Türkiye’de yıllardır yaşanmakta olan “ekolojik savaş”, şiddetini ve yıkıcılığını arttırarak devam ediyor. Şiddetini arttırıyor, çünkü içinde bulunduğumuz ekonomik düzen artık çıkmazda, can çekişiyor. Kendisine yeni maddi kaynaklar bulmaya çalışan devlet ve doyumsuz şirketler, kır-kent, kara-su ayırt etmeksizin doğanın her parçasını talan ediyor, doğayı ve yaşamı savunan insanlara savaş açıyor.
Verimli tarım alanları ve biyolojik çeşitliliğin bel kemiği sayılan sulak alanlar rant projeleri için yok ediliyor, Akçay Sazlığı’na belediye eliyle moloz dökülüyor; Van’ın Zilan vadisinde hem toplumsal hafıza hem de önemli bir genetik çeşitlilik kaynağı yok sayılarak HES yapılmak isteniyor. Diyarbakır, Bingöl ve Muş’tan geçerek Fırat ve Dicle’yi besleyen akarsularda köylerin su altında kalmasına, kuraklığın vurduğu yerel halktan ve sınır ötesinden gelen tepkilere rağmen HES projeleri yürütülüyor. Tabqa Kadın Meclisi, Türkiye’nin hukuksuz projelerle su haklarını gasp ettiğine dikkat çekiyor.
Bu ay, toplam 22 ilde tarımsal kuraklık yaşandığı, Diyarbakır ve bölge illerinde kuraklık nedeniyle tarlaların % 80’inde ürün hasadı yapılamadığı, önemli bir tarım alanı olan Konya ovasında 30 metre çaplarına varan ve sayısı sıra dışı şekilde artan obrukların oluştuğu açıklandı.
Yağışlar her geçen yıl büyük oranda düşüş gösteriyor. Çiftçiler hasat alamadıkları gibi, üretimi sürdürmek için kaldıramayacakları bir borç yüküne girmek zorunda bırakılıyor. Verimli tarım alanları rant uğruna talan edilirken, verimsiz ve kirletilmiş alanlarda gıda üretmek için, daha çok kimyasal gübre ve zehir kullanılıyor. Plansız ve kontrolsüz tarım uygulamaları nedeniyle yer altı sularıyla birlikte akarsular, denizler ve göller de zehirle doluyor, balık türleri yok oluyor, sucul canlılar zehirleniyor.
Marmara Denizi’nde yaşanan deniz salyası (müsilaj) krizi, bilim insanları tarafından, dikkate alınması gereken önemli bir ekolojik gösterge olarak yorumlanırken, devlet yetkilileri durumu “sıradan bir doğa olayı” şeklinde lanse ederek krizin üzerini kapatmaya çalışıyor.
Bir taraftan kendi atık problemlerimizle mücadele ederken, diğer taraftan atık ithalatı rekorlar kırıyor, zehir saçan gemiler sökülmek üzere Aliağa’ya getirilmek isteniyor, nereden geldiği belli olmayan nükleer atıklar İzmir Gaziemir’de radyasyon saçmaya devam ediyor.
Hidroelektrik, termik, nükleer santraller, madenler ve “dev” projeler için yapılması gereken ÇED çalışması, ya güdümlü bilirkişilere yaptırılarak olumlu raporlar yazdırılıyor ya da gerek olmadığına karar veriliyor.
Bankaların kredi vermek istemediği, “kârlı iş olacak”, “inadına yapacağız” söylemleriyle amacı belli edilen Kanal İstanbul projesi ile 13.400 hektar orman arazisi ve 287 hektar muhafaza ormanı yok edilmek isteniyor. Aynı şekilde, Rize’nin İkizdere ilçesinde yaklaşık 37 hektarlık alan, yerel halkın ve ülke vatandaşlarının büyük bölümünün karşı çıkmasına rağmen yok edilmek isteniyor.
Doğasını, suyunu, tarihini aç gözlü şirketlere karşı savunmak isteyen halk, devletin kolluk güçlerini karşısında buluyor. Van Gürpınar’da mermer ocağı için vatandaşın ahırları yıkılıyor, yaşam alanları gasp edilip suları zehirleniyor, karşı çıkanlar ise asker ve korucuların kurşunlarına maruz kalıyor. Kürt halkına yönelik silahlı saldırılar sıradanlaştırılmaya çalışılıyor, silah daha kolay çekiliyor, klasik sömürgeci bir pratik olarak yersiz yurtsuzlaştırmanın temel yöntemi yapılıyor.
