Düzeltme: Yazı ilk yayınlandığında Karaca Mağarası ile ilgili “bir köylünün tesadüfen bulduğu” bilgisi Karadeniz Teknik Üniversitesi’nden ilgili çalışmaları yapan akademisyenlerin uyarısıyla düzeltilmiştir. Kendilerine bu yanlışı düzelttikleri ve çalışmaları nedeniyle teşekkür ediyoruz.
Kelkit ve Çoruh Vadileri 2. buzul çağında1 insan soyunun o çağlarda sığınma, yaşam alanlarından biri olmuş. Maden aramak için delinip un ufak edilmek istenen bu dağlar henüz incelenmemiş mucize keşifler barındırıyor belki de. Bu bölge insanlık ve doğanın oluşum tarihinin izlerini taşıyor. Bugün hiç bilinmeyen yeni bir bilim alanının inceleme, araştırma konusu olacak belki de bu alan.
Neden mi? Gelin sizi 150 milyon yıl önce ve milyonlarca yılda oluşan Karaca mağarasıyla tanıştırayım. Halk arasında zaman zaman bir köylünün kaybolan kuzusunu ararken tesadüfen bulduğu şeklinde yanlış bilinen ama Karadeniz Teknik Üniversitesi’nden kendisi de bu Karaca Köyü’nden olan Şükrü Erüz’ün2 çalışmalarıyla detayları keşfedilen bu mağara yıllardır ziyaretçi akınına uğrayan muhteşem bir doğa harikası. Dünyada örneği az bulunan bu mağara; astım, bronşit hastaları için şifa niyetine gezilen bir doğal tedavi mekanı aynı zamanda. Nemlilikle oluşan damlataş yapısı alerjik hastalıklara da iyi geliyor. Bu mağara sizi on binlerce yıl ötesine götürüyor. Lakin gerçek mucize bu mağarada geçireceğiniz dakikalardan sonra tekrar dış dünyayla bağ kurmanızın bir engele dönüşmesi. Zaten ne var ki dışarıdaki dünyada? Ağacı savundu diye hayattan edilen canlarımız var. Neden öldürüldüğü belli olmayan kız çocukları var, yaşamayı en çok onlar hak etmişti oysa…
Küresel kapitalizm ve ülkemizin burjuva hükümetleri banka kasalarında altın biriktirmeye devam ediyorlar. Bunun için doğa talanını, ekolojik yıkımı, geri dönüşü olmayan bir kirliliği sürdürüp insanları bu koşullara mecbur bırakıyorlar. Erzincan-İliç sonuçları henüz belli olmayan Çernobil felaketi kadar önemli bir çevresel yıkım oldu. Lakin şu an için doğaya ve insana vereceği zararların bilimsel araştırması bile yapılmış değil! Siyanürün aktığı ırmaklarla sulanıp önümüze gelen sebze meyvelerin siyanürden ne kadar etkilendiğini henüz bilmiyoruz maalesef. Zira halk sağlığı, halka yabancılaşmış bugünkü devlet gücü için bir sorun olarak görülmüyor. Türkiye, insanların sağlıklı bir çevrede yaşaması için toplumcu bir iktidara muhtaç durumdadır! Bu da ancak halkın baskı gücü olarak siyasette öne çıkması, ses yükseltmesiyle mümkün.
Bir çelişkiye dikkatinizi çekerim! Gümüşhane Karaca mağarası astım, bronşit ve alerjik hastalıklara iyi gelen, tedavi eden özellikler barındırıyor. Şifa kaynağı bu mağaranın ziyaret edilmesi, doktorlarca hastalara öneriliyor.
Devlet-hükümet ne yapıyor? Altın madeni aramak için, memleketimizi, bölgemizi siyanüre boğuyor. Üstelik maden arayan şirketlerin bulduğu madenin yüzde 20’den azı, o da en iyi ihitmalle halkın ihtiyacına harcanmak üzere, o da en uzak ihtimalle, devlete kalıyor. Değişim değeri yüksek bir meta özelliği dışında insanlığa faydası küçük miktarlarla sağlanabilen bir maden için halk sağlığını hiçe sayıyor! Gelecek nesilleriyle bir ülke halkı kansere boğulmak isteniyor. Su, toprak ve hava siyanürle kirleniyor, daha da kirletilmek isteniyor. Peki, altın madeni aramak için delik deşik edilmek istenen Karadeniz dağlarının altında daha ne şifalı mağaralar olabileceği kimsenin aklına gelmez mi? Zira Karaca mağarası tesadüf eseri bulundu. Belli ki bu dağlar daha ne çok şifalı mağaraları bünyesinde taşıyor ve keşfedilmeyi bekliyor. Ama dünyayı ve ülkeyi yöneten şu anki bencil yöneticiler için gelecek kuşakların hayatı önemsiz! Dağlarımızı, ormanlarımızı kapitalist şirketlere vermeyeceğiz.
