Elleriyle çalışan madenciler, Demokratik Kongo Cumhuriyeti’ndeki Kapata, Malo Gölü’ndeki endüstriyel madenlerdeki kobalt ve bakır cevherlerini gösteriyorlar. Kaynak: Uluslararası Af Örgütü/Afrewatch
25 Mayıs 2021
Yazıda bahsi geçen War on Want sitesinde yayınlanan A Materials Transition raporunu buradan indirebilirsiniz.
Çevre konusundaki yeni ve çetrefilli bir tartışma iklimsel çöküşle ilgili ana akım gündem içinde kendine yer açtı.
Yenilenebilir enerjiye geçişimizi hızla ivmelendirmek istiyorsak, rüzgar türbinlerinden güneş panellerine ve elektrikli araçlara kadar her şeyde kullanılan lityum ve nikel gibi ‘geçiş mineralleri’nin devasa büyüklükteki arzına ihtiyacımız olacak.
Hızla artan talebi karşılamak için arzı büyütürken bu minerallerden yeterince elde etmek, küresel iklim hedeflerine ulaşmada ciddi bir potansiyel darboğaza işaret ediyor. Bu mineralleri ve metalleri nasıl elde edeceğiz – ve yeterince çabuk elde edebilecek miyiz?
Sömürgecilik
Bu tartışma, aktivist ve akademik toplantı odalarından Washington DC, Pekin ve Brüksel’e taşındı. Ve kâr elde etme fırsatı için her daim tetikte olan madencilik şirketleri, kendilerini iklim kurtarıcılarımız olarak sunmaya başladılar.
Diyorlar ki, temiz, yeşil, sürdürülebilir, sorumlu madencilik iklim taahhütlerimizi tutturmak için ihtiyaç duyduğumuz materyalleri sağlayacak. Politika yapıcılar, madencilik endüstrisinin kendisini bu parlak terimlerle sunmasını büyük ölçüde kabul ettiler.
Zengin uluslar arasında kritik mineraller için görevlendirilen özel ekipler ve endüstriyel ittifaklar çoğalıyor. Amaç, arzı güvence altına almanın yollarını bulmak. Dünyanın dört bir yanında hükümetler – hem Küresel Güney hem de Kuzey’de – genellikle Covid-19 salgınından ekonomik iyileşmeyle bağlantılandırarak yabancı madencilik yatırımlarını çekmek için rekabet ediyor.
İklim adaletini önemseyenler için bu iyi bir haber değil.
Endüstriyel ölçekte madencilik, uzun bir sömürgecilik, baskı ve ekolojik yıkım tarihi ile eş anlamlıdır. Sektör, bu alanlarda yaşayan ön saflardaki topluluklar ve işçiler söz konusu olduğunda bu güne kadar korkunç bir insan hakları siciline sahip.
Ekosistemler
Ve madencilik, ona karşı çıkanlar için dünyanın en ölümcül endüstrisi olarak sıralanıyor sürekli olarak.
Madencilik aynı zamanda, iklim sistemimizin işleyişinde hayati bir rol oynayan ekosistemleri ve biyolojik çeşitliliği yok eden fosil yakıt yoğun bir endüstridir.
Aslında, madenciliğin neden olduğu biyoçeşitlilik kaybı ve tahribatının iklim etkileri, geçiş materyalleri madenciliği genişlemesinin plansız ve işlerin olağan şekilde yürütüldüğü bir senaryo aracılığıyla sağlanan artan yenilenebilir kapasite ile kazanılan sera gazı azaltımı açısından elde edilen herhangi bir faydayı oldukça etkili bir şekilde ortadan kaldırabilmektedir.
Kısacası, kirli madenciliğe dayanan yenilenebilir enerjilere geçiş aslında bir geçiş değil. Bazılarının iddia ettiği gibi bu mecbur kalınan gerekli bir kötülük bile değil.
“Yeşil madencilik”, – insan hakları ve ekosistemlerin iklimsel çöküşü “çözmek” adına madenciliğe feda edilebileceği fikri – adaletsizdir. Ve kendi belirlediği koşullar dahilinde dahi başarısız olacak: Muhtemelen kontrolden çıkmış iklim çöküşünü durdurmak yerine, ona katkıda bulunacak.