Taş ocaklarına karşı etkin mücadele yürüttükleri için öldürülen Büyüknohutçu çiftinin azmettiricileri için takipsizlik kararı alınıyor. Ocak, Şubat ve Mart aylarında 130 ayrı tehdit, tahrip ve savunma tespit ediliyor.
Özetle, Mayıs ayı ekoloji bültenimizde de açıkça göreceğiniz gibi doğa geri dönülmez çöküş sinyalleri verirken halk devlet ve şirketlerin pervasızca saldırılarına karşı canlı yaşamı için mücadele ediyor.
Gezi direnişinin yıl dönümünü yaşadığımız bu günlerde, yeniden yargılamalarla, yaşam alanlarını savunan insanlara göz dağı verilmeye çalışılıyor. Ancak bizler, haklılığımızın, birlik oluşumuzun ve onurlu duruşumuzun verdiği güçle, bu mücadeleden galip çıkacağımızı biliyoruz. Gezi isyanının ötesine geçme zamanı gelmiştir. Herkes mücadele saflarına!
Gezi isyanında yitirdiklerimizi saygıyla anıyoruz. Gezi ruhu hâlâ sokakta!
İklim Krizi ve Kuraklık
Konya Alarm Veriyor: 1 km2 Alanda 100’ün Üzerinde Obruk – 2 Mayıs
AFAD ve KTÜ Obruk Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürlüğü, risk haritası oluşturmak için çalışmalarını devam ettiriyor. Jeoloji Mühendisleri Odası Başkanı, KTÜ Obruk Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Fetullah Arık, Kayalı-Yağmapınar bölgesinde 1 km2 alanda 100’ün üzerinde obruk tespit edildiğini söyledi. Arık, “2020 yılında yapılan çalışmalardan sonra oluşan yeni obruklar ve daha önce ölçüm yapılmayan obrukların eklenmesiyle bölgedeki obruk sayısı 600’ü geçmiş durumda. Bunlar irili-ufaklı ve genellikle birkaç metre çapında. Aralarında 10, 15 hatta 30 metre çaplarda ve değişken derinliklerde 100’ün üzerinde obruk var. Sayıları net olarak ortaya koyup buradaki obruk oluşumlarıyla ilgili de bir modelleme çalışması gerçekleştiriyoruz” diye konuştu.
“Bölge Genelinde Doğal Afet İlan Edilsin” – 3 Mayıs
Yanlış yapılaşma politikaları ve iklim krizi nedeniyle kuraklık her geçen gün artıyor. Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası yönetim kurulu başkan yardımcısı Erdal Avşar, Diyarbakır başta olmak üzere bölge illerinde yaşanan kuraklık nedeniyle tarlaların yüzde 80’inde ürün hasadı yapılamadığını, bölge genelinde bu yıl mart ayında alınan yağışlarda önceki yıla oranla yüzde 56 azalma yaşandığını vurguladı. Avşar, “Çiftçiler ekim döneminde kullanacakları girdiler için işletmelere borçlanıyor, kredi kullanıyor. Hasat yapıldıktan sonra ödemelerini gerçekleştirmeye başlıyor. Aldıkları mazot, gübre vb. girdi destekleri piyasa fiyatlarına göre oldukça yetersiz. Hasat yapamayınca borçları katlanıyor ve bu durum ürün ve hizmet aldıkları işletmeleri de olumsuz etkiliyor” dedi.
22 İlde Tarımsal Kuraklık Yaşanıyor – 10 Mayıs
Türkiye Ziraat Odaları Birliği genel başkanı Şemsi Bayraktar, Nisan ayı sonu itibariyle Güneydoğu Anadolu Bölgesi, Doğu Anadolu Bölgesi, Ege Bölgesi ve İç Anadolu Bölgesi‘nin bazı illeri olmak üzere toplam 22 ilde tarımsal kuraklık yaşandığını duyurdu. Bayraktar yaptığı yazılı açıklamada TZOB 2020-2021 Tarımsal Üretim Dönemi Kuraklık Risk Tahmin Raporu’nu değerlendirdi. Bayraktar, “Kaydedilen yağışlar normaline göre yüzde 23,6, geçen yıla göre yüzde 18,6 azalmıştır. Bu yıl üretim sezonunun başından itibaren yağışların yetersiz olması meteorolojik kuraklığa neden olmuştur. Gelinen son durum değerlendirildiğinde Mayıs ayında ise, bazı illerimizde tarımsal kuraklığa kadar ilerlediği görülmüştür” bilgisini paylaştı.
