Bir süredir kamuya açık yazma serüvenine başladım. Başlamışken nedenin memleket sevdası olduğunu belirteyim. Sizi altın madeni ile ilgili istatistiklerle baş başa bırakmadan evvel söylemek istediğim bir şeyler var.
Anadolu halkının bir kısmı 12 Eylül faşist cuntasıyla başlayan toplumsal dokudaki bozulmayla birlikte onur, erdem ve vicdan meselelerinde büyük aşınmalar yaşadı. Bu kesimler için her şey cebine giren parayla ölçülür oldu! İliç’te ve diğer yerlerde yurtlarını şirketin sus payı için verdiği paraya ve iş imkanına pazarlayan bazı köylüleri düşünün! O bahsettiğim erdem, vicdan gibi insan kalabilme meselesinin ölçütleri gizli bir rafa kaldırıldı! Bu yaşam kavgası insan kalabilmenin, köyünde, kentinde huzurla yaşayıp, kanser olmadan doğal yoldan ölebilmenin bile kavgasıdır!
“İnsan kalabilmek!” Bu, varoluşsal bir sorun olarak önümüzdeki en yaşamsal meseledir artık! Hiçkimse öleceği zamanı bilemez elbet, lakin en azından ben ömrümün son yıllarını mavi gökyüzünü görebileceğim memleketimde geçirip öyle göçmek isterdim bu dünyadan. Ya siz?
Ülkemizin pek çok bölgesiyle birlikte Gümüşhane coğrafyasını da haritadan silmek, kanserli bir siyanür çölüne çevirmek için projeler yapıldı. Haberiniz var mı? Aşağıdaki TEMA’nın hazırladığı harita, Gümüşhane coğrafyasının %93’ünün metalik madencilik için madenci şirketlere ayrıldığını gösteriyor.
Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü’nün (MAPEG) bu verilerine göre Gümüşhane coğrafyasının neredeyse tamamı açgözlü şirketlere rant için peşkeş çekilmiş, madenler için proje sahası haline getirilmiş. Gümüşhane il sınırları içerisinde toplam 823 adet 4. grup maden ruhsatı bulunuyor. Çalışma alanlarının şu an %22’si arama, %12’si işletme, %59’u ihale ve %0,3 değerlendirme aşamasındadır. Daha başka hangi özel ve kamusal alanlara, halkın mülklerine göz diktikleri belirsiz. Bu %93 ne anlama geliyor? Tarlamız, meralarımız ve belki evimizde kalabilmemizin bile garantisi yok. Ormanlar ve dağlar maden şirketlerine satılmış. Bir şehrin %93’ü madenlere ayrılmışsa artık hiçkimse elindeki tapuya güvenemez. Zira, madencilik kamu yararı olan faaliyet olarak acele kamulaştırmalara uygun ilan edildi. Direnmezsek hiçbir mülkün garantisi yok!
Bu projelerin 13’ünde, yani 13 bölgede ÇED gerekli değildir kararı alınmış bile! Yani orada yaşayan halkın (ve yaşayacak olan neslin de!) sağlığına olumsuz etkisi yok diye karar almış iktidardakiler. “ÇED gerekli değildir!” diye kime sormuşlar? Meslek onuruyla çalışan bilim insanlarının bilimsel raporu var mı? Yok! Halkın haberi, onayı var mı? Yok! “Siyanürlü Altın Madenciliği” için ÇED kararının sağlıklı bir şekilde verilebilmesi için onurlu bilim insanlarının tarafsız raporlarına ve ayrıca orada yaşayan halkın da onayına başvurulması gerekiyor.
Memleketimizin pek çok şehri madencilik adı altında şirketlere bırakılarak insansızlaştırılmak isteniyor. Doğal varlıklar metalaştırılarak şirketlere her türlü sömürü ve talan için uzun süreliğine kullanım hakkı veriliyor. Geç kalmadan buna dur demezsek, kolektif bir irade koyamazsak ne kışın ne de yazın yaşayacak köyümüz ve şehrimiz kalmayacak!
Evlenip mutlu bir hayat ve yeni bir nesil yetiştirmek önemlidir toplumumuzda. Lakin evlenmeden önce iyice bir düşünün; zira, bir nikah yüzüğü için üretilen altın ile 20 ton ağırlığında siyanürlü atık meydana geliyor!
Çoğu hâlâ geleneklerine bağlı bu topluma önermesi zor ama neslini sürdürmek için kurduğun o aile ve çocuklar için sağlıklı bir doğa ve hayat bırakamıyoruz. Madene karşı mücadelede bağlantıyı kurması zor değildir umarım (!) Çünkü konu nikah yüzüğü ile kapanmıyor. Sıraya girmiş bütün akrabalar bilezik ya da çeyrek altın takmak için düğün zamanını bekliyorlar. Yıllar önce başka bir akraba çocuğuna takılmış ödünç bilezikler, çeyrekler takılmak için bir yerlere not edildi bile!
