Söyleşi: Tomris Keresteci, Derya Sever
300’den fazla anti-kapitalist grubun bir araya gelmesiyle oluşan İspanyol ekoloji federasyonu Ecologistas en Accion’dan Marta ile örgütsel yapılanma, mücadele yöntemleri, talepler, kazanımlar, sınırlılıklar ve ekofeminizm üzerine sohbet ettik. Ekoloji ve feminizmle ilgili farklı gruplarla birlikte olan Marta’nın Ecologistas en Accion’la yolları 3 yıl önce kesişmiş ve ekofeminizm alanında örgütlenmiş. Ona göre ekofeminizm, feminizmi ve ekoloji mücadelesini bir araya getiren bir düşünce biçimi olmasının yanı sıra toplumsal bir hareket. Kapitalist sisteme eklemlenen patriyarka, yöntemleri aracılığıyla insanların başka insanları ve doğayı sömürüsünü meşrulaştırıyor. Dolayısıyla ekoloji mücadelesi aslında feminist mücadeleyle son derece ilişkili.
Kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz?
1997’den beri var olan Ecologistas en Accion 300’den fazla çevreci grubun birleşmesinden oluşan konfederal bir organizasyondur. Tüm İspanyol topraklarında çok çeşitli gruplara sahibiz. Bu grupların kendi yerel dertleri ve mücadeleleri olmasıyla beraber bizi bir araya getiren ortak bir görüşü paylaşıyoruz; sosyal ekolojizm veya sosyal ekoloji. Bize göre tüm çevre sorunları, küreselleşen kapitalist üretim ve tüketim biçimlerinden kaynaklanmaktadır. Bu sorunlar hem çevresel hem toplumsal problemlerdir. İşte paylaştığımız bağlam bu.
Örgütsel düzleminizden bahseder misiniz? Daha eşitlikçi ve özgürlükçü olmak adına yöntemleriniz var mı?
Kendimizi organize etmenin iki yolu var; (1) üzerinde çalıştığımız kirlilik, enerji ya da ekofeminizm gibi temalar ve (2) çok katmanlı bir yapılanma aracılığıyla. İkincisinde üç farklı örgütlenme düzlemimiz bulunuyor. İspanya bölgelere ayrılmış bir ülke olduğu için bu bölgelerden gelen çok fazla yerel grup var. Her kasaba ve şehirde bulunan yerel örgütlenmelerin yanı sıra buralardan insanların gidip karar alabildikleri bir bölgesel yapı ve en nihayetinde bu farklı yerel ve bölgesel grupların örgütlenebildiği bir ulusal yapı bulunuyor. Bahsettiğim bu düzlemlerin federasyon olarak temsiline sahibiz. Toplantılarda kendi seçtikleri temsilciler ve yeterli sayıda temsilin olmasını sağlamak adına ayrıca çalışan biri de bulunuyor. Yılda bir defa yaptığımız konfederal toplantıda bu gruplardan herkes katılabiliyor. Ayrıca iki ayda bir toplanarak hem tematik tartışmalar yürütüyor hem yerel, bölgesel ve ulusal düzlemlerden insanlarla bir araya geliyoruz. Şunu söylemeliyim ki çok fazla bürokratik işlem ve süreç oluyor. Organizasyonun bu yapılanması fon talep etmemizi ve bazı çevresel felaketlere koordineli bir yanıt almamızı sağlamakla beraber karar almak ve fikir birliğine ulaşmak konusunda zaman istiyor. Farklı düzlemlerdeki tüm grupları koordine etmek uzun sürüyor. Yerel sorunları dinlemek ve bu sorunlara farklı bakış açılarını görüp anlamaya çalışmak aslında organizasyon açısından çok iyi ve geliştirici bir şey. Diğer yandan aynı bağlamı paylaştığımız için fikir birliğine varmak zaman alıyor ama çok da zor olmuyor. Örneğin iki yıldır bir grupla çekirdek protokolümüz üzerinde çalışıyoruz. Çatışmalarla, fikir ayrılıklarıyla veya şiddetle nasıl yüzleştiğimize, toplantılardaki alana vb. konulara dair üç veya dört belge oluşturduk. Bunu çok uzun zamandır inşa ediyorduk, sonunda onayladık ve bu, organizasyonun temeli gibi adeta.
Örgüt olarak talepleriniz ve mücadele yöntemleriniz neler?