Dünya İklim Günü’nde ÇMO İstanbul’dan Açıklama – 15 Mayıs
Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi’nin açıklamasından bazı bölümler şu şekilde: “İklim krizi ile mücadelede hazırlanacak olan azaltım ve uyum faaliyetlerinin önemini vurgulamakla birlikte, oluşturulan politikaların, gerçekleştirilmesi hedeflenen ‘yatırım’ faaliyetleri arasında derin bir çelişki olduğunu görmekteyiz… Atmosferin ekonomik olarak sömürgeleştirilmesi şeklinde tarif edebileceğimiz bu ekonomik sistemin uygulansa bile Paris İklim Anlaşması`nın hedeflediği, sıcaklık artışının 2 0C’nin altında tutulması hedefi gerçekleşmemektedir.”
“İklim krizi ile mücadelede önemli bir başlık karbon yutak alanları, yani ormanlık alanların korunması ve yeni orman alanları yaratılmasıdır… Sera gazı emisyonlarının azaltılması için atık miktarının da azaltılması gerekir. Bir yandan Sıfır Atık Yönetmeliği yayınlanıp, plastik poşetler için vatandaştan para toplanırken diğer yandan AB ülkelerinin plastik atıklarını ihraç ettiği ülkeler sıralamasında Türkiye ilk sırada yer almaktadır. Avrupa İstatistik Ofisi`nin 2020 yılı verilerine göre, AB ülkeleri Türkiye’ye 13,7 milyon ton plastik atık ihraç etmiştir. Atık yönetim ve denetim süreçleri rant kaygılarından uzak, ekolojik denge ve kamu yararı gözetilerek yürütülmediği sürece, atık miktarının azaltılması mümkün değildir.”
“İklim krizi ile mücadele kapsamında pek çok doğal varlık, yenilenebilir enerji kaynağı olarak görülmektedir. İklimi kurtarmak bahanesi ile insan eliyle doğal yaşam alanlarının katlediliyor olması kabul edilemez. Ekolojik yaşamın bir bütün olduğu unutulmamalı; su varlıklarının, ormanlık alanların ve tarım arazilerinin yok edildiği enerji projeleri üretilerek iklim krizi ile mücadele edilemeyeceği bilinmelidir.”
Şırnak’ta Kuraklık Tehlikesi: Gelejêr Şelalesi Kurudu – 23 Mayıs
Kato Marinos ve Kato Jirka dağlarının arasında hayat bulan Şırnak’ın Beytüşşebap ilçesinde bulunan Gelejêr Şelalesi, Habur Çayı, Feraşîn Yaylası bu yıl kuraklıkla boğuşuyor. Kuraklık nedeniyle dere ve şelaleler kururken, bağ ve bahçelerini bunlarla sulayan çiftçiler de büyük bir mağduriyet yaşıyor. Yine yaylalarda da yağışın az olması nedeniyle otlar henüz yeşermedi.
Adana’daki Çiftçiler Su Eylemi Yaptı – 25 Mayıs
DSİ 21. Bölge Müdürlüğü yetkililerinin, Kemer Barajında bulunan su seviyesinin düşük olması nedeniyle 1 Haziran 2021 tarihinden itibaren kapakları açarak, Akçay sulama kanalına kademeli ve rotasyon dahilinde bölge bölge su verileceğini açıklamasının ardından, ekili arazilerindeki bitkilerin kuraklıktan yandığını iddia eden çiftçiler, kanalda bulunan suyun bir kısmının Dalama ovasına aktarılmaya başlanacağını haber almaları üzerine eylem yaptı. Yenipazar ilçesine bağlı 450 nüfuslu kırsal Direcik Mahallesinde yaşayan 100’e yakın çiftçi, akşam saatlerinde Akçay sulama kanalı çevresinde toplandı. Çiftçilerin eylem yaptığını haber alan İlçe Jandarma Komutanlığı ekipleri olay yerine gelerek güvenlik önlemi aldı. Kaymakam Kural’ın sorunu çözmek için Sulama Birliği Başkanı ile birlikte, Mahalle Muhtarı ve çiftçileri temsilen iki kişiyi Kaymakamlık makamında toplantıya davet etmesinin ardından, eylem için toplanan çiftçiler olaysız bir şekilde dağıldı.
