Çeviri: Onur Açar
Kaynak: Agrarian South: Journal of Political Economy 1–27, 2024
Özet
Bu makale, ABD-İsrail’in genel olarak Filistin’e, özel olarak da Gazze Şeridi’ne yönelik saldırısını dünya-tarihsel ve bölgesel bağlamda ele alan iki bölümlük bir çalışmanın ilk bölümüdür. Genel olarak birikimi veya özel olarak Arap bölgesindeki birikimi teorileştirirken liberal uluslararası ilişkiler teorisine, ekonomizme veya metodolojik milliyetçiliğe başvuran bir dizi teorinin aksine, makale Arap-İran bölgesinin, bölgedeki stratejik engelleri savaş ve yaptırımlar yoluyla ortadan kaldırmayı amaçlayan ABD’nin dayattığı bir kalkınmasızlık rejimi altında olduğunu savunmaktadır. Makale, bu sürecin İran bağlantılı bölgesel milisler ve daimi ordular arasında bir engelle karşılaştığını ve bu güçlerin, kurtuluşçu (özgürleştirici) geçiş süreçlerindeki siyasi egemenliğin rolü hakkındaki düşünceleri yeniden gözden geçirerek anlaşılması gerektiğini savunmaktadır.
Anahtar Kelimeler: İran, Filistin, Direniş, Emperyalizm
Giriş
7 Ekim’de Hamas öncülüğünde İsrail’e karşı düzenlenen askeri operasyonlar dünya tarihi açısından büyük önem taşıyan olaylardır. Filistin, dünyanın en aktif silahlı sömürge-karşıtı ulusal hareketini bünyesinde bulundurmaktadır.1 İsrail, yerleşimcilerin mülkiyet haklarını ve Arap işçi sınıfları üzerindeki emperyalist tahakkümü savunmak için acımasız ve sürekli bir karşı-ayaklanmaya zorlanan, dünyanın düşük düzeyde birlik yapısı gösteren yerleşimci bir devletidir. Dahası, bu operasyon, bölgesel cumhuriyetçilikler, kitleleri harekete geçiren halk milisleri ve İran’a karşı ABD ve İsrail’in yanı sıra ABD müttefiki yeni sömürgeci devletler gibi, tarihi Filistin topraklarının dışındaki daha büyük güçleri de patlayıcı bir kaynaşmanın eşiğine getirdi.
Filistin isyanı ulusal sorunu yeniden masaya yatırdı (Moyo & Yeros, 2011). Tarım reformunun ortasındaki Zimbabve ve Chavismo yönetimindeki Venezuela gibi diğer sistem-karşıtı deneylerde olduğu gibi, Arap ulusal sorununa yönelik herhangi bir çözümün pusulası olan Filistin sorunu sadece çevresindeki devlet sistemini değil, dünya sistemini de kutuplaştırdı. Gerçekten de Filistin, mevcut düzendeki neredeyse tüm çelişkileri kristalize etmektedir. Zimbabwe ve Venezuela dünya iktidarının ırksal dağılımıyla yüz yüze gelirken, Filistin sorunu tarihsel Filistin’in sınırları içindeki sınıf ve ulus sorunlarının çok ötesine yayılmaktadır. Sayısız karmaşıklığı içinde: Filistin halkının “bir kesimi” emperyalist güçler tarafından desteklenen İsrail gibi “ırkçı, faşist bir varlığın altında yaşarken”, İsrail aynı zamanda “Arap dünyasındaki feodalist, aşiretçi, gerici ve kukla rejimleri Arap devriminin ve Arap emekçi sınıflarının süregelen yağmasının aracıları haline getirmektedir.” Böylece, “bu rejimlere karşı mücadele meselesi dolaylı olarak bir Filistin cephesi haline gelir” ve kuklaların ötesinde, bu rejimlerin düşmanları içinde halk demokrasisini ve direniş kapasitesini derinleştirmek için verilen mücadelelerin niteliğini gündeme getirir (Kanafani, t.y.; PFLP, 1969).
Dahası, Filistin sorunu yalnızca bir ulusal baskı sorunu değil, İsrail’in benzersizliğini ortaya koyuyor: Batı’nın sömürgeci ve emperyal gücünün bir yoğunlaşması, Batı’nın ihanetinin dünya çapında bir sembolü, Afrika ve Asya’yı fiziksel olarak ayıran bir devlet, küresel karşı-ayaklanmanın bir tüccarı ve paralı askeri, hepsi bir ölüm ve yıkım mantığında birleşmiş. Gerçekten de Filistinliler kurtuluş için ne kadar sert ve güçlü bir şekilde mücadele ederlerse, giderek artan parlaklıktaki şimşekler gibi, dünya sisteminin engebelerini daha net bir şekilde ortaya koyuyorlar: Birleşmiş Milletler’in iktidarsızlığı; emperyalistlerin uluslararası hukuku hor görmesi; yeni sömürge Arap devletlerinin Batı kapitalizmiyle suç ortaklığı; katiller ve sakat bırakanlar Batı başkentlerinde faaliyet gösterirken modern Avrupa ve ABD kapitalizminin kalbindeki faşist ırkçılık; Arap ve Üçüncü Dünya’nın yeni sömürge yapıları ve Batı liberal demokrasisinin ve onun sivil toplum kurumları kümesinin kofluğu.
İki bölümden oluşan bu makale, öz savunmayı toplumsal yeniden üretim ve birikimin merkezindeki uygun yerine geri getirmektedir. İsrail’in ABD emperyalizmine tarihsel ve çağdaş faydasını ve bu projeye direniş dinamiklerini, Arap bölgesindeki ABD-İsrail uygulamalarıyla ilişkili şiddetin “İsrail lobisi” hipotezinde olduğu gibi tekelci sermaye perspektifinden “fazlalık” veya irrasyonel olarak sunulduğu bir çağda analiz ediyor. Bu ilk bölüm, ABD-İsrail Özel İlişkisi’nin tarihsel yeniden inşasını kullanarak, Arap bölgesindeki emperyalist gündemi ve buna direnenleri, yıkım-yoluyla-birikimin daha geniş dinamiklerini aydınlatmak için kullanmaktadır. Ulusal kurtuluş teorisini ve ulusal sorunu yeniden ele alarak, Fanon ve Cabral’ın teorilerini hangi amaçlarla kullandıklarını anlamak için onları yeniden bağlamsallaştırıyor. Ulusal kurtuluş çerçevesini, Arap-İran ordularının ve asimetrik direniş güçlerinin ulusal projelerinin incelenmesi de dâhil olmak üzere, ABD’ye karşı Arap-İran direnişini değerlendirmek için kullanıyor. Onların askeri mantıklarını tartışmakta ve bölgesel siyasi egemenliğin bozulmuş dokusunu savunmalarını, yıkım, kalkınmasızlık ve devlet çöküşünün leşleriyle beslenen birikim kalıpları karşısında sistem-karşıtı bir karaktere sahip olarak yorumlamaktadır.
Özel İlişki
İsrail ve emperyalistlerin Arap bölgesini balkanlaştırma, kalkındırmama, iç içe geçirme ve işgal etme yönündeki suç ortaklıkları hiçbir zaman savaşı “ekonomiden”, egemenliğin reddini kalkınma sürecinin kontrolünden ya da her ikisini de daha geniş emperyal politikalardan ayırmadı. Arap kalkınması, savunucuları tarafından egemenlik ve savunma meselelerinden asla koparılmadı; zira Filistin’in, Arap azgelişmişliğinin ve emperyalizme boyun eğişinin bir mikrokozmosu olan yerleşimci sömürgeci açgözlülüğünün eline düştüğünü gören planlamacıların, isyancıların, ordu subaylarının ve devlet adamlarının gözünde savunma amaçlı silahlanma ve sanayileşme birbirinden ayrılamazdı.
İsrail’in Arap bölgesine yerleştirilmesi, yapımcıları tarafından “onu [Avrupa’yı] Asya’dan koruyan siperin bir parçası olarak satılan bir projeydi. Bu proje “barbarlığa karşı medeniyetin ileri karakolu olarak hizmet edecekti” (Herzl, 2012). Süreç, Avrupa imtiyazının ve yerleşimci sömürgeciliğinin zirvesinde, ancak Avrupa’nın diğer Afrika-Asya kolonilerinin yerleştirilmesinden sonra hızlandı. Siyonizm’e yönelik daha geniş İngiliz desteği stratejik ve ekonomik çıkarları yansıtırken, İngiliz Yahudi yönetici sınıfının önemli yatırımlarını çekti (Rifai, 2016; Shafir, 1989). İngilizler, 1936-1939 arasındaki anti-kapitalist, anti-emperyalist ve sömürge-karşıtı isyanın askeri olarak buharlaştırılmasında merkezi bir rol oynamıştır (Kanafani, 1972; al-Saleh, 2022). 1948’e gelindiğinde, İsrail büyük ilkel birikim savaşı -Nakba, felaket- aracılığıyla yerleşimci-kapitalist mülkiyet yapılarını sağlamlaştırırken, ABD yeni doğan yerleşimci devleti yeniden değerlendirmeye başlamıştı. Askeri liderliğin belirttiği gibi (aktaran Gendzier, 2015, 284), “taktik operasyonlar açısından İsrail’in toprakları ve yerli askeri güçleri… Batı Demokrasileri için… önemli olacaktır”, aksi takdirde NATO ittifakının pençesinde değilse, Sovyetler Birliği’nin kızıl ellerine düşme riskiyle karşı karşıya kalacaktır. Fetih savaşından sonra İsrail’in en büyük müttefiki ve silahtarı, o sırada Mağrip’te ulusal kurtuluş için savaşan gerilla ordularını savuşturan Fransız devletiydi (‘Abd Allah, 1976). Kuzey Afrika’da Arap milliyetçiliğine ve Mısır’da Nasırcılığa karşı düşmanlık, yerleşimci devleti sömürgeci patronlarına bağladı. Mısır’ın 1956 Üç Taraflı Taarruz yoluyla Sina’yı millileştirmesini tersine çevirmek için yaptıkları başarısız girişimde ittifak yaptılar. Buna karşılık Fransa İsrail’e gelişmiş Mirage savaş uçakları hediye ederken, İsrail de dünya karşı-devrimine Faslı devrimci ve Tricontinental’in kurucusu Mehdi Ben Barka’nın öldürülmesi yoluyla yardım etti (Anon, 2015; Heimann, 2010).
Sovyet iktidarının gölgesinde Arap bölgesinde siyasi egemenlik rejimi gelişmeye başlarken, küresel kapitalist güçler yeniden dağıtımı azaltmak, artığı silahlanmaya yönlendirmek ve tarım reformu hamlesini sulandırmak için gerekli yerlerde manevra savaşları ve mümkün olan yerlerde mevzi savaşları yürüttü. Birikimin “yıkım” unsuru, Komünist güçlerin varlığı ve Komünizmin, kaynakların halkın yeniden üretimine ve sosyal altyapıya aktarılmasında dünya çapında meşrulaştırıcı bir ideoloji olarak oynadığı rol tarafından kısıtlanmıştır (Ajl, 2023b; A. Kadri, 2023).