Adil Dönüşüm
Peki, madencilikteki devasa genişlemenin kendisi bir iklim hedefi ise, gezegeni mahveden fosil yakıtları terk etmek için gerçekten ihtiyaç duyduğumuz geçiş minerallerini nasıl elde edebiliriz?
War on Want’ın yayınladığı A Material Transition: Yenilenebilir enerji mineralleri için arz ve talep çözümlerini araştırmak başlıklı yeni bir rapor, mevcut iklim adaleti talepleriyle uyumlu, gerçekten döngüsel, ekstraktivizm sonrası bir topluma giden yolları işaret ederek bu soruyu yanıtlamaya çalışıyor.
Rapor, geçiş minerallerinin madenciliğinin neden olduğu zararı azaltmak ve aynı zamanda mümkün olduğunca az yeni madenciliğin gerçekleşmesini sağlamak için hem arz hem de talep taraflı çözümlerin gerekli olduğunu savunuyor.
Bu çözümler üç ana kategoriye ayrılabilir: geçiş minerallerinden etkilenenler ile uluslararası dayanışma; yenilenebilir enerji teknolojileri için adil ve eşitlikçi küresel tedarik zincirleri; sürdürülemez materyal tüketimini azaltmak için toplumsal dönüşümler.
Raporun başlığına atıfla Maddi Bir Geçiş, adil bir geçiş ve adil bir iyileşme kavramlarının ulusal ve işçileri ilgilendiren önceliklerde duramayacağını, bunun ötesine geçerek ön saflardaki topluluklara doğru genişlemesi gerektiğini savunuyor.
Arz
Çözümler, madencilik şirketleri ve devletler ile madencilik için feda etmeye çalıştıkları topluluklar ve ekosistemler arasında halihazırda var olan kronik güç dengesizliği ele alınarak başlar.
Dünyanın dört bir yanında, madencilikten etkilenen topluluklar nadiren anlamlı ve zorunlu olarak sahip olmaları gereken danışılma ve rıza haklarına sahiptir.
Bu nedenle, adil bir geçiş, toplulukların, özellikle de yerli toplulukların, maden çıkarma işleminin gerçekleşip gerçekleşmeyeceği veya nasıl gerçekleşebileceği konusunda özgür, önceden ve bilgilendirilmiş rıza sorulma haklarını savunabilmesini sağlamalıdır.
Bu, kurumsal iktidara karşı hayati bir denetim gücü olarak istenmeyen veya kabul edilemez projelere hayır deme demokratik hakkını içerir.
Materyal tedarik zincirlerinde – madencilikten elektrikli taşıtların ve aletlerin satışına kadar – insan haklarına saygı gösterilmesini sağlama konusundaki tartışmalar sürüyor.
Ayrışma
Batarya veya elektrikli araç üreticileri gibi geçiş minerallerinin yatırımcılarının ve son kullanıcılarının tedarik zincirlerindeki insan hakları ve çevresel ihlalleri ortadan kaldırmak için adımlar atacaklarına dair bazı olumlu işaretler var.
Ancak, bu konudaki güçlü minimum standartların karşılanmasını sağlamak için dünya çapındaki birçok tedarik zincirinde ayrıntılı inceleme planının iyileştirilmeye, pekiştirilmeye ve koordine edilmeye acil bir ihtiyaç var.
Raporun yazarları, bu asgari standartların zorunlu olması gerektiğini, bir kurumsal öz yönetim meselesi olmadığını söyleyerek, toplulukları marjinalleştiren ve kendi belirledikleri hedeflere ulaşmada başarısız olan şirketler liderliğindeki çok paydaşlı girişimlerin yetersizliğine işaret ediyor.
Adil geçiş için çok önemli olan minerallerin ve metallerin tedarikine yönelik yeşil ekstraktivizm yaklaşımları yenilikçi şeyler olarak sunuluyor, ancak gerçekte bu geçişin nasıl gerçekleşmesi gerektiğine dair dokunulmadan bırakılmış eski ve tehlikeli varsayımları sürdürüyor.