Doğa Tahribatı ve Ormansızlaştırma
Yakılan Ormanlara Terör Kılıfı – 9 Mayıs
Dersim’in Hozat ilçesine bağlı Amutka mevkiinde 9 Mayıs günü başlatılan askeri operasyonun ardından bölgede ormanlık alanda yangın çıktı. Yangının dört gündür sürmesi ve söndürülmemesi ise tepkilere yol açtı. Tepkiler üzerine Orman Genel Müdürlüğü yaptığı paylaşımda, orman yangını haberlerinin asılsız olduğunu savunarak, sosyal medya üzerinden yapılan paylaşımların “terörle” mücadeleyi gölgeleme/yavaşlatma amacı taşıdığı iddiasında bulundu. Orman Genel Müdürlüğü’nün paylaşılan görüntüler için ‘asılsız haber’ dediği yangının detaylarını Munzur Çevre Derneği Başkanı Ali Ekber Barmağıç Artı Tv’ye değerlendirdi.
Kuzey Ormanları’ndaki Yapılaşma Baskısı Artıyor – 10 Mayıs
Kuzey Ormanları Araştırma Derneği, Kuzey Ormanları’nı kapsayan bölgelerde süregelen tehdit ve yıkımların izini sürdüğü üç aylık izleme raporunu yayınladı. Raporda Kuzey Ormanları coğrafyasında yer alan; Edirne, Tekirdağ, Kırklareli, Kuzey Çanakkale, İstanbul, Sakarya, Kocaeli, Düzce, Yalova, Kuzey Balıkesir, Kuzey Bursa illerinde Ocak, Şubat ve Mart aylarında 230 ayrı tehdit, tahrip ve savunma tespit edildi. Raporda “Mart ayında sona eren av sezonu boyunca Kuzey Ormanları’nın tüm bölgeleri yoğun bir avcı baskısı altında kalmış, tahrip projelerinin görece uzak kaldığı orman içlerinde yaşamaya çalışan az sayıda yaban hayvanının da avcı ateşinde can verdiği gözlenmiştir” tespiti yapıldı. Nesli tükenme tehdidi altındaki kuş türlerinden, sayısı parmakla sayılabilecek kadar azalmış memeli türlerine kadar pek çok yaban hayvanının av hedefi olduğu aktarıldı. Ayrıca Kuzey Ormanları’nın iç içe olduğu Karadeniz ve Marmara Denizi ile Boğaziçi’nde yoğunlaşan endüstriyel balıkçılık faaliyetlerinin birçok balık türünün popülasyonunda tükenişe yol açtığı, onlarca yunus ve deniz kaplumbağasının da yine bu ağlarda boğularak can verdiği belirtildi.
Çevreciler: Emirler Ormanı Bizimdir – 18 Mayıs
Pandemi sürecinde açıklanan ‘tam kapanma’ kararı ormanları katletme fırsatına dönüştürülerek ekosistemleree onarılmaz tahribatlar yaşatılıyor. Mersin’in Yenişehir İlçesine bağlı Emirler köyünde de ‘gençleştirme’ adı altında ormanlık alanda ara verilen kesimi devam ederken, çevre örgütleri ve siyasi parti temsilcileri kesimin durdurulması çağrısında bulundu. Mersin Gazeteciler Cemiyeti’nde yapılan açıklamayı Mersin Çevre Derneği (MER-ÇED) Başkanı Sabahat Aslan okudu. Aslan, günlerdir ağaç kıyımına karşı direndiklerinin altını çizerek, “Ormanlık alanların tahrip edilmesi canlı yaşamına çok zarar verir. Ormanların gençleştirme işleminde ağaç yaş ortalamaları 60 yıldır. Ülkemizde ormanlık alanları ekosistem için korunması gerekirken, maalesef son zamanlarda bilime aykırı ve plansız bir biçimde ormanlarımız rant odaklı orman üretim tesisleri olan özel şirketlere ucuz hammadde sağlamak için talan edilmektedir. Bunun için yapılan endüstriyel ormancılıkla ağaçlar gençleştirme adı altında 15-25 yaşında kesilmektedir” dedi.