Bu arada, 1948’deki Arap askeri yenilgisine ve Filistin’in kaybına tepki olarak, Arap milliyetçiliği romantik ve elitist kökenlerinin ötesinde mutasyona uğradı. Kitleleri harekete geçiren, cumhuriyetçi ve popülist yönlere doğru kıvrılarak hareket ederken, evdeki ekmeği 1948 felaketinin sahibine doğrultulan silahlarla birleştirdi. Çeşitli ulusal yeniden doğuş projeleri, eski rejimlere damgasını vuran kültürel ve ekonomik zayıflığın ötesine geçerek, bağımsız bir sanayileşme, savunma kapasitesi, sosyalizm, birlik ve bağımsızlık arayışına girdi. Arap milliyetçiliğinin bölgesel cazibesinin ortasında, taraftarları devleti ya da sokağı yönetti. Bu projeler, Suriye Baas’ının saraylarda “Marksist-Leninizm ile Arap milliyetçiliğini” (Hinnebusch, 2004, 46) birleştirmesinden, Lübnan ve Ürdün halkları arasında Nasırcılık tehdidine (Aruri, 1972), Mısır’ın sömürgecilik karşıtlığının ve Tunus ve Cezayir’deki binyılcı ve Marksist Arap milliyetçisi gerillalara silah akışının işaretlerine (Azzouz, 1988; Gruskin, 2021), Irak’taki 1958 Devrimi ve artçı sarsıntılarına (Wolfe- Hunnicutt, 2021), yabancı toprakların, altyapının ve sanayi tesislerinin kamulaştırılmasına ve tekelci tarımsal yapıların parçalanmasına yönelik adımlar atılmasına, sosyal korumanın iyileştirilmesine, uzun ömürlülüğün artırılmasına ve sağlık ve barınma ve kısmen sanayileşmeye (Kadri, 2016) kadar yayılıyordu. ABD, Arap monarşilerini ve cumhuriyetlerini daha derin bir yeniden bölüşümü ve İsrail ile çatışmayı engellemek için kalkınma yardımlarına boğdu. Bu tür uyuşturucular, yer yer, daha derin bir yeniden dağıtım ve daha içsel olarak eklemlenmiş bir sanayi dokusu inşa etme dürtüsünü köreltmeye yardımcı oldu (Chaieb & Dahan, 1981; Samir, 1982), ancak ihtiyaç duyulan felci tetikleyemedi.
Arap Cumhuriyetleri emperyalistler için fazla radikaldi ve fakat emperyalist tayfuna direnecek kadar radikal de değillerdi (Hafiz, 2005). ABD, 1967’deki saldırı savaşıyla İsrail’e Arap cephe devletlerini vurması için etkin bir şekilde yeşil ışık yaktı (Stork, 1994). Bu savaş, Kuzey Yemen’de Suudilerin kışkırttığı rövanşizmle birleşerek Mısır’ın müdahalesine yol açtı (Abdalla, 1994), Nasırcılığı (Zabad, 2019) ve Baasçılığı istikrarsızlaştırdı, İsrail karşıtı savaş ile toplumsal yeniden paylaşımı yukarıdan birleştirme ve devletleri korporatist sınıf uzlaşısına ve İsrail’le kısmi çatışmaya dönüştürme ihtimalini ortadan kaldırdı. Bu durum giderek artan bir şekilde Filistinli gerillalara (Higgins, 2023, 330-420) ve bölge geneline yayılan radikallere radikal halk savaşı seçeneğini bıraktı. Mücadelenin uzağında ve Arap cumhuriyetçiliğinin şiddetli yenilgisinden daha az etkilenen, halk savaşları için gereken esnekliğe karşı katılığa ve İsrail’den korunmaya öncelik veren Irak ve Libya gibi Arap devletlerinde (First, 1974; Wolfe-Hunnicutt, 2011), yenilgi radikalleşmeyi katalize etti. Savaş aynı zamanda Batı Şeria ve Gazze Şeridi’nin işgalden ilhakına yol açarak buraları İsrail sömürgeciliği için yeni sınırlar, İsrail malları için kısıtlanmış pazarlar ve İsrailli küçük burjuvalar için ucuz işgücü rezervleri haline getirirken, topraklarını da hem devletin hem de sermayenin hizmetine sundu (Farsakh, 2002; Samara, 1992).
İsrail’in cephe devletlerine karşı elde ettiği başarı ABD’nin siyasi ve askeri kurumlarını etkiledi. Savaşın ardından ABD, askeri “yardım” musluklarını açtı ve bu yardımın %25’inin İsrail’in endüstriyel altyapısını besleyebileceği, geri kalanının ise Pentagon sistemine geri akacağı yönünde benzersiz bir hüküm getirdi. Amerika Birleşik Devletleri, İsrail’in kendi askeri-sanayi sektörünü kurmasını olumlu karşılayarak devletin hesaplarını daha iyi dengelemesine ve Amerika Birleşik Devletleri’nin İsrail’i silahlandırmasına yönelik Arap öfkesini biraz olsun bertaraf etmesine olanak tanıdı. ABD’den gelen kayda değer özel yatırımların yanı sıra, İsrail savunma sanayi sistemi 1967’den itibaren hızla gelişerek İsrail ekonomisinin önemli bir sektörü haline geldi: 1970 yılında silah ihracatı toplam ihracatın %10’unu oluşturuyordu (Lockwood, 1972). İsrail’in kapsamlı bir şekilde silahlandırılması her zaman İsrail’in “niteliksel bir askeri üstünlüğü” sürdürmesi şartıyla, Arap servetinin de bazen yardım yoluyla, daha sık olarak da satış yoluyla, silahlanmaya yönlendirilmesiyle birlikte gitti (El Nabolsy, 2021). Bu dönem cumhuriyetlerinde silahlanma savunma amaçlıydı. Mısır, Irak ve Suriye 1970’ler ve 1980’ler boyunca gayri safi yurtiçi hasılalarının (GSYİH) %10 ila %17’sini silahlanmaya harcadı.2 Petrol zengini cumhuriyetler ve monarşiler GSYİH’lerinin daha küçük bir kısmını harcadılar, ancak on milyarlarca doları potansiyel bölgesel kalkınmadan silahlanmaya yönlendirdiler. Bu silahlar aynı zamanda ABD-İsrail saldırganlığına karşı tampon, iç isyanla mücadele, ABD sanayi üssü için sübvansiyon ve İran Şahı’nın Dhofar’daki gerici isyanla mücadeleye verdiği destekte olduğu gibi bölgesel Sparta rolünü oynamak için yardım işlevi gördü.
Bu arada, aslında açlık ve yokluğun sınırını yumuşatmak ve orta sınıfların bir kısmı ya da yeni sömürgecilik için devlet bürokrasisi arasında bir sosyal taban sağlamlaştırmak anlamına gelen kalkınmacı bir kontr-gerilla yaklaşımı olan ABD’nin askeri müdahaleleri, “güvenlik yardımları”, silah satışları, kara operasyonları ve kalkınma yardımları bu ülkenin gücünü ve bir dizi kraliyet ve cumhuriyet arasında İsrail’e karşı tarafsızlığını güvence altına aldı. ABD’nin yükselmesine göz yumduğu petrol fiyatlarından (Oppenheim, 1976) elde edilen petro-dolarlar, rafine petrolün başlıca alıcıları olan ABD’li, Avrupalı ve Japon tüketicilerden Körfez ülkelerinin kasalarına, sonra da Pentagon kompleksine ve ABD hazine ve tahvillerine aktı (Spiro, 1999). İsrail, makinenin merkezi türbiniydi ve bir kısmı kurak depolarda atıl duran savunma amaçlı ve saldırı amaçlı silah alımlarını haklı çıkarıyordu: saf yıkım.
Dahası, İsrail savunma bitkisinin yetiştirilmesi kısa sürede dünya çapında baskı için meyve verdi. İsrail, dünya çapındaki kapitalist saldırının, yeni sömürgeci karşı-devrimin ve sömürgeci artçının organik bir bileşeni olarak büyüdü. Ve ABD’nin girmeyi tercih etmediği ya da giremediği yerlerde faaliyet gösterdi. Latin Amerika boyunca İsrail, Kontralar’dan Pinochet’nin Şili’sine ve Arjantin’deki alt-faşist cuntaya kadar soykırımcı karşı-devrimci isyancıları silahlandırdı ve eğitti. Mozambik, Angola ve Gine-Bissau’daki halk kurtuluş güçlerine karşı sömürgeci karşı devrimde Portekiz’i destekledi ve Orta Afrika Cumhuriyeti, Somali, Togo ve diğerlerinde baskı güçlerini eğitti ve finanse etti. O zamanki Zaire’de Mobutu rejimini destekledi ve eski Rodezya’ya karşı BM tarafından uygulanan yaptırımları etkili bir şekilde atlatarak onu silahla besledi ve aynı şeyi Güney Afrika’da da yaptı (Beit- Hallahmi, 1987; IJAN, 2012). Arap bölgesinde İsrail, Komünist aktivistlere karşı İran Şahını destekledi, İç Savaş sırasında Lübnan Ulusal Hareketine karşı çalıştı, Ghassan Kanafani’ye suikast düzenledi, Ürdün rejiminin Filistin Devrimini bastırmasına destek verdi (Higgins, 2023, 334-433) ve Sina’da savaş ve militarizasyon yoluyla Sedat yönetimindeki Mısır’ın kalkınmasını engelledi (Mısır Arap Cumhuriyeti, 1978).
Bölgesel Devlet Sisteminde Tepki ve Devrim
Arap cumhuriyetçiliği örselenmiş bir şekilde savaşın ve siyasetin güvenlikleştirilmesinin etkisiyle doğdu. Çok geçmeden Suudi Arabistan ve ABD’nin, radikal cumhuriyetçiliği, devrimi ve komünizmi yavaş yavaş yok edip gayrimeşrulaştırdığı bir ortamda otoriterliğe ve kapitalist ara sınıfların güçlenmesine tanık oldu (Mansour, 1992). Arap liderler refah devletlerini istikrara kavuşturup fakat daha agresif yeniden dağıtımları durdurdukça ve İsrail’e karşı koyma kapasitelerini kaybettikçe, kalkınmacı alternatif olarak cazibeleri azaldı. Askeri ve ekonomik yardımlarla yağlanan birçok barış anlaşmasından biri olan ve ABD tarafından ayarlanan bir barış anlaşması, 1978’de Mısır’ın İsrail’le normalleşmesini sağladı. Ve ABD-İsrail askeri yenilgileri, toplumsal gerileme ve yaptırımların etkisiyle cazibe yitimi yayılmaya devam etti (Capasso, 2020). Libya’da ABD saldırıları Kaddafi’nin meşruiyetine zarar verdi ve ABD’nin her iki tarafı da kışkırttığı 1980-1988 İran-Irak savaşı, İslam Cumhuriyeti’ne neredeyse doğduğu anda zarar verdi ve her iki devletteki muazzam artıkları eritti. 1991 yılına gelindiğinde Arap cumhuriyetçiliği için çanlar çalmaya başladı. Sovyetler Birliği çökerken, kapitalist ilerleme karşısında bölgesel bir umut kaybı yaşandı (Fergany, 2000). Domino taşları düşmeye başladı: Irak, askeri olarak yenilgiye uğratıldı, ardından ekonomik olarak kuşatıldı ve olası bir bölgesel kalkınma kutbu ve Filistinlilerin teslim olmasını engelleyebilecek bir devlet olmaktan çıkarıldı. Mısır, Irak savaşına verdiği destek karşılığında borçlarının affedilmesi yoluyla Batı kampına tam olarak girmeyi kabul etti. Bölgedeki askeri ve ekonomik güçler izole edilmiş, zayıflatılmış ve etkisiz hale getirilmişken Filistin, 1987’den 1991’e kadar süren kitlesel halk intifadasına rağmen neredeyse yalnız bırakıldı. Bunu kısa süre sonra Oslo Anlaşmaları izledi.