Bu varsayımların başında, küresel ekonomiyi büyütmeye devam edebileceğimiz ve bu büyümeyi çevresel etkilerden ‘ayrıştırabileceğimiz’ (decouple) fikridir.
Döngüsellik
Bu sözde ‘yeşil büyüme’, bir yeşil yeni anlaşmayı savunan ilerici vizyonların çoğunun merkezinde yer alıyor, ancak çevresel etkilerin azaldığı veya büyüme devam ederken yatay bir seyir izlediği ‘mutlak ayrışmanın’ küresel ölçekte mümkün olmadığına dair güçlü kanıtları görmezden geliyor.
Geri dönüştürülen mineral ve metallerin miktarını artırmak ve bunları madencilik atıklarından ve yüksek konsantrasyonlar halinde gömülen depolama alanlarından çıkarmak için büyük bir potansiyel var.
Ancak bu önlemler, yalnızca sözde yeşil büyümenin işleyiş mantığından kurtulduklarında gerçek ve kalıcı bir önem kazanacaktır.
A Material Transition raporunun işaret ettiği gibi gerçek umut, zengin ulusların hem mineral ve metal hem de enerji toplam aşırı tüketimiyle mücadelede yatmaktadır.
Bu ekonomileri sadece ekonomik büyümeye dayanmaktan çıkarıp yönelimlerini yeniden belirlemek, onları daha döngüsel, daha az savurgan ama refaha daha fazla odaklanmış hale getirmek, yıkıcı yeni madencilik ihtiyacını büyük ölçüde azaltmaya yardımcı olabilir.
Kazmayı Bırakın
Bu aynı zamanda, Küresel Güney’deki diğer ulusların ekonomilerini ekstraktivizmden uzaklaştırarak yeniden yönlendirmeleri, yaşam standartlarını yükseltmeleri ve kendi kalkınma yollarını tanımlamaları için biraz nefes alma alanı açabilir.
Tanınmış bir enerji analisti, Joe Biden’in yeni açıklanan milyarlarca dolarlık iklim değişikliği planlarındaki çatışan madencilik ve temiz enerji dünyalarını “içsel bir çelişki” olarak tanımlıyordu. Kısa süre önceki makalesinde şöyle yazıyordu: “Yapılacak bir ilk şey ve sonra ikinci bir şey olmalı ve şu anda iklim ilk şey gibi görünüyor.”
Maddi Bir Geçiş’in mesajı, bu diğer her şeyden yalıtık ve uyumsuz mantığı takip etme şansımız olmadığı ve iklimsel çöküşü, zamanımızın diğer ekolojik ve sosyal krizlerinden ve eşitsizliklerinden ayrı ele alamayacağımızdır. Sorunlarımızı, onları yaratan aynı düşünüş tarzıyla çözemeyeceğiz.
İklim krizi, daha derin bir ekolojik krizin parçasıdır: biyolojik çeşitliliğin kaybı, yaygın kirlilik, toprak ve su kıtlığı. Toplumsal adaletsizlikler ve eşitsizliklerle birleşen ve salgınla iç içe geçen bu çevresel krizler, insan sağlığı üzerindeki önemli etkisiyle politik dalgalanmaları ve devam eden insan hakları ihlallerini yoğunlaştırdı.
Yalnızca enerji geçişine odaklanmak, ilgili tüm materyalleri hesaba katmamız gerektiği gerçeğini görmezden gelir ki bu nedenle ihtiyacımız olan şey bir materyal geçişidir. Nijeryalı aktivist ve şair Nnimmo Bassey’in sözleriyle: “Bir çukurdayken artık kazmayı bırakmak zorundasın.”
Yazarlar hakkında: Hannibal Rhoades, Gaia Vakfı iletişim sorumlusudur. Andy Whitmore, A Materials Transition raporunun yazarlarından biri, Londra Madencilik Ağı eş başkanı ve Derin Deniz Madenciliği Kampanyası’nda mâli işler sorumlusu.