1980’den sonra neoliberalleşmenin etkisi altında “sosyal” devlet anlayışı terk edilerek piyasalar, “bağımsız” denetleyen ve düzenleyen kurumlara bırakılmıştır. Elektrik piyasası, daha doğrusu enerji sektörü de, Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu (EPDK) ile şekillendirilmektedir. Elektrik, Doğalgaz, Petrol, LPG’nin üretim, tüketim, dağıtım ve iletim gibi tüm süreçleri EPDK tarafından belirlenmektedir.
EPDK ve TEİAŞ’ın yayınladığı raporlarda faturalandırılan elektrik tüketimleri üzerinden belirli bir yorum yapma fırsatımız olsa da oldukça sınırlı kalacaktır. Elimizdeki verilerle boğuşarak hem kendimi hem de sizin sinirinizi bozmayacağım. Ama EPDK’nın sitesinden de rahatça erişebileceğiniz kayıp kaçak oranları ve hedeflerine ilişkin tabloyu sizlerle paylaşmak istiyorum. Dağıtım şirketlerine mevcut kayıp kaçak oranlarından daha fazla bir hedef belirleyerek, saygı değer kurumumuz bilimsel gerçeklikle ve kayıpla mücadele de yeni bir dönüm noktası yakalamışa benziyor.
Elektriğin temel bir ihtiyaç olduğunu sizlere uzun uzun anlatmayacağım. Bazı gerçekler o kadar yakıcıdır ki söz söylemeye bile gerek yoktur. Hakkari’de bir aile elektrik borcunu ödeyemedikleri için mum ışığında yaşıyor.
Tekelci kapitalizm, ileri burjuva demokrasinin tesis edildiği ülkelerde sembolik çözümlere yönelmiş olsa da bizim gibi ülkelerde bu haber olağan karşılanabiliyor. İster ileri tip ister geri tip burjuva demokrasisi olsun kapitalizmin insanlık sorunu olduğu gerçeği değişmiyor. Mevcut iktidarların kronik sorunları işaret ederek – ki bu elektrik piyasasında kayıp kaçak oranı ile kamuoyunda en çok karşılığı olandır – sermaye birikimini garantileyecek çözüm vaadi – bu da dağıtım şirketlerinin özelleştirilmesidir – sayesinde özelleştirmeyi halkın çözümü olarak sunma ve ikna becerisine sahip oluşu bunun kanıtıdır.
2009 yılında başlayan özelleştirme serüveni 2013 yılında tamamlanmıştır. O günden bugüne sermayenin istemleri doğrultusunda kaynak aktarımları, mevzuat değişiklikleri vb. birçok yol ve yöntemle toplumsal bir sömürü ve sermaye birikimi yaratılmıştır. Süreci en kısa özetleyebileceğimiz cümle de herhalde “kayıp kaçak oranını azaltacağız” diye girilen süreçte kayıp kaçak hedef oranlarının artırılması olarak özetleyebiliriz. Aynı gemide olan kurumlar arasında birbiri arasında çelişkili açıklamalar yapılmaktadır. 2019’un Aralık ayında DİCLE EDAŞ’ın bir yetkilisi tarafından bölgede kayıp kaçak oranının %86 olduğunun açıklandı. EPDK ise aynı dönemde kayıp kaçak oranının %54 olduğunu söylüyor. Aslında konu bu kadar ile kalsa aralarında bir şekilde anlaşırlar diyebilirdik. Ama konu maalesef gülüp geçilebilecek kadar basit değil. Bölgenin ulusal, sınıfsal, politik, ekonomik farklılıklarını içeren bir değerlendirmeye ihtiyacı olduğundan şimdilik konumuzu bu kadar tutalım.
DİCLE EDAŞ, kayıp kaçak oranları Türkiye ortalaması üzerinde olduğu için 31 Aralık 2015 tarih ve 29579 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan “Dağıtım Sistemindeki Kayıpların Azaltılmasına Dair Tedbirler Yönetmeliği” kapsamında ekonomik, teknik ve hukuki birçok teşvik ve muafiyetten yararlanan bir anonim şirkettir. Yapılan mesnetsiz açıklamaya bölgenin ilgili meslek odası Elektrik Mühendisleri Odası Diyarbakır Şubesi “EMO’dan kayıp-kaçak açıklaması: Dağıtım şirketi yetersizliğini gizliyor” açıklamasıyla, Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası’ndan “DEDAŞ hileli beyanla kaçak bedeli tahsil etmek istiyor” açıklamaları gelmemiş olsaydı kaçak elektrik kullanımı bir ulusla ilişkilendirilerek dağıtım bölgesinde uygulanan keyfi enerji politikaları aklanacak, oradaki yurttaşların feryatları duyulmayacaktı. Yine, bir bu kadar önemli konu olan fazla gösterilen kayıp kaçak oranları ile devletten daha fazla sübvanse bedeli sağlanması gerçekleşecekti.
Kayıp kaçak olarak adlandırılan ve merkezinde dağıtım şirketlerinin olduğu konu basit bir teknik kayıp ya da insanların keyfi hırsızlığı gibi tanımlarla açıklanamayacak kadar toplumsal bir husustur. Sistemsel bir sorundur. Sistemin bu sorunu çözme gibi bir niyetinin bulunmadığını hedef oranlarından çok basitçe anlayabiliyoruz. Kayıp kaçak bedeli, politik ve ekonomik olarak sömürüyü ve sermaye birikimini dolaylı ve kolay yoldan sağlayabilmesi açısından oldukça kullanışlıdır.
Sizlere son olarak bir elektrik mühendisi olarak kayıp kaçak ile ilgili herhangi bir söz ederken meslek büyüğüm olan Hasan Balıkçı’yı anmadan geçemeyeceğim. Kendisi 2002 yılında kayıp kaçak ile Şanlıurfa’da kamu adına mücadele ederken adice katledilmiştir. O döneme ve Hasan Balıkçı’ya ilişkin daha detaylı açıklamaya buradan ulaşabilirsiniz.
Yiğitcan ECEVİT
Elektrik Elektronik Mühendisi
25. Dönem EMO Ankara Şube Yazmanı