Bir kere Greenpeace, Fridays for Future gibi pek çok uluslararası çevreci oluşum burada fazlaca güce sahip. Bunun yanında uzun bir geçmişe sahip çok sayıda yerel grubumuz da var. Bu nedenle mücadelelerimiz siyaseti zorlamaya odaklanmış olabilir; mahkemeye taşıdığımız meseleler var. Ecologistas’ın hükümeti ve politikacıları mahkemeye çıkarmak konusunda uzun bir hikayesi var örneğin. Hatta son zamanlarda devletin yolsuzluğuyla mücadele ettiğimiz bazı davaları kazandık. Çok sayıda yerel temsilimiz olduğu için ana akım politikada varız ve fikirlerimiz artık dikkate alınıyor diyebilirim. Ayrıca sokak protestolarında da varız ve birçok insan Ecologistas en Accion’u bir referans noktası olarak alıyor. Mahkemedeki ve sokaktaki varlığımızın yanı sıra ekoloji bağlamında kültürel değişim için yaptığımız çalışmaların etkisiyle televizyonda görünürüz. Hava kirliliği ile ilgili bir program varsa bakanlığa değil önce Ecologistas’a soruyorlar. Yeri gelmişken, bahsettiğim kültürel değişim için atölye çalışmaları düzenliyoruz. Ve son olarak pek çok aktivizm ağında varız. İçsel çeşitliliğin normalleştiği bir yapılanma olarak, örneğin gruplar arası bir çatışma olduğunda iş birliği için kolaylaştırıcı olarak Ecologistas her zaman oradadır. Başka gruplarla işbirliği yapmayı seviyoruz. Bunun mücadele için çok önemli olduğunu düşünüyorum.
Mücadelenizde en sık karşılaştığınız ekolojik yıkımlar neler?
Aklıma karşılaştığımız en son problem olan Mar Menor geldi. Murcia bölgesinde bulunan bu küçük deniz uzun zamandır kimyasallara maruz kalıyordu. Bu yaz o denizin içinde yaşayan tüm canlılar öldü ve bu kocaman bir çöküştü bizim için. Karşılaştığımız son felaket buydu. Yerelde yaptığımız iş birlikleriyle yasa değişikliği için yarım milyondan fazla imzanın olduğu bir proje başlatmıştık. Mar Menor denizi için bir miktar tanınma elde edildi, yasal bir mesele haline gelerek siyasî görünürlük kazanıldı ve böylece artık hükümetin burayı korumasını talep edebiliyoruz. Mar Menor’un yanı sıra yıllardır süren nükleer karşıtı mücadelemiz bulunuyor. Ayrıca Transatlantik Anlaşmasına (Transatlantic Trade and Investment Partnership) karşı uluslararası koordinasyon mücadelesi yürütüyoruz. Bu konuda pek çok seferberliğimiz olsa da henüz bir kazanım elde edemedik ama en azından artık orada bir şeylerin yanlış olduğuna dair genel bir anlayışı yayabildik diyebilirim. Yerel grupları destekliyoruz, mücadelelerine dahil oluyoruz ve insanları mahallelerde savaşmak için bir araya getiriyoruz. Bu, Ecologistas’ın yaptığı en önemli şeylerden biri.
Organizasyonunuzun içinde Ekofeminizm alt grubunu kurma amacınız neydi? Bu gruba hangi fikirler yön verdi?
Grubun kuruluş aşamasında organizasyonda yer almadığım için bunu arkadaşlarıma sordum. Ekoloji mücadelesi ekofeminizm yolunda farklı perspektifleri bir araya getiriyor: Feminizm ve cinsiyet bakış açısı ve ekoloji mücadelesi. Ecologistas en Accion’daki ekofeminizm hareketi organizasyon içindeki kadınları ekofeminizm teorilerine ilgisi ile başladı. Aslında ilk zamanlarda cinsiyet eşitliği üzerine başladı ve daha sonra feminizm bakış açısına evrildi. Ekofeminizm üzerine çalıştaylar, eğitimler ve araştırmalar yapmaya başladık. Teorik olarak çalıştıkça aslında ekofeminizm ve ekososyalizmin benzer çizgilere sahip olduğunu gördük. Hem organizasyonun çalışma mekanizmasında hem de mücadelelerde feminist bakış açısını getirmeye çalışıyoruz. Hala çok merkezde olamasak da organizasyonda önem verilen bir grubuz. Biz organizasyonumuzu yaşamak istediğimiz bir dünya modeli olarak görüyoruz bu nedenle bu dünya görüşüne ekofeminizmi getirmek çok değerli ve günümüzde yaşadığımız sorunlarla çok bağlantılı.
Diğer gruplarla olan etkileşiminiz nasıl? Diğer gruplarda ekofeminizm etkileşimi ve dinamikleri nasıl?
Genelde ortak projelerimiz oluyor: ekoloji mücadelesinde cinsiyet bakış açısını getirmek aslında diğer tüm projelerde veya mücadelelerde kadın mücadelesini irdelemektir. Örneğin, turizmin ekolojik tahribatını incelerken kadınlar üzerindeki etkisini de irdeliyoruz. Organizasyon içinde çalıştaylar düzenleyerek ataerkil dinamikleri inceliyoruz ve cinsiyet eşitsizliğine karşı çözümler üretiyoruz. Organizasyon içi yol haritaları ve çözümlerinin ekofeminist bakış açısının da argümanlarını içermesine dikkat ediyoruz.
