Bu yazı, 26-27 Haziran 2021 tarihlerinde çevrimiçi olarak düzenlenen Madenciliğin Politik Ekolojisi Sempozyumu’nun Forum: ‘Mücadeleler, Deneyimler ve Ne Yapmalı?’ başlıklı 5. oturumunda yapılan konuşmadan yapılan deşifrasyondur. Madenciliğin Politik Ekolojisi Sempozyumu’ndaki oturumların tamamını izlemek için youtube’daki oynatma listesine ulaşabilirsiniz.
Merhaba herkese, adım Roxana Pancea, Mining Watch Romania kurucularından biriyim. Mining Watch Romania, Romanya’daki madencilik faaliyetlerini takip eden bir örgütlerden oluşan bir ağ. Tıpkı Türkiye’de olduğu gibi biz de altın madenciliğine ve açık ocak madenciliğine karşıyız. 2000’lerin başından beri maden karşıtı mücadelede yer alıyorum. Bir süredir özellikle bir maden projesini takip ediyorum, Rosia Montana altın madeni projesini. Daha sonra ise Türkiye’de de faaliyet yürüten Eldorado Gold’a ait Certej’deki madeni takip etmeye başladım.
Bu sempozyumda da yasal mücadele stratejileri üzerine bir oturum vardı. Biz de Rosia Montana altın madeni projesini mahkemede maden şirketine ve Romanya devletine karşı yürüttüğümüz mücadele sayesinde durdurmayı başardık. Daha sonra aynısını Certej madeninde de başardık. Orada da şu an için yürütmeyi durdurma kararı var. İki projede şu an için durmuş durumda.
Ancak aynı zamanda AB, kıta içerisinde daha çok metale ihtiyaç duyuyor ve daha fazla madencilik istiyor. Bu nedenle, Romanya da bakır, gümüş ve altın dahil pek çok maden projesinin hedefi durumunda. Resmi teklifi yapılan ya da keşif aşamasında olan çok fazla maden projesi bulunuyor.
Bugün sizinle madencilik şirketlerinin yerel halkı kandırma taktikleri üzerine konuşmak istiyorum. Bunlarda izlenen bazı belirli yollar olduğunu gördüm ve eminim ki siz de Türkiye’de benzer yolları görüyorsunuz. Bu açıdan bizim buradaki projelerde gördüklerimiz iyi bir deneyim paylaşımı olacak.
Maden şirketleri halka öncelikle bu projelerin yerel projeler olduğunu söylüyor. Finansal gücü elinde bulunduran büyük şirketlerin değil, yerel şirketlerin olduğunu söylüyor. Bu sayede projenin aslında yerel halkın çıkarına olduğu ifade ediliyor. Ancak bu, neredeyse her durumda yalan çıkıyor. Projeler için finansal piyasalarda para toplayan birçok şirket yöneticisi ile tanıştık. Projelerin amacı minerallerin aşırı bir şekilde sömürülmesi ve çıkarılıp satılması. Onlar için önemli olan kârın elde edilmesi, yerel topluluk asla umurlarında değil.
Şirketler aynı zamanda yerel topluluk içinde de yer alıyorlar. Projenin reklamını bir kez yaptıklarında yerel topluluğa da para akıtmaya başlıyorlar. Yereldeki halkın kendileriyle ilgilenildiğini düşünmelerini sağlamaya çalışıyorlar. Yaşlılara yardım kampanyası, küçük sivil toplum projeleri ile bu algıyı yaratmak istiyorlar. Her zaman kullandıkları ana argüman ise istihdam yaratacakları. Yereldeki işsizliğin yüksek olduğu köylere gidiyorlar ve binlerce iş yaratacakları sözünü veriyorlar. İnsanlar ne yazık ki çoğu durumda bunun doğru olup olmadığını sorgulamadan şirketin söylediğine inanıyorlar.
2000’lerin başında Rosia Montana’daki şirket insanlara 20 bin istihdamın yaratılacağını söylüyordu. Bu çok büyük bir sayıydı. Daha sonra istihdam sayılarını kontrol etmek için yatırımcılarla iletişime geçtiğimizde sayının tamamen farklı olduğunu gördük. Yalnızca 700 kişi istihdam etmişlerdi. Oysa köylere üzerinde 20 bin sayısının yazdığı dev posterler asmışlar ve bu sırada Kanada’daki yatırımcılarına tamamen farklı sayılar vermişlerdi. Bu süreçten iki önemli sonuç çıkartılabilir: Bir maden şirketi yerel halk için iyi bir şey yapacağını söylediğinde mutlaka eleştirel olmak ve neden böyle yaptıklarını sormak gerekir; ikincisi ise istihdam vb. vaatler sunduklarında halka verilen bilgiyle yatırımcılara verilen bilginin aynı olup olmadığını sorgulamak gerekir.