Ancak izolasyon göreceliydi, bütünsel değil. Arap milliyetçiliğinin zayıflamasına paralel olarak yeni bir sistem-karşıtı alternatif de güçleniyordu. Son bin yılın son büyük Jakoben tarzı devrimi olan İran’daki 1978-1979 devrimi bölge tarihinde bir dönüm noktası oldu. Halkı kitlesel olarak harekete geçiren devrim (Kurzman, 2004), Marksizm, bağımlılık teorisi, kurtuluş teolojisi ve Arap cumhuriyetçiliğinin bir karışımından faydalanarak (Sohrabi, 2018) bunları anti-Siyonist ve anti-emperyalist bir devrimde birleştirdi (Ahouie, 2017) ve “tam teşekküllü bir refah devleti yaratmak için” (Abrahamian, 2009) harekete geçerken, İran’daki yabancı kapitalist faaliyetlere karşı çıkarken bile içeride piyasa ve özel sektör için alan sağladı (Pesaran, 2008). Savaş halindeki bir devletin kitleleri harekete geçirme ihtiyaçlarının ortasında ve devriminin meşrulaştırıcı ideolojisinden etkilenen İran, yaygın sosyal refah yatırımlarına ve özel üretici güçlerin kamulaştırılmasına yönelerek devlete ait büyük bir sanayi sektörü yarattı (Harris, 2017). Dışa doğru bakıldığında, İsrail’in “çevre doktrinini” parçaladı, ABD Büyükelçiliğini sınır dışı etti ve kendisini ABD emperyalizmine bağlayan petrodolar-silah akışını kırdı. Dahası, Filistin ile dayanışma ve ABD emperyalizmine muhalefet bayrağını açtı (Orinoco Tribune, 2023). İran 1980’ler boyunca Hizbullah ve İslami Cihad’ı askeri, siyasi ve teknolojik olarak destekledi. Suriye ve İran Siyonizm karşıtı hizalanmaları paylaştılar ve Lübnan’da sürtüşseler de ABD’nin 2003’te Irak’a açtığı savaşa karşı ortak bir muhalefet sergilediler; bu da Yemen’deki Ensarullah’a ABD’nin vefasız küresel rolünü gözler önüne seren ikinci büyük bölgesel kırılma noktası oldu. 2000’lerin başında İran’ın “stratejik derinlik” doktrini, devletin katmanlarında anti-emperyalizm ve anti-Siyonizm’e ideolojik bağlılıkla birleşti ve giderek yarı sanayileşmiş bir yarı-çevre haline geldi.
Bu süreçler yeni bir bölgesel Soğuk Savaş’ın ilk evrelerinin gelişimini destekledi. Bir “direniş ekseni” olarak kristalleşecek olan İran ve müttefiklerini, yeni sömürgeci ABD müttefikleri İsrail’e ve onların arkasındaki ABD’ye karşı tanzim etti. Önceki Soğuk Savaş, birbirini tamamlayan ve çatışan Arap milliyetçiliklerinin taşıdığı bayraklar olan cumhuriyetçi yeniden dağıtım ve Siyonizm karşıtlığını gerici ABD ve İngiliz destekli monarşi ve satraplıklarla karşı karşıya getirirken, yeni Soğuk Savaş ABD’nin sermaye birikiminin bağımsız küresel kutuplarını buharlaştırmaya ve silahlı kitle seferberliği milisleri tarafından savunulan bölgesel siyasi egemenlik rejimini parçalamaya çalışmasıyla ortaya çıktı. Bu süreç, önceki Arap Soğuk Savaşı’nda olduğu gibi “Arap-İsrail” çatışmasından ayrılamazdı ve aslında bu çatışmaya eklemlenmişti (Kerr, 1971). 1990’lara gelindiğinde, Ürdün’de uzun süredir de facto olan Arap normalleşmesi de jure hale geldi ve serbest ticaret bölgelerinin yanı sıra ekonomik barışın da önünü açtı. Filistin’de Oslo Anlaşmaları, ekonomik normalleşmeyle iç içe geçmiş, seçilmiş tekellerin yönetiminde, Batı Şeria ve sürgündeki Filistinli sermaye akışıyla desteklenen, özellikle Körfez bağlantılı ama aynı zamanda Kıbrıs İnşaat Şirketi’nde olduğu gibi Lübnanlı neoliberal ve melez bir neo-sömürgeci/işbirlikçi sınıf oluşturmaya çalıştı (Rabie, 2021). Bu soğuk barış, direniş güçleri için donma noktasıydı: Hamas, Hizbullah, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi ve İslami Cihad da dâhil olmak üzere kalan Filistinli ve Arap reddiyeci güçler, kalan Komünist silahlı gerillalara karşı daha geniş Sovyet sonrası kuşatma operasyonlarının bir bileşeni olarak, kendilerine yönelik her türlü maddi desteği yaptırım altına alan listelere yerleştirildikçe, bu dinamiğin siyasi yüzü “terör listeleri” oldu (Ajl, 2023a). “Terör listeleri” örgütleri maddi destekten mahrum bıraktı ve ideolojik ve siyasi izolasyona yol açan fazlaca bir ideolojik uyumluluk yarattı. Ancak yaptırımlar ve terör listeleri kendi kopuşlarını çabuklaştırdı. Siyasi örgütler “azami ölçüde” zorlandıkça ve karantinaya alındıkça, birbirleriyle karşılıklı bağlantılar kurdular. Bağların kopması bir tür bölgesel kolektif özerk bir güvenlik doktrini, mimarisi ve teknolojik ve askeri koordinasyonun oluşumuna meydan verdi. Emperyalizm, muhaliflerinin ideolojik ve siyasi hedefleri için istemeden de olsa bir iskele inşa etmiştir.
Ulusal Kurtuluş ve Toplumsal Yeniden Üretim
Direniş ekseninin sistem karşıtı karakterini ve sınırlarını anlamak için ulusal kurtuluş teorisine, ulusal soruna ve her birinin emperyalizmin çeşitli aşamaları altında nasıl yorumlanacağına yeniden bakacağız. Ulusal soruna yönelik “klasik” yaklaşım, tekelci sermaye ve resmi sömürgecilik çağında gelişti ve dünyayı sömürgeci süper-sömürü ve gelir deflasyonuna (baskılamasına) dayalı olarak her sömürgeci güç için yağma alanlarına böldü (Patnaik & Patnaik, 2021). Bu doğrultuda Lenin, demokrasiyi derinleştirecek bir hamle olarak, sosyalist olmayan bir karaktere sahip olsalar bile milliyetçi hareketleri destekleme yoluna gitmiştir (Lenin, 1965b, 1965a). Ulusal kurtuluş anti-emperyalist bir karaktere sahipti çünkü ulusal hareketlerin zaferi, yeniden üretimi için ekonomi dışı sömürgeci güce dayanan sömürgeci birikimin siyasi mimarisine saldırıyordu. Dahası, bu tür mücadelelerin neredeyse hiçbiri sadece biçimsel haklar için yapılmadı. Ve son olarak, resmi siyasi haklar için verilen mücadeleler, maddi varlıkların yeniden dağıtımı için potansiyel mekanizmalar oldukları için önemliydi – ki bu da kurtuluşçu hareketleri gerektiriyordu.
Fanon ve Cabral burjuva milliyetçiliğine klasik eleştiriler getirmişlerdir. Yeni sömürgecilik, ulusal burjuvazi ve ulusal bilinç üzerine yaptıkları incelemeler bugün ister istemez devletlere ve milliyetçi hareketlere saldırmak için kullanılsa da, onların muhalefeti içeriden geliyordu. Ulusal hareketler tarafından inatçı sömürge imparatorluklarına dayatılan, emperyalizmin koordinatlarındaki değişim sırasında, 1950’lerin sonu ve 1960’larda tekelci sermaye yeni sömürgecilik aşamasına geçerken ortaya çıktılar (Nkrumah, 1974).3 Sovyetler Birliği’nin ve daha sonra Komünist Çin’in varlığı, kararsız bir küçük burjuvazi tarafından yönetilen çoğu burjuva milliyetçi devleti, kalkınma projelerine bir miktar sosyal koruma yerleştirmeye zorladı ve sömürgeci kıtlığı asgari düzeyde durdurdu (Davis, 2002). Dahası, ulusal hareketlerin bayraklarında halklarının refahına yönelik taahhütler yer alıyordu. Bunlar, bağımsızlık sonrası liderliğin saygı duymaktan başka çaresinin olmadığı ve hatta çoğu zaman yerine getirmek için ellerinden geleni yaptıkları senetlerdi.
Fanon ve daha da ötesi Cabral, tekelci sermayenin emperyalizmin kaynağı olduğunu ve sömürge sonrası devletlerin genellikle birbirleriyle bağlantılı olarak yeni sömürgeciliğe girdiğini belirterek eleştirilerini birikimin dönemselleştirilmesi üzerine oturtmuşlardır. Milliyetçi hareketlere teorik ve örgütsel zayıflıkları ve sömürgecilik karşıtı mücadelenin vaatlerini yerine getirmedeki yetersizlikleri nedeniyle saldırdılar: yeniden dağıtım, toprak, ekmek.4 Yeni bağımsızlığını kazanmış uluslarda kuluçkaya yatan “yeni” burjuvazilerin, üretici güçlerin gelişimi üzerindeki yabancı tekelci kontrolün yeniden üretimi için aktarma kayışları olduğunu açıkladılar (Cabral, 1979). Cabral’a (1979, 141) göre mesele, yeni sömürgecilik ya da sömürgeciliğin “ulusal üretici güçlerin gelişme özgürlüğünü şiddet kullanarak gasp etmesi” idi. Yeni liderliklerin kısır ideolojisinin maskesini düşürmek isteseler de yanılsamaya kapılmadılar. Devleti yöneten siyasi güçlerin radikalleşmesi, “sınıf intiharı” gerçekleştirmesi gerektiğini savunurken, ortaya çıkan yeni uluslararası düzene asimile olma kararının kaderden ziyade bir sapma olduğunu anladılar (Fanon, 1963, 99). Yeni sömürgeciliğe uyum sağlamaya yönelik baskıların ezici olduğunu biliyorlardı.