Doğal Alan ve Biyolojik Çeşitlilik Kaybı Alarm Veriyor – 23 Mayıs
WWF Türkiye Doğa Koruma Direktörü Dr. Sedat Kalem, 22 Mayıs Uluslararası Biyoçeşitlilik Günü’nde, Türkiye’nin korunan doğal alanlarının, ülke yüzölçümüne oranının yüzde 8,7 olduğuna, Avrupa’da ise bu oranın yüzde 25’e ulaştığına dikkat çekti. Kalem, doğal alan ve biyolojik çeşitlilik kaybındaki hızın alarm verici düzeyde olduğunu söyledi. Kalem, ekosistemlerin korunması için bilinçli çabaların ve planlı eylemlerin gerçekleştirildiği yerler olarak tanımlanan ‘korunan alanlar’ın oranının 2030’a kadar yüzde 30’a yükselmesinin önemine değindi.
Madencilik
Taş Ocağı Çalışmalarının Sürdüğü İkizdere’de Dereler Çamur Akıyor – 2 Mayıs
Rize’nin İkizdere ilçesinde bulunan Eskencidere Vadisi’nde hükümete yakın Cengiz İnşaat tarafından yapılmak istenen taş ocağı için çalışmalar devam ediyor. 3 günlük aranın ardından dün sabah saatlerinde çalışmaya başlayan iş makineleri, çalışmalarını sürdürüyor. Dün olduğu gibi bugün de vadiye çıkan bütün yolları kapatan askerler, köylülerin alana ulaşmasını engelledi. Yurttaşlar ise kendilerine desteğe gelen milletvekilleri Mehmet Bekaroğlu ve Mahmut Tanal ile birlikte köyün girişindeki çadırda bekleyişini sürdürüyor. İş makinelerinin çalışmaları devam ederken, derelerden çamur akıyor.
Bakanlık, Maden Şirketinin İzin Alanı Dışına Çıktığını Doğruladı – 6 Mayıs
Vekil Mahmut Tanal, Çankırı’nın Orta ilçesindeki maden arama ve işletme çalışmalarını Meclis gündemine taşıdı. Şirketlerin ÇED sınırları dışına çıktığı, yetkililerin bu usulsüzlüğe göz yumduğu iddialarını Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez’e soran Tanal’a bakanlıktan yanıt geldi. Bakanlık, maden şirketinin izin alanı dışına çıktığını doğruladı.
Bakanlıktan Koza’ya Doğa Katliamı Onayı – 6 Mayıs
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, İzmir Dikili’de Koza Altın A.Ş. tarafından yapılan “Çukuralan Altın Madeni İşletmesi 3. Kapasite Artırımı” başvurusunu onaylayıp askıya çıkardı. Kapasite artırımı ile ilgili daha önce verilen “ÇED olumlu” raporu 2017’de açılan dava ile iptal edilmişti. Ancak ÇED süreci yeniden başlatılan madenle ilgili Bakanlığın aldığı son karar sonrası 192 hektar olan maden sahası 392 hektara çıkarılacak. Projeyle ilgili itiraz ve görüşlerin Çevre ve Şehircilik Bakanlığı İzmir İl Müdürlüğü’ne iletilebileceği duyurulurken mahkemenin daha önce verdiği ÇED raporunun yürütmesini durdurmuş olması yok sayıldı.