Dikkat edilmesi gereken bir diğer nokta maden projesinin boyutu. Rosia Montana mücadelesinin başında şirket Avrupa’daki en büyük madeni inşa etmek istediklerini söylüyordu. Bu, Romanya toplumunda korkutucu bir söylem olarak karşılandı. Halk, kimse Avrupa’daki en büyük madeni ülkesinde istemez diye düşündü. Sonraki yıllarda Eldorado Certej madeni için geldiğinde kimsenin büyük bir maden istemediğini fark etmişti ve kurnazca bir taktik uyguladı. Projeyi tıpkı bir salam gibi dilimlere ayırarak duyurdu. Bunu fark ettiğimizde her bir planı inceleyebilmek için şirketin kaç tane ruhsata sahip olduğunu araştırdık. Bu şekilde parçalara ayrılmış bir projenin arazileri üzerindeki toplam etkisini görmek köylerde yaşayan insanlar için oldukça zordu. Sunulan bilgilere bakıldığında şirketin tam olarak ne planladığını anlamak gerçekten zor ve başından itibaren devlet yetkililerine projenin tamamının etkilerini sorduk.
Madencilik şirketleri her projenin başında tarihsel kirliliği temizleyeceklerini söyleyerek geliyorlar. Bu durum Türkiye’de nasıl bilmiyorum ama Romanya’da kömür madeni bölgelerinde açılan eski madenlerden dolayı büyük bir kirlilik yaşanmaktadır. Ancak eski madenler o kadar büyük çaplı madenler değillerdi. Kirlilik düzeyi önemliydi fakat yeni madenlerin yaratacağı daha büyük kirlilik ve tahribattan daha önemli değildi. Yerel halka eski kirliliği temizleyeceklerini ve yeni madenlerin çok daha temiz ve sorunsuz olacağını söylediler. Şirket, “gelecekteki kirlilik için endişelenmenize gerek yok, Rosia Montana ya da Certej zaten kirlenmiş yerler” diyordu. Bu son derece yanlış bir ifadeydi ve yerel halk harekete geçerek gerçeğin başka bir yönünü göstermek istedi. Kirliliğin olduğu küçük bir alan dışında buradaki doğanın ne kadar güzel olduğunu, doğanın kendi kendisini yenileyebildiğini göstermek istedi. Yerel halk ülkenin dört bir yanından insanları davet ederek alanın şirketin iddia ettiği düzeyde kirlenmiş olmadığını kendi gözleriyle görmeleri için bir festival düzenledi. Bu, Romanyalıların köylülerin neden endişeli olduklarını anlamaları açısından çok önemliydi.
Son olarak şirket projenin yasal olduğunu, AB ve Romanya’daki her bir yasal mevzuata uygun hareket ettiklerini iddia ediyordu. Bizim gibi kurumlar elbette buna inanmasa da ülkedeki pek çok insan şirketin haklı olabileceğine ve küçük bir proje yürüttüklerine inandı. Dava açarak projenin yasallığını sorguladık. Dava süreçlerinin birçoğunu kazanmayı başardık ve bu şirketin yalan söylediğinin açık bir kanıtıydı.
Yerel halkı bir dernek ya da kurum çatısı altında birleşmesi ve olabildiğince hızlı bir şekilde avukatlarla birlikte çalışmaya başlaması bu tür süreçlerde çok önemli. Sokakta mücadele ettiğiniz kadar mahkemelerde de mücadeleyi sürdürmelisiniz. Protestolar kadar duruşmalar da mücadelenin parçası. Şirketler tarafından kandırılmaya çalışılan insanlar yalnızca sizler değilsiniz. Dünyanın neresine giderlerse gitsinler, halka yalan söylemeye çalışıyorlar. Yalnızca örgütlenerek ve mücadele ederek bu kandırılmanın önüne geçebilir ve diğerlerine şirketlerin aldatmacasını gösterebilirsiniz. Sizler gibi bizim de başımıza geldi, ancak güçlü olmalı ve direnmeliyiz.
Soru-Cevap
Soru 1: AB siyanür kullanmayı yasakladı. Bu durumda Romanya’daki madenlerde bunu kullanamayan şirketler Türkiye’ye kayıyor olabilir mi?
Roxana: AB’nin siyanürü yasakladığına dair bir inanç var ancak bu doğru değil. Sadece Avrupa Parlamentosu’nun yayınladığı bir tavsiye kararı var. Bu tavsiye hiçbir zaman Romanya’da yasaya dönüşmedi. Siyanüre AB içinde hâlâ izin veriliyor. AB içinde planlanan tüm altın madeni projeleri, Romanya’da, İrlanda’da ve diğer yerlerde siyanür kullanılıyor.