Yine de eleştirinin arka planında bir varsayım vardı: geniş ölçüde başarılmış olan siyasi egemenlik rejiminin meşruiyeti, sömürge karşıtı parti ve hareketlerin başlıca hedefi olarak yakın bir kriz içindeydi. Fanon, dekolonizasyon ve siyasi egemenlik mücadelesinin içsel değerini savundu (1963, s. 40, 51). Ancak Fanon ve Cabral egemenliği yetersiz bir şekilde teorize ettiler. Bu sebepsiz değildi: onun erdemlerine aşırı odaklanmak gereksiz olurdu. Ulusal hareketler içinde, siyasi dekolonizasyonun bir nimet olduğu temelde evrensel hale gelmişti (ancak bkz. Awan, 2024). Başlıca eserleri kendi yerlerine ve zamanlarına aitti. Polemik ve yalvarma kokusu taşıyorlardı. Eğer dekolonizasyonun ve siyasi egemenliğin kazanımlarını küçümsüyorlarsa, bunu bu kazanımların yeni burjuvazi ve devlet yöneticileri için birer oyuncaktan başka bir şey olmadığını ima etmek için yapmamışlardır. Aksine, Cabral ve Fanon sözleriyle entelektüel bir savaş veriyor, ulusal hareketleri, siyasi egemenliğin kabuğunu emekçi halklar için özgürleştirici programlarla doldurmalarına yardımcı olacak daha iyi araçlarla donatıyorlardı. Özellikle Cabral kültürü ulusal kurtuluş için bir silah olarak teorize etti. Ve her ikisi de ulusal hareketlere örgütlenmeleri, kitlesel hesap verebilir partiler kurmaları, entelektüellerin ve devlet adamlarının devlet aygıtını kendi çıkarları için yönetmekten vazgeçmeleri ve bunun yerine halka hizmet etmeleri için bildiriler hazırladılar. Fanon ve Cabral’ın Tunus ya da Hindistan’da açların birdenbire karınlarının doyduğunu görememeleri düşünülemez, ancak yine de toprağa ihtiyaç duyduklarını çok iyi bilirlerdi – Cabral’ın üretici güçlerin yeniden kazanılmasına odaklanmasının nedeni de buydu.5
Eleştirileri, tekelci ve kolonyal sermayenin, Afrika’da hala çok çeşitli yerleşimci devletleri savunurken, plastik, şekillenebilir ve biçim değiştirebilir olduğu anlamında gerekliydi. Dolayısıyla, yeni sömürgecilik eleştirisi ya da burjuva milliyetçi sonuçları, tekelci sermayenin yeni aşamasının ortaya çıkış biçiminin bir eleştirisiydi; sektörel ithal ikameci ya da ihracata yönelik sanayileşmeyi ve yeni ortaya çıkan ve yeni bir uluslararası işbölümünde daha kapsamlı proleterleşmeyi kapsayacak şekilde pazarın giderek genişlemesiyle belirginleşen bir eleştiriydi (Dowidar, 1973; ◻Abdallāh, 1976).
1991 sonrasında birikim modeli değişmiştir. Sovyetler Birliği’nin çöküşüyle birlikte, gelir deflasyonu (baskılaması) küresel olarak hızlandı (Banerjee, 2020; Patnaik, 2007), kişi başına gıda tahılına erişimde düşüş ve kırsal kesimin aşırı yoksullaşması, küresel işgücü rezervlerinin genişlemesi ve derinleşmesi, yaygın yarı-proleterleşme (Yeros, 2023) ve dünya ölçeğinde toplumsal yeniden üretime yönelik mevcut tehditler değişime yönelik önemli göstergelerdi (Ossome & Naidu, 2021). Meta zincirlerinin küresel ölçekte yeniden yapılandırılması derinleşerek, birikim süreci üzerindeki muazzam devlet kontrolünü koruyan kısmen yeniden şirketleşmiş bir Çin de dâhil olmak üzere, Üçüncü Dünya’yı kapitalist sistemin içine daha fazla dâhil etti (Smith, 2016; Suwandi, 2019). Gıda arzının homojenleştirilmesi ve finansallaştırılması yayıldı. Dolar, ABD’nin sıcak sermaye akışlarının giriş ve çıkışının önündeki stratejik engellere yönelik saldırılarıyla el ele vererek, finansal şantaj veya bomba tehdidi altında toplumsal yeniden üretimi toplumsal-dışı kılmak için iktidar güçlerinin kredilerine yönelik saldırılar yoluyla ülkelere baskı yapacak bir silah haline geldi (Gowan, 1999). Yarı sömürgeleştirmenin tırmanması (Yeros & Jha, 2020) ve imha ve tecavüz savaşları norm haline geldi (Kadri, 2014).
Küresel emek rezervleri, dünya çapındaki birikim açısından gereksiz olacak kadar büyük hale geldi. Sermaye, dünya ölçeğinde emek gücünün yeniden üretimi için gereken kullanım değerlerinin miktarını azaltarak savaş yoluyla hayatların kesilmesinden fayda sağlamıştır (A. Kadri, 2023). Bu birikim mantığı, İran ve Venezuela’da yaptırımlar ve negatif büyüme yoluyla politika olarak uygulanan gelir deflasyonu (baskılaması) ile sistemiktir. Bununla birlikte, aynı birikim mantığı petrol ve silah tekelleri, finans, petrodolar ve menkul kıymet alımları ve savaş yoluyla küresel değer yasasına tarihsel olarak eklemlenmiş olan Arap bölgesinde yoğunlaşmıştır. Arap bölgesi, küresel birikimdeki merkeziliğini yansıtan ancak diktatörlük ve terörizm tartışmalarıyla gizlenen dünyanın en savaş eğilimli bölgesidir. Arap dünyası, yıkım yoluyla birikimin bu tarzının bir deneyi olmuştur: Kolombiya Devlet Başkanı Gustavo Petro’nun belirttiği gibi, “büyük karbon tüketicisi ülkeler Gazze’de binlerce çocuğun sistematik olarak öldürülmesine neden izin verdi? Çünkü Hitler çoktan evlerine girdi ve yüksek karbon tüketim seviyelerini savunmaya ve bunun neden olduğu göçü reddetmeye hazırlanıyorlar” (Fadul, 2023). ABD’nin Arap bölgesine yönelik gündemi gelecek için bir kehanet niteliğindedir. Bu bölgede, Emperyalizm olarak sermaye, en yakın bölgesel müttefikleri arasında ve küresel üretim zincirlerine (Fas, Mısır ve Tunus; ikincisi için bkz. Mullin, 2023) bağlı istikrarlı güvenlikleştirilmiş yeni sömürgelerde ihracat için bağımlı sanayileşmeye ve tarımsal uzmanlaşmaya izin vermiştir. Körfez’in istikrarlı monarşileri içinde gayrimenkul, finans, petrol ve gaz ve ikincil işleme merkezlerinin gelişmesine izin vermiştir. Ve kapitalist ilerleme İsrail’le normalleşmenin ilerlemesiyle el ele gidebilmiştir; Arap monarşileri birbiri ardına İsrail’le normalleşme anlaşmaları imzalamışlardır.6 Ancak Libya, Yemen, Suriye, Irak ve Filistin’de olduğu gibi cumhuriyetçi darbe geçmişi ya da mevcut yarı-devlet milisleri veya daimi orduları olan uluslarda ABD’nin gündemi yıkım ve gelişmişlik düzeyinin düşürülmesidir. Amaç, ABD-İsrail egemenliğine meydan okuyan bölgesel milislerin devlet sponsorlarının ve müttefiklerinin zayıflatılması ya da yok edilmesidir.
Örneğin Hamas, Suriye’de kendi personelini eğitebilmiştir. 2000’li yıllar İran-Suriye stratejik işbirliğine sahne olmuştur ve Suriye Hizbullah’a silah sevkiyatı için bir aktarma merkezi haline gelmiştir. Ayrıca 2008’de CIA Mossad ortak suikastına kadar Hizbullah’ın en önemli askeri taktikçilerinden biri olan Imad Mughniyeh’i de barındırmıştır. Genel olarak ABD ve Körfez neoliberalizmi, Suriye devletini ABD’nin 2011’de hızlanan tasfiye girişimine karşı savunmasız hale getirecek kadar zayıflatırken (Donovan, 2023) gerçekten de Körfez ülkeleri, Türkiye, İsrail ve Lübnan’daki Gelecek Hareketi’ndeki taşeronlar ve etkili vekiller aracılığıyla yürütülen ABD savaşının kökenleri, Hizbullah’ın devlet sponsorlarını paramparça etmek için ABD’nin mezhepçi milisleri silahlandırması, eğitmesi ve “yeniden yönlendirme” yoluyla ideolojik olarak telkin etmesinde yatmaktadır (Hersh, 2007). Özünde, Suriye devletine halkçı politikaların teorik bir merkezi olması ve bölgesel anti-Siyonist milisler için yapısal bir destek üssü olması rolü sebebiyle gerçekleşen saldırılar, daha sonrasında bir savaşa dönüştü. 2011 yılına gelindiğinde, Körfez monarşilerinin yanı sıra ABD tarafından da desteklenen saldırı, Hamas’ın siyasi büro şefi Halid Meşal’in Katar’a gitmesine ve 2012’de hareketin hükümeti açıkça reddetmesine neden olurken, Filistin İslami Cihad Suriye hükümetiyle ilişkilerini ve Hamas’ın silahlı kanadı El Kassam da sponsorlarıyla dostane ilişkilerini sürdürdü (Skare, 2021).
Savaş, Suriye’nin kalkınma seviyesini 1950’lere kadar geriletti. Orman örtüsünü yerle bir etti, halkın elektriğe erişimini yok etti ve GSYH’yi üçte iki oranında azalttı (al-Asadi, 2020; Gaafar, 2021; Hatahet & Shaar, 2021). Bu saldırı sadece kinetik saldırılarla değil, aynı zamanda devlet egemenliğinin bedenini kesen ve çarpıtan yaptırımlarla da ilerledi: devleti yasadışı hale getirerek (“terör listeleri” aracılığıyla) ve tüm modern toplumlarda merkezi bir ekonomik aktör olan devletin kapitalist mübadelenin günlük operasyonlarına katılmasını ve ihtiyaç duyulan malları piyasaya sürmesini engelleyerek (Capasso, 2023; Doutaghi, 2024; Doutaghi & Mullin, 2022). ABD yaptırımları ilaç ve tarımsal üretim zincirlerini parçalamış (Aita, 2020) ve hatta yaptırımlara aşırı uyum nedeniyle insani yardım bölümüne kan kaybettirmiştir. Benzer şekilde, Irak’ta “Gıda Karşılığı Petrol” programı Irak devletinin egemenliğini parçalara ayırarak emperyalist destekli bir Birleşmiş Milletler programına havale etmiş (Gordon, 2010), “çift kullanımlı” ithalatı yasaklayarak sanayinin ve onun ulusal savunma ile birleşmesinin içini boşaltmıştır. Öte yanda, Irak petrol gelirleri New York Federal Rezerv Bankası’nda tutulmaya devam etmektedir.
Bu gasp(tecavüz) savaşları, siyasi egemenliğin yadsınması ya da siyasi egemenliğe saldırılması üzerine kuruludur. Savaşlar toplumsal artığı, toplumsal altyapıda ya da savunma amaçlı militarizasyonda kristalize olan değerleri yakar, savunma amaçlı endüstriyel üslerin daha fazla ya da sürekli olarak yeniden yapılandırılmasını ve endüstriyel militarizasyon için vasıflı emek gücünün ve ulusal ordular ve gerilla güçleri için daha az vasıflı emek gücünün kullanılmasını gerektirir. Ya da kıt paralarını savaşta yakılan savunma silahlarını ithal etmek için kullanmalıdırlar. Ülkeler ulusal üretken emeklerini sermaye stoklarını arttırmak yerine sadece korumak ve idame ettirmek için harcamak zorundadır. Dolayısıyla, emperyal ya da sömürgeci gasp savaşlarına karşı savunma, bu tür savaşlara karşı ateşkes hattının sertleştirilmesi (Lübnan) ya da bu tür savaşlara karşı aktif “ileri savunma” (İran) sistem-karşıtı bir karaktere sahiptir. Dahası, kitleleri harekete geçiren halk savaşları, emperyalizmin Arap dünyasına ektiği yenilgi duygusunu bertaraf etmektedir. Şimdi Arap-İran bölgesinde bu savaşları yürüten siyasi güçlerin analizine geçiyoruz.