Gelin toplumca bir devrim yapalım! Ben ekolojist arkadaşlarıma önerdim, onlar da mantıklı buldu bu fikrimi. Yeğenine takması gereken altın karşılığında bankada bebeğin adına açılan hesaba çeyrek altının karşılığı olan bir para yatırarak ilk kıvılcımı çaktı benim sevgili yoldaşım.
Ne demişler, “devrimi önce kendi içinde yapmalısın.” Ursula Le Guin “Mülksüzler” romanında kahramanını şöyle konuşturur: “Devrim yapamazsınız, devrim olabilirsiniz ancak.”
Bu kıssadan anlamadıysanız romanda geçen o cümleyi tam yazalım ki belki birilerine ilham olur. Şöyledir efsane cümlenin tamamı:
“vermediğiniz şeyi alamazsınız, kendinizi vermeniz gerekir.
devrimi satın alamazsınız.
Devrimi yapamazsınız.
Devrim olabilirsiniz ancak…”
Konuştuğumuz konuyu ne kadar güzel özetlemiş. Geleceğimizi kurtarmak için özveriyi bugün yapmalı ve altını hayatımızdan çıkararak başlamalıyız yola, zira yol uzun.
Şimdi sizi Polen Ekoloji Enstitüsü’nün hazırladığı “Altın madenleri kapatılsın! Siyanürlü ölümün ekolojisi” raporunda1 geçen acı gerçeklerden bazı aktarımlar yapayım:
Altın madenciliği, dünya üzerinde en çok yıkım getiren faaliyetlerden biridir: Su varlıklarını kirletir ve tüketir, işçilerin erken dönemde sağlıklarını yitirmelerine neden olur, aynı şekilde maden alanının çevresinde yaşayan insanlarda erken ölüme sebep olan hastalıklara yol açar.
Bu insanların geçim ekonomisini sakatlar, hatta bazı durumlarda yerlerinden ederek mülksüzleştirmelere yol açar; toprağı, tarım alanlarını, meraları zehirler; ormanları yok eder.
Vahşi siyanür madenciliğinin radyasyon gibi yıllara yayılan etkileri vardır. İşletme kapatıldıktan sonra terk edilen maden sahasında tehlikeli atıkların çevreye zararlı etkisi onlarca yıl devam eder. Bugünün muktedirleri maden için seçtikleri bölgeleri tamamen gözden çıkarmışlardır. “Altın üretimi prosesi yüksek riskler içerdiği için ufak bir kaza, geniş coğrafyaları etkileyen ekokırım demektir!”
Ekokırım; çevrenin, tabiatın geri dönüşü mümkün olmayan zehirlerle kirletilmesidir. Artık buralarda hiçbir canlı yaşayamaz, yaşasa da hasta bir hayat yaşar, demektir!
Maden şirketleri ve onlara alan açan iktidarın sinsi planları yasal haklarını bilmeyen, yoksul, biçare köylünün aklını çelmek için yapılmış pek çok entrikayı içerir. Bu yalan ve sinsi planlar dünyanın her yerinde aynıdır. Kapitalistler ve onların iktidarları için sistemin devamı önemlidir, gelecek nesiller hesapta yoktur. Mesele sermaye iktidarının sürdürülebilir olmasıdır. İnsan hayatı tali bir meseledir ve onlara göre önemsizdir!
‘Kamu yararı’, ‘sürdürülebilir kalkınma’, ‘ekonomik büyüme’, ‘çevreyle uyumlu madencilik’ safsataları ile rıza üretilmeye ve hızla yeni projelerin devreye alınmasına çalışılan bu sektörün dehşet verici gerçeklerini gözler önüne sermeye altın madenciliğinin ekolojik ve sosyal yıkımlarına bütüncül bir bakış yetecektir. Gerçekte olan, sermayenin kazançları için doğanın sınır tanımadan talan edilmesi ve işçi sağlığını hiçe sayan koşullarda emeğin sömürülmesi, geride ise tehlikeli son derece zehirli kimyasallarla kirletilmiş atıkların bırakılmasıdır.
Raporu okumaya devam ettiyseniz size, Gümüşhane dışında yaşayan diaspora Gümüşhanelilere (bu kavramı özellikle kullanıyorum) sesleniyorum: Memleketinizi seviniz, memleketlilerinizi seviniz!Kara ya da alacalı çarşaf giyen başı örtülü veya islami sakallı hemşehrilerinizi seviniz! Çünkü onlar sevilmeyi, saygı duyulmayı hak ediyorlar! Yoksa siz oy vermenin insan olmanın yegane ölçütü olduğu yanılsamasını yaşayan diaspora Gümüşhanelilerden misiniz?
1Altın Madenleri Kapatılsın! raporu: https://ekolojienstitu.org/altin-madenleri-kapatilsin/