Büyüknohutçu Çiftinin Azmettiricileri Hala Bulunmadı – 9 Mayıs
Antalya’nın Finike ilçesinde taş ocaklarına karşı verdikleri mücadele ile bilinen Ali Ulvi ve Aysin Büyüknohutçu davasında savcılık “azmettiriciler kim” başvurusuna takipsizlik kararı verdi. Bunun üzerine çiftin kızı Emine Büyüknohutçu, soruşturmanın etkin yürütülmediğini belirterek bir “adalet kampanyası” başlattı. 4. senesine giren davada tetikçinin şüpheli ölümü sonrası davalıların soruşturmanın derinleştirilme talepleri ve katilin bağlantılı olduğu kişilerle ilişkisine dair sunulan kanıtlar, tetikçinin çelişik ve şüpheli ifadeleri, telefon kayıtları, mermer ocakları ile bağlantılı tüm deliller göz ardı edildi. Büyüknohutçu çifti 2013’te, Finike’de mermer ocaklarının yok ettikleri nadide sedir ve katran ormanlarını, endemik bitki ve hayvan türlerini, tarıma ve insan sağlığına verilen dönüşü olmayan zararları ve yine aynı bölgedeki tarihi kalıntıları kamuoyuna duyurmuşlardı. Köylülerle beraber açtıkları dava sonucunda bölgedeki bir mermer ocağı için kapatma kararı almayı başarmışlardı. Bu mermer ocağı, kendilerine açtığı 100 Bin TL’lik karşı tazminat davasını da kaybetmiş ve kazanılan dava dosyası bölgedeki diğer tüm taş ocaklarının da kapatılması için emsal teşkil eden bir dosya haline gelmişti. Bölgede milyonlarca dolarlık bir pazar haline getirilen ve tüm Toroslar ekosistemini ciddi tehdit eden mermer ocakları için bu örnek dava gayet önlerini tıkayacak türde örnek bir davaydı. Sermaye önünde başarılı örgütlenmeyi başlatan ve maden lobisi aleyhine gelişen hukuksal kazanımları elde eden bu çifti en kısa yoldan bertaraf etmeyi daha uygun gördü. 9 Mayıs 2017 sabahı talan projelerine rahatça devam edebilmek için önlerinde engel kalmamıştı artık.
Kaçak Sondaj Yapan Maden Şirketi Çed Süreci Başlattı – 14 Mayıs
Gizem Madencilik, İznik’in Hisardere, İhsaniye gibi mahallelerini etkileyecek altın ve bakır arama çalışmaları için ÇED sürecini başlattı. Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü’nden 2019 yılında yedi yıl geçerli olmak üzere dördüncü grup maden arama ruhsatı alan şirket, 2020 yılının ağustos ayında İznik’te kaçak sondaj yaparken köylüler tarafından fark edilmişti. Ekonomisi ağırlıklı olarak tarım ve hayvancılığa dayanan yöre halkı, su kaynaklarının etkileneceğinden endişe duyuyor.
Karalgazi Köylüleri Mermer Ocağına Karşı Dava Açtı – 18 Mayıs
Karaman’ın Kazımkarabekir ilçesine bağlı Karalgazi Köyü’ne yapılması planlanan mermer ocağı için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın ‘ÇED olumlu’ kararı vermesine köylüler tepkili. Telmar Mermercilik şirketinin 131 hektar alanda mermer ocağı açmak istemesi, bölge sakinlerine göre anayasaya aykırı. Yöre sakinleri projeye karşı Konya 1. İdare Mahkemesi’ne yürütmeyi durdurma talebiyle dava açtı. Planlama esaslarına göre, tarım alanı olarak belirlenen bölgede sanayi tesisi yapılmasına yönelik bir karar bulunmuyor. Köylülerin ana gerekçelerinden biri, 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Hakkında Kanun’una aykırılık teşkil etmesi. Yine köylülere göre, ruhsat sahasının bir kısmı, Ocak 2017 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanan “Büyük Ova Koruma Alanı” ile ilgili kanunu da ihlal ediyor.