Direniş Ekseni
Direniş ekseni, ABD-İsrail gündemine karşı olan devletleri ve milisleri ifade etmektedir. Bu eksenin kritik unsuru, 1979’dan bu yana İsrail karşıtı direniş için silahlanan ya da maddi altyapı sunan bir dizi silahlı hareketi ve devleti destekleyen devrim sonrası İran’dır: Suriye, Hizbullah, Filistinli silahlı gruplar, Yemen (Ensarullah) ve Irak’taki Halk Seferberlik Güçleri. Devrimden bu yana İran, giderek kendine daha fazla güvenen bir askeri savunma kapasitesinin teknolojik temeli olan içsel sanayileşmeye yönelik sürekli -sıkıntılı da olsa- çabalara girişmiştir (Czulda, 2020; Hashim, 1992). Bu da operasyonel eğitimin yanı sıra bölgesel teknoloji paylaşımı, yakın Arap devletlerinde devlet egemenliğinin savunulmasına ya da geri kazanılmasına yardımcı olmak üzere elit güçlerinin gönderilmesi ve teknik ve lojistik uzmanlık paylaşımının temellerini oluşturmaktadır. Bu savunma ve caydırma stratejisi, ideolojik inanç, İsrail ve ABD düşmanlığı, devrimi savunma arzusu ve İran şehirlerinde sıcak savaştan kaçınma aciliyetinin bir karışımından ortaya çıkmaktadır. Bu stratejinin varlığı, bölgesel manzarayı anlamak için gerekli olan “meşru müdafaa” kavramını yeniden gözden geçirmemize neden olmalıdır. Yine de bu strateji İran’ı terörizm, emperyalizm ve tahakküm yayan bölgesel bir şeytan olarak resmetmek için kullanılıyor. En az iki anlatı merkezde yer alıyor ve bunlar, öz savunmanın İran’ın faaliyetleri için geçerli bir açıklama olmadığı aksiyomunda birleşiyor. Bu açıklamalardan bazılarını ve göstergelerini inceledikten sonra İran’ın bölgesel politikaları için teorik bir açıklama getiriyoruz.
Ana akım ve heterodoks sosyal bilimlerdeki yaygın bir anlatı, direniş eksenine ekonomist bir perspektiften odaklanmaktadır: sosyalist bir ideolojiden yoksun ve burjuva projelerine bağlı olan bu eksen, emperyalist, alt-emperyalist, hegemonik veya yerli burjuva sınıf projelerini ifade etmektedir. Bu formülasyonlar, savaşı birikim sürecinin bir bileşeni olarak görmekten ziyade onu epifenom olarak gören indirgemeci, biçimci ve Avrupa-merkezci bir birikim analizine dayanmaktadır. Uluslararası İlişkiler (Uİ) teorisinden ya da ana akım güvenlik çalışmalarından kaynaklanan simetrik bir hata, direniş eksenini sıfır toplamlı bir oyunda karşıtlarına karşı mücadele eden jeopolitik konteynerlere indirgenebilir olarak görmektedir.
İlk argüman grubu, Ruy Mauro Marini’nin (1969) BRICS için kullandığı “alt-emperyalizm” kavramının yanlış okunmasına dayanmaktadır. Marini’ye göre alt-emperyalizm, kapitalizmin yarı-çevre ülkelerdeki gelişiminde, ekonomik gücün tekellerde yoğunlaştığı ve finansla kaynaştığı bir aşamadır. Üretkenlik, ithal teknolojinin yerleştirilmesi yoluyla büyük ölçüde artar. Ancak, süper-sömürü iç pazarı daraltarak alt-emperyalist gücü, ürünlerin değerini gerçekleştirmek için ihracat pazarlarını güvence altına almaya zorlar (Higginbottom, 2010). Dahası bu durum, güçlendirilmiş bir ulusal kapitalist sektörün emperyalist kapitalist sektörle bazen savaştığı bazen de ekmeğini böldüğü “antagonistik işbirliği” ortamında gerçekleşmiştir (Valencia, 2017, 76-77). İran örneğinde, zaman zaman ülkenin Irak ve Lübnan’daki ekonomik çıkarlarına yönelik muğlak jestlerle kendi “emperyalizmine” veya “alt-emperyalizmine” (Collective, 2019) atıfta bulunulsa da, ticaret istatistikleri alt-emperyalizmin siyasi bir sosyolojisini oluşturmaz. Bunlar, direniş eksenini de içeren kapitalist bir sistem içindeki sermaye hareketlerinin ampirist göstergeleridir -ki bu niteleme neredeyse hiç kimse tarafından reddedilmemektedir (Kadri, 2019). İran’ın Lübnan’a ihracatı, Hizbullah’a verilen ekonomik desteğin yanında cüce kalmaktadır. İran’ın Yemen ve Filistin’e ihracatı neredeyse yok denecek kadar azdır. Irak’a yapılan ihracat önemlidir, ancak 2003’ten sonra Irak’ın üretim dokusunun yıpranması ve ABD yaptırımlarıyla birlikte artmıştır (Guzansky, 2011, 92-93). Bu arada İran’ın Irak’taki yerel askeri aktörlere (Halk Seferberlik Güçleri) verdiği destek, ülkenin üçte birinin Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) tarafından ele geçirilmesine doğrudan bir yanıt niteliğindeydi (Arif, 2019).
Lübnan’daki Hizbullah örneğinde olduğu gibi, İran’ın güç projeksiyonu sömürgeci, mezhepçi ve emperyalist destekli şiddete karşı gerçekleşmektedir.7 Dünya sistemi içindeki ara devletlerin sistem karşıtı ve sistem yanlısı güç projeksiyonlarını eşitlemek ya da İran’ın ABD ile “antagonistik işbirliği” içinde olduğunu öne sürmek alt-emperyalizm kavramını paramparça etmektedir. Dahası, Marini’nin argümanı yurtiçindeki süper sömürüyü üretimin yurtdışında gerçekleştirilmesi ile ilişkilendirmektedir. İran kapitalist olsa da, yurtiçi ücretlerin sıkıştırılması azami-baskı yaptırım rejimiyle ilişkilendirilmiştir (Nosratabadi, 2023) ve İran’ın toplam ulusal sermayesi yaptırımlar yoluyla ABD’nin baskısıyla karşı karşıyadır. “Alt-emperyalizm”i İran’a uzatmak, kavramı anlamının ötesinde çarpıtmakta, soyutlandığı tarihsel süreçlerden arındırmakta ve esasen Marksist-tınılı bir kötüleme olarak yeniden araçsallaştırmaktadır. Bu arada Uluslararası İlişkiler teorisi, analiz birimi olarak kullandığı kara-kutu ulus-devletler içindeki farklı sınıf çıkarlarını değerlendiremez. Analitik olarak, üretici güçleri emperyalist kontrolden kurtarmayı ya da yıkımdan korumayı amaçlayan ulusal savunma ya da kurtuluş savaşlarını saldırı ve işgal savaşlarıyla eşitlemektedir.
İran’ın eylemi, alt-emperyalizmden, sıfır toplamlı oyunlarda hegemonya için savaşan sınıfsız ulusal bloklar gören liberal ya da “gerçekçi” Uluslararası İlişkiler teorisine başvurmaktan ya da basitçe dünya birikiminin göreli payları üzerinde sıfır toplamlı mücadelelere girişen “rakip kapitalizmlerden” daha iyi bir açıklamaya ihtiyaç duymaktadır. Birikim, artı değerin yığılmasıdır. Birikimi teorileştirmek için soyutlamalar kullanılabilir ancak birikim soyut değildir. Yine de genişletilmiş yeniden üretime indirgenemez. İlkel birikim ya da ekonomi dışı güçlerin belirli bir toplumsal formasyondaki üretim kalıplarını etkilemek için kullanılması (Patnaik, 2017), tarihsel kapitalizmin bir parçasıdır. Dahası, genişletilmiş birikim sermayenin evriminde tarihsel bir andır, ancak her yerde gerçekleşmeyen bir andır; ne “geri kalmışlık” ne de kalıcı ilkel birikim genişletilmiş yeniden üretimden önceki tarihsel aşamalardır, tersine özünde onu oluşturur (Moyo vd., 2013; McMichael, 1990). Gasp(tecavüz) savaşları yoluyla devlet egemenliğinin ihlali, yıkım yoluyla birikimin kurucu unsurudur. Sosyolojik bir olgu olarak emperyalizm, silah fabrikaları, karşı ayaklanma, gözetim ve bu süreçler için gereken fiziksel kara üsleri ve bunlara eşlik eden istikrar gibi somut uygulamalara dayanır (Capasso & Kadri, 2023).
Emperyalizme karşı ulusal egemenlik savaşları işçi sınıfı yanlısıdır. Değer yasası gasp, yaptırım, sosyal altyapının tahrip edilmesi, hayatların yakılması ve yaşam sürelerinin kısaltılması yoluyla ilerlediğinden, savunma savaşları Arap bölgesindeki işleyişini kısmen bozar. Sömürgeci ve yeni sömürgeci güçlerin saygı duymadığı resmi ve demokratik haklar alanını genişletirler. Bu tür savaşlar, birikim motorunun çalışmasını sağlayan dişliler, makaralar ve kaldıraçlar gibi mekanizmaları parçalara ayırır. İsrail’i zayıflatmak emperyalizmi zayıflatır.
Yeterince silahlı devlet sınırları ve İsrail gibi militarize ve emperyalist yerleşimci yayılma mantığına sahip güçlerin buharlaşması, birikim için gerekli olan ekonomi-dışı süreçlerin altını oymaktadır. Sosyalist geçiş ulusal egemenlik ve anti-emperyalizme indirgenemez, ancak bu süreçler olmadan da mümkün değildir. Bunlar gereklidir ancak yeterli değildir. Dahası, İran’ın silahlanması AB-ABD silah ticareti ya da yardımlarıyla karşılaştırılamaz. Bu ikincisi, emperyalist birikimi, doğrudan meta döngüsü aracılığıyla, dünya ölçeğinde işçi sınıfının ömrünü kısaltmak ve öldürmek ve yenilgiyi telkin ederek emeğin mücadele gücünü azaltmak için kullanılmaları yoluyla desteklemektedir. İran silahları ve eğitimi ücretsizdir ve “yoksullar için silahlara erişim olasılığını” temsil etmektedir (Moussaoui, 2023, 179). Gerçekten de, planları genellikle açık erişimlidir veya İran’dan devlet ve alt devlet ortaklarına serbestçe paylaşılır; bu da ABD ve İsrail silah ticaretinden niteliksel olarak farklı olmalarının bir başka yoludur: ABD ve İsrail bu tür kullanım değerlerini metalaştırırken, İran bunları dağıtmaktadır. Ayrıca bu değerleri taşıyan ülkelere yönelik askeri saldırıları önleyerek ya da geri püskürterek yaşam süresini uzatırlar. Ve pratikte kullanıldıklarında, ABD-İsrail bölgesel eyleminin temel başarısı olan yenilgi duygusunu ortadan kaldırırlar.