Soru 2: Evet, AP’nin siyanür liçi ile üretim konusunda sadece bir tavsiye kararı var. Bu karar sonrasında 4 ülkede yasaklandı: Almanya, Çek Cumhuriyeti, Avusturya ve Polonya. Çok sıkı denetim söz konusu aslında ama tabi Romanya’daki durum için geçerli olmayabilir. Arkadaşlara Romanya ve Gürscistan’da kaç altın madeni olduğunu sormak istiyorum.
Roxana: Bu ülkelerde siyanür yasaklandı ancak buralarda zaten altın madeni projesi yoktu. Romanya’da şu an için aktif bir maden yok ancak sunulan projeler var. Yani, siyanürlü bir maden yok ama gelecekte kurmak istiyorlar.
Soru 3: Madenlerin işçi sağlığına ya da yerel halka etkisi konusunda bir çalışma var mı?
Roxana: Siyasi eylem anlamında, iktidara gelmeden önce madenlere karşı olan her parti iktidarı aldıktan sonra pozisyonunu değiştiriyor, madenleri destekliyor. Bu nedenle tüm ‘siyasi’ çalışma sivil toplum tarafından yapılıyor. Bunlar sesi yüksek çıkan ve siyasi partilere karşı çok güçlü direnişler. Soldan sağa, merkeze politik spektrumdaki tüm siyasi partilere karşı mücadele etmek zorunda kaldık.
Soru 5: Romanya 2000’li yılların ortasında AB üyesi oldu. Çok büyük bir çevre muktesebatı onların da ulusal mevzuatına aktarıldı. Ancak uygulamada özellikle çevre korumayla ilgili gelen mevzuatın bir fark yarattığını düşünüyor mu? AB kurumları, örneğin Avrupa Komisyonu ülkelerin çevreyle ilgili performanslarını denetlerken, özellikle madencilik alanında, bütün üye ülkelere eşit davranıyor mu? Yoksa AB-15 ve yeni AB-12 ülkeleri arasında bir ayrımcılık var mı, yani AB içerisinde de bir merkez-çevre ilişkisi sürüyor mu?
Roxana: AB’ye 2007’de üye olduk. Buna göre uyarlanmış bir çevresel etki değerlendirme sürecimiz var. Bu çok önemli bir nokta, çünkü o kadar bürokratik bir süreç ki hiçbir maden şirketi tüm mevzuata uymaya çalışmıyor. Elbette, biz tüm süreçlerini yakından takip ediyoruz ve AB’nin bu ayrıntılı değerlendirme sürecine aykırı bir şey yapıldığını gördüğümüz anda mahkemelere başvuruyoruz. Avrupa Komisyonu yalnızca gözlem yapıyor, müdahale etmiyor. Müdahale yetkisi Romanya devletinde. Ama AK’nin performansının hayal kırıklığı olduğunu söyleyebiliriz. Blok içindeki eski ülkelerde devlet daha güçlü ve iyi örgütlenmiş durumda. AB’ye yeni girmiş Doğu Avrupa ülkelerinde ise devletler güçsüz ve daha fazla yolsuzluğa batmış durumda. AK’nin nasıl gördüğünden çok hükümetlerin gücüyle ilgili. Doğu Avrupa’da hükümet yolsuzlukları olduğundan AK çok fazla karışmıyor, buna güçleri yok.
Ali Osman Karababa: Baia Mare ile ilgili sorular vardı, ne olduğuna ilişkin, onu açıklamak istiyorum. Baia Mare, Romanya’daki eski altın madeni. Bu altın madeninin atık baraj gölünün duvarı yıkıldığı için binlerce ton toksit atık Tuna Nehri’ne karıştı. Bu olay o dönemin Avrupa’daki ve Türkiye’deki basınında yer aldı. AB sınırları içerisinde oluşan en önemli çevre felaketlerinden biri ve en büyük altın madeni kazalarından biri olarak kayda geçti. Altın madenciliğinde çok ciddi sayıda maden kazası var, bu madencilik esnasında yaratılan çevre riski ve insan sağlığı riski söz konusu. Biz ülke olarak AB’ne girmekle ilgili taleplerde bulunmuştuk. Romanya AB’ne girdi mesela ama yanıtı az önce duydunuz; dolaplar dönüyor, AB seyrediyor. AB’nin o göreceli katı ‘çevreye duyarlı’ mevzuatının Romanya’da uygulanmasına yönelik herhangi bir girişimi söz konusu değil. Gürcistan da benzer şekilde. Görüldüğü kadarıyla sermaye birçok yerde yasalara karşı da olsa yoluna devam edebiliyor. Ülkemize ve yaşam alanlarımıza dair çevre süreçlerini değerlendirmeye yönelik yeni açılımlar bulabilmek için yeni fikirlere ihtiyacımız var. Yeni, güçlü, ilginç ve etkili mücadele yöntemleri için aramızdaki gençlerin söyleyecekleri çok daha değerli.