***
Artık teknolojik açıdan güçlü bir toplumda yaşıyoruz ama hem doğadan hem de kendisinden yabancılaşmış bir insanlık (sistemi) tarafından yönetiliyoruz. Bu anlamdaki insanlık, etrafındaki her şey için yıkıcı bir hale gelmiş durumda. Söz konusu olan sadece insan toplumunun sürdürülebilirliği değil, dünya üzerindeki yaşamın çeşitliliğidir. (Ekolojik Yarık: Kapitalizmin Gezegene Karşı Savaşı, s.8, J.B. Foster, B. Clark, R. York)
Birçoklarına göre Antroposen çağının içindeyiz. Yani yeni “insan çağı”. “İnsan çağı” derken yeni olması sizi yanıltmasın! İnsan uygarlığının sonuna geldik belki de. Dile kolay ama düşünmesi zor bu cümle gerçeğe bu kadar yakın. Akşam yemeği sofrasında abartılan laflar bunlar diye geçebilir içinizden. Aylaklık ediyoruz ya, diyebilirsiniz! Bu çağ, dünyanın oluşum süresini hesaba katarsak göz açıp kapayıncaya kadar sonlanacak bir çağ olabilir. Zira iklim değişikliği bilimsel bir gerçek. Bir kriz olarak iklim değişikliği bütün doğanın dengesini bozup tarımın tamamen imkansız hale gelmesine (yani kıtlığa) yol açabilir. Marx’a göre sermayenin yüzünü sorunlara döndüğü an, “toprak onun (sermayenin) etkisiyle tükendikten ve onun doğal niteliklerini harap ettikten sonrasıdır. Ki böylesi bir aşama geri döndürülemeyecek bir zaman olacaktır.
Durdurulmazsa eğer bahsedilen uzak bir gelecek değil üstelik. Durduracak olan elbette kapitalist iktidarlar değil. Retorik bir soruyu yine “Ekolojik Yarık” kitabından çıkaracağım:
“Meseleyi bu kadar önemli yapan şey, toplumsal sistemimizin (kapitalizmin) gezegenin krizine etkili bir şekilde tepki vermemesidir. Sınırsız genişleme eğilimi kapitalist ekonominin içsel bir özelliğidir. Bu bir “büyü ya da öl” sistemidir. ‘Sermaye biriktirme güdüsü’ hiçbir fiziksel sınır tanımaz. Bütün engeller, sırayla aşılması gereken bariyerler olarak görülür ve bunun sınırı yoktur.” (Ekolojik Yarık s.36, dipnot: “Robert Heilbroner, The Nature and Logic of kapitalism”)
Buna doğanın sınırsız kirletilmesi ve insan hayatı dahildir. Böylece toplumsal ve ekolojik açıdan yaklaşıldığında sermaye, bir canavar, durdurulamaz ezici bir güçtür. (Marx, Kapital Cilt 1)
Bu sistemin sürdürülmesini sağlayan suskun ve bitkin haldeki her ülkeden halklardır. Topyekün bir sistem değişikliğini sağlamak gene iklim krizine olanak veren halk ile, direnecek halklarla mümkün olacak!
Yoksa kitapta bahsedilen gibi yerküredeki metabolik yarık genişleyip mevcut bütün canlılığı yutacağı bir evreye doğru ilerliyor. İnsan ruhundaki yarık ise zaten insanlığı esir alıp çaresiz bırakmış gibi duruyor şimdilik. Buna bir son vermenin insan kanı içen kapitalist yamyamları doğamızdan def etmenin zamanı çoktan gelmiştir.
***
Türkiye’deki madencilik politikalarının bir nedeni elbette süreklilik arz eden kapitalist krizdir. Bugünlerde bütün yurdu madenlerle yağma, talan alanına çevirme kararları AKP-Tayyip iktidarının ekonomik krizinin sonucudur. Yoksa insan hayatına kasteden bu sonu gelmez maden ısrarı nasıl açıklanabilir ki? Bütün ülkeyi ve Karadeniz’i siyanüre boğma hamlesi hangi düşmanlıkla açıklanabilir.
Kapitalistler, tüm doğal ve toplumsal ilişkileri sermaye biriktirme dürtüsüne tabii kılarak (diğer her şeyin üstünde ve ötesinde) en çok kâr elde etme doğrultusunda kendi çıkarlarının peşinde koşturur. (Ekolojik Yarık, s. 78)
Kâr arayışı, sürekli büyüyerek kendini var eden kapitalizmin kalp atışıdır. Kapitalist bir ekonomi, doğanın kendini yeniden üretiminin (yenilenmesi) gözetildiği koşullarda hayatını, varlığını devam ettiremez. Yaşam koşullarının devamını sağlayan döngüler için gerekli zaman ise iç içe geçmiş doğal akışları bir tarafa bıraksak bile doğanın yeniden üretimi için yüzyıllarla ölçülür. (Ekolojik Yarık, s. 88)
Bu doğanın içinde var olmaya çalışan Karadeniz başta olmak üzere bu ülkenin halkları huzur içinde yaşamak ve hayatını öyle tamamlamak istiyor. Siyanüre bulanmamış bir hayatta, kanser olmadan doğal bir hayatları olsun istiyor. Bu halk uyanacak ve boyunlarına vurulmak istenen bu zinciri kırıp atacak, siyanürlü madenciliği def edecek. İnancımız budur, yolumuz budur ve hep birlikte direneceğiz.
1“Kuvaterner Buzullaşma ya da Kuaterner Buz Devri, yaklaşık 2,58 milyon yıl önce, Kuzey yarıkürede buz tabakalarının yayılmasının başladığı Kuvaterner Dönemi’nin başında başladı. O zamandan beri dünya, buzul dönemleri, buzullar veya buzul ilerlemeleri ve buzullar arası dönemler veya buzul çekilmeleri denilen 40.000 ve 100.000 yıllık zaman ölçeklerinde ilerleyen ve geri çekilen buz tabakalarıyla buzullaşma döngüleri gördü. Dünya halen bir buzullar arası dönemdedir ve son buzul dönemi yaklaşık 11.700 yıl önce sona erdi. Kıtasal buz tabakasından geriye kalanlar Grönland ve Antarktika Buz Tabakası ve Baffin Adası gibi daha küçük buzullardır.” (Kaynak: https://tr.wikipedia.org/wiki/Buzul_%C3%A7a%C4%9F%C4%B1)
2http://www.karacamagarasi.com/tarih.asp?konu=kesif