Dolayısıyla, gasp(tecavüz) savaşlarına ve ilkel birikime direnme kapasitesi, toplumsal yeniden üretimi güvence altına almak ve genişletilmiş birikime temel sağlamak için genellikle gerekli olduğundan, dünya ölçeğinde sınıfsal bir içeriğe sahiptir. Çoklu coğrafi ölçeklerdeki direniş, devlet kapasitesinin etrafındaki sertleştirilmiş kabuktur. Devlet, işçi sınıfının toplumsal yeniden üretiminin sıcak beşiği olmak zorunda değildir; ancak devlet kapasitesi, hastaneleri, okulları, çöp toplamayı, istatistik toplama ve bürokratik karar alma süreçlerinin temel kurumlarını ve toplumsal refahın hizmetinde vasıflı ve vasıfsız emeği örgütleyen fiziksel kurumları işletmeyi gerektirir ki emperyalizm Arap hedeflerini yerle bir ederken bunların hepsini ortadan kaldırır (bkz. Alhaffar & Janos, 2021; Anon, n.d.; Lafta & Al-Nuaimi, 2019). Herhangi bir devlette egemenlik, halk sınıflarına kullanım değerleri sağlamak üzere birikimin düzenlenmesi, demokratikleştirilmesi ve yerleştirilmesi için merkezi öneme sahiptir. Üretim fazlasının bir ulusun askeri kapasitesine ya da müttefiklerine yönlendirilmesi, ülke içi toplumsal yeniden üretimden ayrı tutulamaz. Farnia’nın (2023) İran için ileri sürdüğü gibi, bu durum “otoriterliğe” indirgenemez, ancak yerel bir refah devleti (Harris, 2010) ve havacılık, nükleer kullanım ve ilaçlarla bağlantılı araştırma ve geliştirme yatırımlarıyla bağlantılıdır. Benzer şekilde Suriye, askeri yenilgi ve başarılı Baas milliyetçiliği ve yeniden dağıtım politikalarının ardından Körfez kaynaklı sermayenin yeniden nüfuz etmesi karşısında (Ajl, 2019; Matar, 2016), endojen gıda üretimi ve sektörel kendi kendine yeterlilik için kritik kapasiteleri ve nispeten üstün sağlık sonuçlarını korumuştur (Sen, 2019).
Devletlerin ötesinde, bölge çapındaki direniş projesinin ikinci unsuru Yemen ve Lübnan Hizbullahı’ndaki kitlesel mobilizasyona sahip halk milisleri ya da daimi ordulardır. Hizbullah 1980’lerden itibaren İran’ın büyük desteğiyle gelişti. 1980’lerde Suriye, İran Devrim Muhafızları’nın Güney Lübnan’da eğitim kampları kurmasına izin verdi. Fransız sömürgeciliğinin ve dış kaynaklı sıcak savaşın ardından soğuk neoliberal barışı tesis eden ABD destekli Ta’if Anlaşmalarının çocuğu olan Lübnan, mezhep sistemi ve mezhepçi-kapitalist devlet aygıtı çerçevesinde daha da büyüdü (George, 2019; Wakim, 2021). Hizbullah, İsrail’in güneydeki işgaline karşı gerilla ayaklanmasına önderlik ederek Siyonistleri 2000 yılına kadar tamamen geri çekilmeye zorladı ve bölgedeki işgal edilmiş ve sömürgeleştirilmiş halklar arasında sömürgeciliğe ve emperyalizme karşı askeri seçeneğe büyük ilgi uyandırdı. Parti yurt içinde, özellikle işçi sınıfı Şii seçmenleri hedef alan bir sosyal hizmetler ağı, Güney’de devlet-benzeri bir yapı kurdu (Cammett, 2015; Love, 2010). 2006 yılına gelindiğinde Hizbullah, lojistik, teknolojik ve örgütsel iyileştirmelerin yanı sıra halk savaşını belirgin bir şekilde benimseyerek (Matthews, 2011) İsrail’in Lübnan’a yönelik saldırısına karşı koyup onu yenilgiye uğratarak Siyonizm’i ve arkasındaki ABD’yi alt etmeyi başardı.
Yemen’de Ensarullah, başlangıçta az gelişmiş Saada’daki Zeydi dini grubuna mensup Yemenliler arasındaki “marjinalleşme” şikâyetlerinden ortaya çıkmış ve silahlı bir isyanı teşvik etmiştir (Forster & Kinnear, 2023). Liderleri Hüseyin el-Hûtî, başlangıçta zaten var olan bir kültürel canlanma hareketini siyasallaştırmaya odaklanmıştır. Vaazları İsrail ve ABD’nin Müslümanları nasıl aşağıladığı ve güçsüzleştirdiği üzerine odaklanmıştır. Siyonizm ve ABD’ye yönelik bu büyük ölçüde kültürelci tepkinin yanı sıra, düşman genellikle dini terimlerle resmedildi. İran’ın Batı tehdidi karşısındaki kararlılığına ve kendine güvenine duyulan erken hayranlık ve İran toplumunun her alanında ABD ve İsrail’e karşı kin tohumları ektiği için Humeyni’nin kendisine duyulan hayranlık da buna eşlik ediyordu (Albloshi, 2016). ABD’nin Irak’a karşı saldırganlık savaşı, Ensarullah’ı daha da radikalleştirdi, genişletti ve daha keskin bir şekilde siyasallaştırdı, mobilizasyonlarına daha açık bir şekilde anti-emperyalist bir renk verdi – ki bu da Nakba’nın neden olduğu siyasallaşma ve Arap milliyetçiliğinin cumhuriyetçi ve kitleleri harekete geçiren bir ideolojiye dönüşmesinden farklı olmayan şekillerde gerçekleşti (Al-Hardan, 2015; Al-Kubaisi, 1971).
Ensarullah, Hüseyin’in öldürülmesinin ardından bayrağı Hüseyin’den Abdülmelik el-Hûsî’ye devrederken ideolojisine popülist bir sınıf analizi ve devrim retoriği katmaya başladı. Devlet inşasında “devrimci bir cumhuriyetçi hükümet modeli” arayışında olan Hûsî, “bireysel, ırksal, sınıfsal ya da bölgesel tüm biçimleriyle baskıdan” ve “karar alma süreçlerinde tam bağımsızlık” -popülist bir egemenlik vizyonu- olan daha geniş kapsamlı bir “özgürleştirici devrim projesinden” bahsetmiştir (Aktaran Schmitz, 2022, 199). Onun için de İran bir yol göstericiydi: “(İranlılar) yaşamı güvence altına alan, insan üreten ve uluslar inşa edenler değil mi?” Dahası, daha önce Arap radikal cumhuriyetçiliğinin himayesinde olan “haysiyet ve şeref” temelli ulusal kurtuluşun öncülüğünü üstlenmede İran’ın rolünü teyit etti. 2014’ten 2019’a kadar Husilerin toplumsal vizyonu adil vergilendirme, temel mallar için fiyat mühendisliği ve toplumsal yeniden üretim için devlet koruması kavramları üzerinden somutlaştı (Abdulfali & Root, 2020). Şehit lider Salih Ali el-Sammad’ın önsözünü yazdığı 2019 Ulusal Vizyon Belgesi, karma bir ekonomiyi denetleyen, ithal ikamesi yoluyla egemen sanayileşmeye, ulusal kaynakların yerinde dönüşümüne, tarımda kendi kendine yetme ve ekolojik geçişlere ve sağlık hizmetlerinin genişletilmesine kendini adamış modern, “güçlü” ve “adil” bir devlet çağrısında bulunuyordu (Yemen Cumhuriyeti, 2019).
Askeri açıdan Ensarullah bir gerilla grubundan ulusal bir orduya dönüşmüş ve resmi ulusal silahlı kuvvetlerin unsurlarıyla birleşmiştir. Hizbullah ve IGRC ile sinerji sayesinde tanksavar ve gemisavar silahlar konusunda eğitim ve kara mayınları, füzeler ve insansız hava araçları da dahil olmak üzere askeri kapasiteyi güçlendirmek için içsel sanayileşme de dahil olmak üzere teknolojik yükseltmeden faydalanmışlardır (Moussaoui, 2023, 222). Hizbullah ve İran ayrıca askeri eğitim ve propaganda işçiliği de sunmaktadır (2023 savaşında medya stratejilerinin yakınsaması bunun kanıtıdır). Sömürgecilik ve emperyalizm karşıtı pratik ve vizyonla bağlantılı olarak Ensarullah, 2015’ten itibaren “Suudi-Amerikan” saldırısı olarak adlandırdıkları ve sistematik olarak tarımı ve diğer üretici sektörleri hedef alan soykırımcı bir karşı-isyan ve nüfus azaltma savaşına karşı bir ulusal kurtuluş savaşı verdi (J. Kadri, 2023; Mundy, 2017). Yemen silahlı kuvvetleri kendilerini, askerlerin ideolojik olarak sertleştirilmesine dayanan, kitleleri harekete geçiren bir halk savaşıyla savaşıyor olarak görüyor ve Hizbullah’taki çıraklık döneminde öğrendikleri teknolojik üstünlüğü etkisiz hale getirmek için sofistike taktikler geliştirmiştir (Moussaoui, 2023, 222- 226).8 İran’ın Yemen’in savunmasına yaptığı lojistik ve ticari yatırımlarla desteklenen Yemen’in silahlı kapasitesi, Suudileri ve Birleşik Arap Emirlikleri’ni, saldırganlıklarının devam etmesi halinde petrol ve doğalgaz altyapılarına, rafinaj ve sevkiyat noktalarına yönelik tehditler karşısında barış istemeye zorlamıştır; bu da teknolojik ilerleme, savunma sanayileşmesi ve silahlı savunma kapasitesi arasındaki diyalektik ilişkinin bir başka tezahürü olarak çevre ya da zor durumdaki ulus devletlerde genişletilmiş yeniden üretim alanını güvence altına almıştır.
Sonuç, Birinci Bölüm
Bu bölgesel güçler grubu, İsrailli yerleşimci-sömürgeciliğe ve özellikle de Gazze Şeridi’ndeki kuşatmaya karşı gerilla savaşında Filistinli asimetrik milislerle ittifak kurdu. Filistinli milislerin yanı sıra 7 Ekim sonrası faaliyetlerini de bu makalenin II. bölümünde daha ayrıntılı olarak ele alıyoruz. Bu güçler ekonomik kalkınma modelleri konusunda farklı yönelimlere ve iç anlaşmazlıklara sahip olmakla birlikte, bölge halklarının refahı için gerekli olan siyasi egemenliğin aktif bir şekilde savunulması ya da elde edilmesi konusunda birleşmektedir. ABD emperyalizminin mevcut stratejilerinin, ulusal egemenlik teorisi ve pratiğini ve sosyalist inşada öz savunmanın rolünü yeniden gözden geçirmeyi gerekli kıldığını savunduk. ABD’nin daha geniş kapsamlı gelir azaltma, istikrarsızlaştırma, kalkınmasızlaştırma ve devletsizleştirme yöntemleri için bir deneme alanı olan büyük Arap nüfus merkezlerinde devleti çökertme ve kalkınmasızlaştırma politikası yürüttüğü göz önüne alındığında, devlet egemenliğini savunan güçler basitçe “burjuva milliyetçisi”, “devlet-kapitalisti” olarak ya da benzer tipolojiler kullanılarak reddedilemez. Bu tür tanımlamalar biçimsel olarak doğru unsurlara sahip olabilir. Ancak bunlar, ABD birikiminin mevcut aşaması tarafından şekillendirilen ve “yıkımın” birikimin bir girdisi olduğu stratejik manzaranın görülmesini engellemektedir. İran-Arap devlet kapasitesine yönelik sistematik saldırılar, kalkınmasızlaştırma politikası ve askeri, siyasi ve hukuki kuşatma, yıkım yoluyla birikimin ve dünya ölçeğinde emekçi halklara yönelik saldırının bir parçası olarak anlaşılmalıdır.