Ekofeminizm tanımınız nedir ve cinsiyet problemlerine yaklaşımınız nedir?
Ekofeminizm ekoloji mücadelesini ve feminizmi bir araya getiren bir düşünce biçimi olmasının yanında toplumsal bir harekettir de. Bu iki olgu neden bir arada; çünkü ikisi de ortak olarak baskıyı ve şiddeti meşrulaştıran ataerkil ve sömürü üzerine kurulu bir kültüre meydan okuyor. Şu an öyle bir sistemde yaşıyoruz ki bir erkeklerin kadınlara, bir ırkın başka bir ırka, insanların diğer canlılara olan şiddeti meşrulaşıyor. İşte bu sistem bizi mücadelede birleştiriyor. Doğanın sömürüsünün yanında kadınların yaşamları ve hakları da sömürülüyor ve kadınlar toplumlarımızda görünmez kılınıyor. Ekofeminizm sisteme karşı ve yaşamı savunan radikal bir öneri.
Başlıca projelerinizden bahsedebilir misin? Trenzando Cuidados projenizden de söz edebilir misin?
Ekofeminizm bakış açısı birçok projemizde yer alıyor. Daha önce de bahsettiğim gibi ekofeminizm birçok alanda gerçekliği olan bir kavram. Trenzando Cuidados’un tam tercümesi sarmal bakım. İspanya’daki kadın mücadelesinin ve ekofeminist projelerinin amaçlarını, durumlarını, başarılarını ve dayanışma noktalarini gösterecek bir harita, bir atlas. Şu anda sadece projeleri kayıt almaya başladık. Amacımız projeleri anlayıp birbirimizle dayanışmak. Haritayı Latin Amerika ve diğer ülkelere de taşımak istiyoruz. Hatta Şili’deki eko feminist gruplar kendi haritalarını oluşturmak istediklerini söylediler bize. Yeni yeni başlayan ve küçük adımlarla genişleyen, büyüyen bir projemiz. Kendi platformumuzda şu anda; ancak herkese açık bir platform haline getirmek istiyoruz. Link şöyle: https://www.ecologistasenaccion.org/mapas/mapeoecofem/
Organizasyonda genel olarak birçok grubu ilgilendiren çalıştaylar ve eğitimler düzenliyoruz. Aynı zamanda organizasyon içinde şiddeti önleyen yapısal bir düzenleme hazırlıyoruz.
İspanyada’ki feminist mücadeleden bahsedebilir misin?
Feminizm hayatlarımızda var olan bir gerçeklik ve her grupta bir feminist bakış açısı mevcut. Şu anda kürtaj hakkımız var, kadınlar olarak yasal haklarımız var; ancak hala kadına karşı şiddet ve cinayet oranları çok fazla ve pandemi süresince bu daha da arttı.
Ecologistas en Accion olarak savaşın ekolojik ve sosyolojik etkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Savaşın çok açık ve görünür ekolojik bir yıkımı var. Organizasyon olarak pasifizm bakış açısına sahibiz yani amacımız barış, silahlanmanın ve militarizmin durdurulması. Şu an Ukrayna’daki savaş aslında bir enerji savaşıdır, enerji üretimi ve tüketiminin bu savaşta aktif bir rolü var. Bu nedenle ekoloji hareketinin barışı sağlamada rolü çok önemli. Su, gıda, enerji yoksunluğu çekeceğimiz çok açık ve bu yoksunlukları savaşla çözmek açıkça Eko-Faşizmdir. Savaş dünyayı, toplumları, aileleri, insanı ve doğayı bölüyor ve kutuplaştırıyor. Silah endüstrisinin gelişmesi ve yatırım yapılması savaşın desteklenmesine neden oluyor. Savaş çığırtkanlığı toplumları kutuplaştırıyor. Uzlaşmak ve birbirimizi anlamak için büyük bir engel savaş: ekolojik yıkımla beraber mücadele etmemizi, gıda, su ve enerji güvencesizliğine beraber bir çözüm üretmemizi engelliyor. Savaşları başlamadan önce durdurmalıyız ve pasifist hareket bunu gerektiriyor. Haziran’da Nato karşıtı ve barış için Madrid’de bir zirve olacak. Ülkeler ne yazık ki Nato’yu bir güvence olarak görmeye başladılar. Tam da bu zamanda Nato’ya hayır demek ve sadece Barış demek çok önemli.
Polen ve Ecologistas en Accion olarak ekofeminizm üzerine beraber projeler gerçekleştirmek üzere sözleştik.
Marta ile söyleşimiz aslında bize şunu gösteriyor: Dünya’nın neresinde olursak olalım ekoloji, kadın ve emek mücadelemiz aynı ve hem emeği hem de doğayı sömüren, kutuplaştıran, şiddetten güç alan bu sistem devam ettikçe hiçbirimiz özgürce yaşayamayacağız.