı değil, piyasadaki metadır. Kenyalıların Ukrayna’dan gelecek buğdaya bağımlılığını yaratan ve sonra da bunu engelleyen Davos’ta belirlenen politikalardır.
Sektörleri karbonsuzlaştırma hedefiyle bir araya gelen şirket ve devletlerin oluşturduğu First Movers Coalition’da bulunan Mark Benioff, “çevresel kapitalizm”in yeni bir türüne ihtiyaç olduğunu söyledi. Bu yeni çevresel kapitalizmin, tüm şirketlerin karbonsuzlaştırmaya ve net-sıfır karbona kendilerini adaması, temiz teknolojilere büyük miktarlarda yatırımların yapılması ve “eko-girişimciler”in insiyatifiyle olacağını dile getirdi. First Movers Coalition’a bu sene 20 yeni şirket daha katıldı. Katılan şirketler arasında Google’ın ana şirketi Alphabet, Microsoft, maden şirketi BHP, Ford, Mitsui ve FedEx var. Koalisyonda bulunan ABD’nin yanına ise Danimarka, İtalya, Norveç, Singapur, İngiltere, Hindistan, Japonya ve İsveç katıldı. Alphabet, Microsoft ve Salesforce karbon yakalama ve depolama için 500 milyon dolar yatırım vaadi verdi. Steril kulelerde var olan tekellerin hayır işlediği görülmemiştir ama havalı kelimelerle paketledikleri yeni yeşil yatırımlarının emekçi ve ezilenlere bir gelecek umudu sağlamadığının onlar da farkında. Kapitalizme hangi sıfat seçilirse seçilsin o kâr için vardır, bu adımlar ise ancak onca suçlarına rağmen pişkince bunları önerenlere karşı öfkeyi yükseltecektir.
Occidental Petroleum isimli petrol şirketinin CEO’su Vicki Hollub, doğalgaz ve petrol endüstrilerinin yenilenebilir enerjiye geçiş sürecinde merkezi bir rollerinin olduğunu dile getirdi. Fosil yakıtlardan uzaklaşmak yerine, emisyonların azaltılarak daha temiz fosil yakıtların üretilmesi gerektiğini belirtti. Occidental Petroleum’un yenilenebilir enerji alanında büyük yatırımlar yaptığını ve dünyadaki en büyük karbon yakalama ve depolama tesisini yapmayı planladıklarını ekledi. Fosil sermayesi son kavgasını vermeden gitmeyecek elbet, ellerinde birikmiş büyük sermayeyi rahatlıkla yenilenebilire de yatırabilir ve kısa vadede kârlarını koruyabilirler. Karbon fiyatının global olarak tek bir pazar içerisinde ve tek bir fiyata sabitlenmesinin “gelişmekte” ve “gelişmiş” ülkelerin işbirliğini kolaylaştıracağı ve şirketlerin karbonsuzlaşma yoluna girmelerini teşvik edeceği üzerinde durulan konular arasındaydı. Karbon fiyatına dair gerçekleştirilen tartışmalar, iklim krizinin asıl sorumluları olan şirketler ve devletlerin iklim krizini ve sera gazı emisyonlarını, karbonu metalaştırarak bir mübadele üzerinden kontrol altına alabilecekleri bir mesele olarak gördüklerini ve asıl sorunun kâr odaklı üretim ilişkileri olduğu gerçeğini her zamanki gibi inkar ettiklerini ortaya koyuyor.
Kâr amacı gütmeyen çevre örgütü Conservation International’ın CEO’su Dr. M. Sanjayan, değişimin önünde duran asıl bariyerin hükümetlerin enerji ve çevre gibi konularda açık ve net kurallara sahip olmaması olduğunu ve bu kuralların oluşturulmasının kâr amacı gütmeyen örgütlerin ve şirketlerin üstüne kaldığını belirtti. ABD’den enerji sorununa doğru yaklaşımın ne olduğuna dair net bir sinyalin dünya pazarını çok hızlı bir şekilde etkileyeceğini ve gidişatı değiştireceğini dile getirdi. Devleti göreve çağıran bu yaklaşımın sermayenin bir iç sesi olduğunu görmek için bahsedilen açık ve net kuralların hangi sınıf çıkarına olduğuna bakmak yeterli. Kâr amacı gütmeyen “sivil toplumcu” yaklaşımların bu çağda ciddiye alınır bir tarafı kalmadı. Mücadele ya sistem karşıtı olmak zorunda ya da ortada bir mücadele değil illüzyon kalıyor.
Zirveyi protesto etmek için Davos’ta bulunan iklim aktivistleri, zirvede önemli konuların es geçildiğini ve içi boş sözlerin verildiğini söyledi. Küresel ısınmaya en az sebep olan ama aşırı hava olayları gibi en kötü sonuçlarını yaşayan yoksul ülkeler için genellikle “hasar ve kayıp” olarak adlandırılan tazminatlardan hiç söz edilmediği eleştirilen noktalardan biriydi. Asıl sorunun iklim krizi hakkında tartışmaların gerçekleştirilmemesi değil, gerçekleştirilen tartışmaların herhangi bir odağa sahip olmaması olduğu belirtildi. İklim aktivistlerine göre; ekonomik kalkınma, yeni yeşil teknolojiler ve enerji kıtlığı gibi meselelerden uzun uzadıya konuşulurken halihazırda iklim krizini etkilerini gündelik hayatlarında gören ve “doğal” felaketlerle cebelleşen insanlara nasıl yardım edilebileceği önem arz eden konular arasında değil.
Bu Davos’ta nasıl olabilirdi ki? İklim aktivistlerinin Davos gibi kapitalizmin mabetlerine umut beslemediğini görebiliyoruz ama sonuç alıcı bir iklim mücadelesinin de protestoculuğu aşan, sistem teşhiri ile yetinmeyen daha radikal, devrimci bir hatta ilerlemesi gerektiği ortada. Militan bir iklim mücadelesi için yüzümüzü devlet ve şirketleri sarsanlara, vuranlara dönelim, birleşeceğimiz yer Davos’un kulisleri değil, onların yanı.
Kaynaklar:
Climate change activists protest World Economic Forum in Davos | Euronews
Safeguarding our planet and people: A call for climate action at Davos 2022
At Davos, Kerry cites progress on China-US climate group | AP News
Global decarbonisation First Movers Coalition expands | Argus Media
Climate activists in Davos say major issues ignored | PBS NewsHour
Davos ends with Germany pushing global work on climate, war
WEF at Davos 2022: From crypto to climate change, India was the focus | Business Standard News
At Davos, climate activists say major issues ignored – ABC News