Çağdaş birikim stratejilerini yeniden ele almak, mevcut bağlamda devlet egemenliğinin savunulmasının konjonktürel rolünü, kendi başına olumlu bir fayda olarak ve genişletilmiş birikim yönünde ilerleyebilecek politikaların planlanması için bir platform sağlayarak anlamamızı sağlar (Yemen’in 2019 ulusal belgesinde olduğu gibi). Bu tür vizyonların sınırları araştırılabilir ve araştırılmalıdır da, ancak bu tür eleştiriler fantezilerden değil gerçeklerden yola çıkmalıdır: ABD-İsrail operasyonları, yalnızca bunların güvenlik ve finans şemsiyelerine tamamen entegre olmuş ülkelerde belirli koşullar altında ulusal kapitalist gelişmeye izin vermektedir. Bu bağlamda, çağdaş eksen, Filistin’in yakınındaki ve çevresindeki ülkelerde devletin çöküşünü engellemede ve halkların toplumsal yeniden üretimini ve halkın refahını, birikim-yoluyla-kalkınma yok edicisine karşı korumada sınırlı ama gerçek bir özgürleştirici rol oynamaktadır.
Teşekkür
Kaynaklar ve tartışma için Patrick Higgins, Zeyad el Nabolsy, Ali Kadri, Nina Farnia ve Helyeh Doutaghi’ye teşekkür ederiz.
Notlar
1. Saldırıya Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’ne (FHKC) bağlı Ali Ebu Mustafa Tugayları, El Fetih’e bağlı El Aksa Şehitleri Tugayları, Filistin Demokratik Kurtuluş Cephesi’ne (FDKC) bağlı Ömer El Kasım güçleri, Filistin İslami Cihadı (FİJ) ve Mücahitler Tugayları da katıldı.
2. Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü (SIPRI) veri tabanından hesaplanmıştır (www.sipri.org/databases).
3. Avrupa ekonomi tarihinin revizyonist bir türü, dekolonizasyonun esasen Avrupa kapitalizmi tarafından memnuniyetle karşılandığını savunmaktadır; Depelchin (1992) ve Saul’un (2016) aşağıdaki reddiyelerine bakınız.
4. Cabral’ın Nkrumah’a yönelik eleştirisinin sadece içeriğini değil tonunu da bu bağlamda değerlendirin. Bu noktayı bana açıkladığı için Zeyad el Nabolsy’ye teşekkür ederim.
5. Hindistan ve Amerika Birleşik Devletleri’ndeki planlama şemaları içindeki iç muhalefet ve “dolu mideler” ile bu planların uygulanması arasındaki fark hakkında bkz. Ajl ve Sharma (2022).
6. 2020 yılında Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Sudan ve Fas tarafından normalleşme anlaşmaları imzalanmıştır.
7. Fransa, Türkiye ve Suudi Arabistan’ın, ister devletleri ister vatandaşları olsun, IŞİD’i destekledikleri ya da finanse ettikleri artık açıkça kabul edilmektedir. ABD’nin bu mali akışlardan haberdar olmadığını iddia etmek inandırıcılığı zorlamaktadır.
8. Bu askeri değerlendirmede Doğu ve Güneydoğu Asya Komünist halk savaşlarının açık etkisine bakınız (Matthews, 2011). Bu noktayı açıklığa kavuşturduğu için Patrick Higgins’e teşekkür ederiz.
Referanslar
- ‘Abdallāh, I. Œ. (1976). Naḥwa niẓām iqtiṣādī ʻālamī ǧadīd: dirāsa fī qaḍāya ’t-tanmiya wa’t-taḥarrur al-iqtiṣādī wa’l-ʻalāqāt ad-daulīya. Al-Qāhira: al Hai’a al-Miœrīya al-‘Āmma li’l-Kitāb.
- Abd Allah, T. (1976). Al-haraka al-wataniyya al-tunisiyya: rawiyya sha’biyya qawmiyya, 1830–1956. Maktaba al-jamahir.
- Abdalla, I. S. (1994). Development of Egypt: Two experiences and three sce narios. L’Égypte Contemporaine, 85(435–436), 5–64.
- Abdulfali, M., & Root, J. (2020). How Iran’s Islamic revolution does, and does not, influence Houthi rule in Northern Yemen. Sana’a Center For Strategic Studies. https://sanaacenter.org/publications/analysis/9050.
- Abrahamian, E. (2009). Why the Islamic republic has survived. MERIP. https:// merip.org/2009/03/why-the-islamic-republic-has-survived/
- Ahouie, M. (2017). Ali Shariati on the question of Palestine: Making a sacred symbol for uprising against injustice and domination. In D. J. Byrd & S. J. Miri (Eds), Ali Shariati and the future of social theory (pp. 200–211). Brill.
- Aita, S. (2020). The unintended consequences of U.S. and European unilateral measures on Syria’s economy and its small and medium enterprises. The Carter Center.
- Ajl, M. (2019). The political economy of Thermidor in Syria: National and inter national dimensions. In L. Matar & A. Kadri (Eds), Syria: From national independence to proxy war (pp. 209–245). Springer.
- Ajl, M. (2023a). Interview with Charlottes Kates. Agrarian South Research Bulletin, 19, 13–27.
- Ajl, M. (2023b). Planning in the shadow of China: Tunisia in the age of develop mentalism. Comparative Studies of South Asia, Africa and the Middle East, 43(3), 456–470.
- Ajl, M., & Sharma, D. (2022). The green revolution and transversal coun ter movements: Recovering alternative agronomic imaginaries in Tunisia and India. Canadian Journal of Development Studies / Revue Canadienne d’études Du Développement, 1–21.
- Al-Asadi, M. (2020). Financing options for post-conflict recovery and recon struction in Syria a background paper. SPAF report UN-ESCWA.
- Albloshi, H. H. (2016). Ideological roots of the ¡ūthī movement in Yemen. Journal of Arabian Studies, 6(2), 143–162.
- Alhaffar, M. H. D. B. A., & Janos, S. (2021). Public health consequences after ten years of the Syrian crisis: A literature review. Globalization and Health, 17(1), 111. https://doi.org/10.1186/s12992-021-00762-9
- Al-Hardan, A. (2015). Al-Nakbah in Arab thought: The transformation of a con cept. Comparative Studies of South Asia, Africa and the Middle East, 35(3), 622–638.
- Al-Kubaisi, B. R. (1971). The Arab nationalists movement 1951-1971: From pres sure group to socialist party [Doctoral dissertation]. American University.
- al-Saleh, S. (2022). Britain’s prison labor camps: Imperial-Zionist class war against Palestinian men. MA, NYU.
- Anon. (2015). Renseignement. Comment le Mossad a aidé le Maroc à tuer Ben Barka. Courrier international. https://www.courrierinternational.com/ article/renseignement-comment-le-mossad-aide-le-maroc-tuer-ben-barka
- Anon. (n.d.). Gaza: UN expert condemns ‘unrelenting war’ on health system amid airstrikes on hospitals and health workers. OHCHR. https://www. ohchr.org/en/press-releases/2023/12/gaza-un-expert-condemns-unrelenting war-health-system-amid-airstrikes
- Arab Republic of Egypt. (1978). Adverse economic effects resulting from Israeli aggressions and continued occupations of Egyptian territories. Institute for National Planning.
- Arif, B. H. (2019). Iran’s struggle for strategic dominance in a post-Isis Iraq. Asian Affairs, 50(3), 344–363.
- Aruri, N. H. (1972). The search for stability, 1959–1965. In N. H. Aruri (Ed.), Jordan: A study in political development (1921–1965) (pp. 165–86). Springer Netherlands.
- Awan, A. (2024). Political form and colonial underdevelopment in Aimé Césaire and Frantz Fanon. unpublished manuscript.
- Azzouz, A. (1988). L’histoire Ne Pardonne Pas: Tunisie: 1938 ˜ 1969. L’Harmattan.
- Banerjee, A. (2020). The longer ‘food crisis’ and consequences for economic theory and policy in the South. In P. Jha, P. Yeros & W. Chambati (Eds), Rethinking the social sciences with Sam Moyo (pp. 152–79). Tulika Books.
- Beit-Hallahmi, B. (1987). The Israeli connection: Who Israel arms and why. Pantheon Books.
- Cabral, A. (1979). Unity and struggle: Speeches and writings of Amilcar Cabral. Monthly Review Press.
- Cammett, M. (2015). Sectarianism and the ambiguities of welfare in Lebanon. Current Anthropology, 56(S11), S76–S87.
- Capasso, M. (2020). The war and the economy: The gradual destruction of Libya. Review of African Political Economy, 47(166), 545–567.
- Capasso, M. (2023). Theorising sanctions as warfare: Insights from the US-Led aggression on Libya. World Review of Political Economy, 14, 555–584.
- Capasso, M., & Kadri, A. (2023). The imperialist question: A sociological approach. Middle East Critique, 32(2), 149–166.
- Chaieb, E., & Dahan, L. (1981). La Présence américaine dans les pays du Tiers Monde: exemple de la Tunisie. Conseil national culturel arabe.
- Collective. (2019). Leftists worldwide, stand by the protesters in Iran! ROAR Magazine. https://roarmag.org/2019/11/25/leftists-worldwide-stand-by-the protesters-in-iran/
- Czulda, R. (2020). Defence industry in Iran – between needs and real capabili ties. Defense and Security Analysis, 36(2), 201–217.
- Davis, M. (2002). Late Victorian Holocausts: El nino famines and the making of the Third World. Verso.
- Depelchin, J. (1992). From Congo free state to Zaire: How Belgium privitized the economy. Codesria.
- Donovan, H. P. (2023). Gunning for Damascus: The US war on the Syrian Arab republic. Middle East Critique, 32(4), 1–25.
- Doutaghi, H. (2024). Wealth drain and value transfer: A study of the mecha nisms, harms, and beneficiaries of the sanctions regime on Iran. Carleton University.
- Doutaghi, H., Mullin, C. & Farnia, N. (2022). How sanctions are a weapon of imperialism, used to subordinate the Global South. Opinion. https://geopolit icaleconomy.com/2022/12/21/sanctions-weapon-imperialism-global-south/
- Dowidar, M. (1973). The import substitution pattern: A strategy of growth within dependency. The possible alternative pattern of development. ET/ CS/2461/07. IDEP.
- El Nabolsy, Z. (2021). The military, the developmental state, and the 2013 coup in Egypt. In G. K. K. Jr & K. A. Kalu (Eds), Democratization and mili tary coups in Africa: Post-1990 political conflicts (pp. 97–127). Rowman & Littlefield.
- Fanon, F. (1963). The wretched of the earth. Grove Press.
- Farnia, N. (2023). The Iranian-American intelligentsia in U.S. foreign affairs: Ahistoricism, anti-structuralism, and the production of idealism. Middle East Critique, 32(2), 243–258.
- Farsakh, L. (2002). Palestinian labor flows to the Isreali economy: A finished story? Journal of Palestine Studies, 32(1), 13–27.
- First, R. (1974). Libya: The elusive revolution. Africana Pub. Co.
- Forster, R., & Kinnear, H. (2023). Ansar Allah. In The Handbook of homeland security (pp. 335–44). CRC Press.
- Gaafar, R. (2021). The environmental impact of Syria’s conflict: A preliminary sur vey of issues. Arab Reform Initiative. https://www.arab-reform.net/publication/ the-environmental-impact-of-syrias-conflict-a-preliminary-survey-of-issues/
- Gendzier, I. L. (2015). Dying to forget: Oil, power, Palestine, and the founda tions of U.S. policy in the Middle East. Columbia University Press.
- George, N. D. (2019). A third world war: Revolution, counterrevolution, and empire in Lebanon, 1967–1977. PhD Thesis, Rice University.
- Gordon, J. (2010). Invisible war: The United States and the Iraq sanctions. Harvard University Press.
- Gowan, P. (1999). The global gamble: Washington’s Faustian bid for world dominance. Verso.
- Gruskin, R. L. (2021). Capitalism, resistance, and environment in Tunisia’s Gafsa phosphate mining region, 1880s-1960s. PhD Thesis, Stanford University.
- Guzansky, Y. (2011). Made in Iran: The Iranian involvement in Iraq. Strategic Assessment, 13(4), 90.
- Fadul, L. G. (2023, 2 December). “What we see in Gaza is the rehearsal of the future:” Colombian President at UN climate summit. Anadolu Ajansı. www. aa.com.tr/en/politics/-what-we-see-in-gaza-is-the-rehearsal-of-the-future colombian-president-at-un-climate-summit/3070873
- Hafiz, Y. (2005). al-A`mal al-kamilah li-Yasin al-Hafiz. Markaz Dirasat al- Wahdah al-`Arabiyah.
- Harris, K. (2010). Lineages of the Iranian welfare state: Dual institutionalism and social policy in the Islamic republic of Iran: Lineages of the Iranian welfare state: Dual institutionalism and social policy in the Islamic Republic of Iran. Social Policy and Administration, 44(6), 727–745.
- Harris, K. (2017). A social revolution: Politics and the welfare state in Iran. Univ of California Press.
- Hashim, A. (1992). Iran’s military situation. Power, 1: A6.
- Hatahet, S., & Shaar, K. (2021). Syria’s electricity sector after a decade of war: A comprehensive assessment. Technical Report. European University Institute.
- Heimann, G. (2010). From friendship to patronage: France–Israel Relations, 1958–1967. Diplomacy and statecraft, 21(2), 240–258.
- Hersh, S. (2007). The redirection. The New Yorker, 5, 54–65.
- Herzl, T. (2012). The Jewish State. Courier Corporation.
- Higginbottom, A. (2010). Underdevelopment as super-exploitation: Marini’s political-economic thought. Presented at the Historical Materialism: Crisis and critique, 7th Annual Conference, November 13, London, U.K.
- Higgins, P. (2023). Palestinian revolution and world imperialism in the ‘American Century,’ 1945-1972. PhD, University of Houston, Houston, TX.
- Hinnebusch, R. (2004). Syria: Revolution from above. Routledge.
- IJAN. (2012). Israel’s worldwide role in repression. Berkeley.
- Kadri, A. (2014). Arab development denied: Dynamics of accumulation by wars of encroachment. Anthem Press.
- Kadri, A. (2016). The unmaking of Arab socialism. Anthem Press.
- Kadri, A. (2019). Imperialism with reference to Syria. Springer.
- Kadri, A (Ed.). (2023). The accumulation of waste: A political economy of sys temic destruction. In A. Kadri (Ed.), The accumulation of waste (pp. 1–72). Brill.
- Kadri, J. (2023). Socio-historical roots of Yemen’s collapse. Springer Nature.
- Kanafani, G. (1972). The 1936–39 revolt in Palestine (pp. 8–9). Committee for a Democratic Palestine.
- Kanafani, G. (n.d.). The resistance and its problems: The view of the popular front for the liberation of Palestine. In L. Brehony, Collected Works.
- Kerr, M. H. (1971). The Arab cold war: Gamal ’Abd Al-Nasir and his rivals, 1958-1970. Oxford University Press.
- Kurzman, C. (2004). The unthinkable revolution in Iran. Harvard University Press.
- Lafta, R. K., & Maha, A. A. (2019). War or health: A four-decade armed conflict in Iraq. Medicine, Conflict and Survival, 35(3), 209–226.
- Lenin, V. I. (1965a). Draft theses on national and colonial questions for the sec ond congress of the communist international. In Lenin’s collected works (Vol. 31, pp. 144–51). Progress Publishers.
- Lenin, V. I. (1965b). Lenin: The socialist revolution and the right of nations to self-determination (Vol. 22, pp. 143–56). Progress Publishers.
- Lockwood, L. (1972). Israel’s expanding arms industry. Journal of Palestine Studies, 1(4), 73–91.
- Love, J. B. (2010). Hezbollah: Social services as a source of power. JSOU. 10–5. Joint Special Operations University.
- Mansour, F. (1992). The Arab world: Nation, state, and democracy. United Nations University Press.
- Marini, R. M. (1969). Subdesarrollo y revolución. Siglo Veintiuno Editores.
- Matar, L. (2016). The political economy of investment in Syria. Palgrave Macmillan UK.
- Matthews, M. M. (2011). We were caught unprepared: The 2006 Hezbollah Israeli War. Diane Publishing.
- McMichael, P. (1990). Incorporating comparison within a world-historical perspective: An alternative comparative method. American Sociological Review, 55(3), 385–397.
- Moussaoui, F. (2023). Imamate’ s asymmetrical strategies influence and the empowerment of Ansar Allah. PhD, Instituto Universitario General Gutiérrez Mellado, Madrid.
- Moyo, S., Jha, P., & Yeros, P. (2013). The classical agrarian question: Myth, reality and relevance today. Agrarian South: Journal of Political Economy, 2(1), 93–119.
- Moyo, S., & Yeros, P (Eds). (2011). Reclaiming the nation: The return of the national question in Africa, Asia and Latin America. Pluto Press.
- Mullin, C. (2023). The ‘War on Terror’ as primitive accumulation in Tunisia: US led imperialism and the post-2010-2011 revolt/security conjuncture. Middle East Critique, 32(2), 167–193.
- Mundy, M. (2017). The war on Yemen and its agricultural sector. Presented at the ICAS-Etxalde Colloquium: The future of food and agriculture, 24–26 April.
- Nkrumah, K. (1974). Neo-colonialism: The last stage of imperialism. Panaf Ltd.
- Nosratabadi, J. (2023). The impact of trade sanctions on the relative demand for skilled labor and wages: Evidence from Iran. The Journal of International Trade & Economic Development, 32(2), 219–39.
- Oppenheim, V. H. (1976). The past: We pushed them. Foreign Policy, 25, 24–57.
- Orinoco Tribune. (2023). Special interview with Khaled Barakat: Gaza demands end of genocide, not ‘ceasefire’. Orinoco Tribune – News and opinion pieces about Venezuela and beyond. https://orinocotribune.com/special-interview with-khaled-barakat-no-one-in-gaza-demands-ceasefire/
- Ossome, L., & Naidu, S. (2021). The agrarian question of gendered labour. In P. Jha, W. Chambati & L. Ossome (Eds), Labour questions in the Global South (pp. 63–86). Springer Berlin Heidelberg.
- Patnaik, P. (2017). The concept of primitive accumulation of capital. The Marxist, 34(4), 1–9.
- Patnaik, U. (2007). The republic of hunger and other essays. Merlin Press.
- Patnaik, U., & Patnaik, P. (2021). Capital and imperialism: Theory, history, and the present. Monthly Review Press.
- Pesaran, E. (2008). Towards an anti-Western stance: The economic discourse of Iran’s 1979 revolution. Iranian Studies, 41(5), 693–718.
- PFLP. (1969). Strategy for the liberation of Palestine. http://pflp.ps/english/strat egy-for-the-liberation-of-palestine/
- Rabie, K. (2021). Palestine is throwing a party and the whole world is invited: Capital and state building in the West Bank. Duke University Press.
- Republic of Yemen. (2019). National vision for the modern Yemeni State. FAOLEX Database. https://www.fao.org/faolex/results/details/en/c/LEX FAOC201248/
- Rifai, G. I. S. (2016). British economic policy in Palestine, 1919–1935. Queen Mary University of London.
- Samara, A. (1992). Industrialization in the West Bank. Al-Mashriq.
- Samir, M. M. (1982). American food aid and its impact on the Egyptian econ omy. Memo. 1328. Institute for National Planning.
- Saul, S. (2016). Intérêts économiques français et décolonisation de l’Afrique du Nord (1945–1962). Librairie Droz S.A.
- Schmitz, C. (2022). Huthi visions of the state: A Huthi republic with an unof ficial Imam. In A. Hamidaddin (Ed.), The Huthi movement in Yemen: Ideology, ambition and security in the Arab Gulf (pp.199–216). Bloombsury I.B. Tauris.
- Sen, K. (2019). The political economy of public health in Syria: Some global and regional considerations. In L. Matar & A. Kadri (Eds), Syria: From national independence to proxy war (pp. 185–207). Springer International Publishing.
- Shafir, G. (1989). Land, labor and the origins of the Israeli-Palestinian conflict, 1882–1914. University of California Press.
- Skare, E. (2021). A history of Palestinian Islamic Jihad: Faith, awareness, and revolution in the Middle East. Cambridge University Press.
- Smith, J. (2016). Imperialism in the twenty-first century: Globalization, super exploitation, and capitalism’s final crisis. Monthly Review Press.
- Sohrabi, N. (2018). The ‘problem space’ of the historiography of the 1979 Iranian revolution. History Compass, 16(11), e12500. https://doi.org/10.1111/ hic3.12500.
- Spiro, D. E. (1999). The hidden hand of American economy: Petrodollar recy cling and international markets. Cornell University Press.
- Stork, J. (1994). Review of peace process: American diplomacy and the Arab-Israeli conflict since 1967. Middle East Journal, 48(3), 553–556.
- Suwandi, I. (2019). Value chains: The new economic imperialism. Monthly Review Press.
- Valencia, A. S. (Ed.). (2017). Sub-imperalism revisited: Dependency theory in the thought of Ruy Mauro Marini. Brill.
- Wakim, J. (2021). The Lebanese civil war 1975–90: A confessional war, or terror of State directed by the Mercantile political elite to subdue the Middle and lower classes? Contemporary Arab Affairs, 14(3),105–124.
- Wolfe-Hunnicutt, B. (2021). The paranoid style in American diplomacy: Oil and Arab nationalism in Iraq. Stanford University Press.
- Wolfe-Hunnicutt, B. R. (2011). The end of the concessionary regime: Oil and American power in Iraq, 1958–1972. Stanford University.
- Yeros, P. (2023). Generalized semiproletarianization in Africa. The Indian Economic Journal, 71(1), 162–186. Yeros, P., & Jha, P. (2020). Late neo-colonialism: Monopoly capitalism in per manent crisis. Agrarian South: Journal of Political Economy, 9(1),78–93.
- Zabad, I. M. (2019). Egypt: Defeat and the transformation of State and society. In I. M. Zabad (Ed.), The aftermath of defeats in war: Between revenge and recovery (pp. 47–107). Springer International Publishing.