Karamanlı Avukatlar: Direnen Köylülere Hukuki Destek Vereceğiz – 22 Mayıs
Karaman’ın Karalgazi Köyü’ne yapılması planlanan mermer ocağına karşı mücadele eden köylülere 15 avukattan destek geldi. Avukatlar ortak yayınladıkları açıklamayla “Sesinizi duyuyor ve haklı mücadelenizi destekliyoruz” dedi. Karaman’ın Kazımkarabekir ilçesine bağlı Karalgazi Köyü’ne yapılması planlanan mermer ocağının “ÇED olumlu” kararına Konya 1. İdare Mahkemesi’nde karşı dava açılmıştı. Bölgede çiftçilik yapan köylüler mermer ocaklarının yarattığı etkiye dikkat çekerek kamuoyunda seslerinin duyulmasını istiyordu. Yapılan haberlerden sonra Karamanlı avukatlar, Karalgazi köylülerine hukuki olarak destek vermeye hazır olduklarını belirten bir açıklama yayınladı
8 Köyü Etkileyecek Maden Ocağına Olumlu Rapor Verildi – 21 Mayıs
Malatya’nın Doğanşehir ilçesine bağlı Çığlık Mahallesi’nde 491 hektar alanda kurulması planlanan ve civarda bulunan 7 mahallenin olumsuz etkileneceği maden ocağına ÇED başvurusunda olumlu rapor verildi. Mahallede açılması planlanan demir ve feldispat maden ocağı aynı zamanda bölgedeki Kelhalil, Polatdere Güroba, Şatıroba, Çömlekoba, Eskiköy ve Mızgı mahallelerine bağlı mezra ve çok sayıda yerleşim yeri yine tarım arazisinin kullanılamaz duruma getirecek. 60 yıl ömür biçilen maden ocağı için Aybeks Mineral Madencilik firmasının Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na başvurduğu ÇED raporu ise olumlu bulundu. Raporda, “Maden faaliyetleri çerçevesinde bölgeye zarar verilmeyeceği, olası zararların en aza indirileceği ve zararların karşılanarak mağduriyetlerin önüne geçileceği” tespitine yer verilse de mahallede yaşayan yurttaşlar aynı fikirde değil. Çığlık Mahallesi sakinleri “Çığlık Köyü Dayanışması” adı altında maden faaliyetlerine karşı platform kurdu.
Sarıçiçek Yaylası’nda Yapılan Sondaja Suç Duyurusu – 22 Mayıs
Fimar Mermer Madencilik, Erzincan’ın Kemaliye ilçesine bağlı Ağıl Köyü’nde sondaj çalışmalarına yeniden başladı. Köylüler, maden firmalarının ruhsat devriyle yeniden yaylada sondaj yapmasına tepkili. Arapgir, Arguvan, Divriği ve Kemaliye ilçeleriyle çevrelenen Sarıçiçek Yaylası, Malatya, Erzincan ve Sivas illerinin de sınırını belirliyor. Yayla ayrıca yaz aylarında çevre il ve ilçelerden binlerce koyuna ev sahipliği yapıyor. Peynir ve bal üretimiyle öne çıkan yaylanın doğal kaynakları, madencilik faaliyetleri ile bozulma tehlikesi ile karşı karşıya. Demir Madeni Karotlu Sondaj araması için Erzincan Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’nden “ÇED gerekli değildir” kararı alan Fimar Mermer Madencilik, sondaj çalışmalarına devam ediyor. Şirketin sondaj yaptığı bölgede, daha önce başka bir firma sondaj işlemi yapmış, köylülerin Erzincan İdare Mahkemesi’ne açtığı davada yerel mahkeme, “sondaj faaliyetinden bahisle işlemin durdurulması” kararını vermişti. Ancak Danıştay 6. Dairesi, hukuka uygunsuzluk tespit edilmediği kanaatini getirmişti. Köylüler, yapılan işlemin sondaj olup olmadığının incelenmesini ve Danıştay kararının gözden geçirilmesini talep ediyor.
Mermer Ocağı İstemeyen Köylülere Kurşun Sıkıldı – 27 Mayıs
Van’ın Gürpınar ilçesine bağlı Yurtbaşı’nın (Şêxan) bulunduğu genişçe bir alanda mermer ocağı yapılması için ihale yapıldı. 26 Mayıs Çarşamba günü akşam saatlerinde müteahhit firma yetkilileri, asker ve korucular iş makineleri ile mahalleye girdi. İş makineleri ardından mermer ocağının açılacağı alanda bulunan yurttaşlara ait 40 ahır yıktırıldı. Bunun üzerine toplanan mahalleliler yıkıma tepki gösterirken, asker ve korucular iş makinelerinin etrafında nöbet tuttu. Mahallelerine mermer ocağı yapılmasına izin vermeyeceklerini belirten yurttaşlar, yürüyüş başlattı. Asker ve korucular köylüleri dağıtmak için üzerlerine kurşun yağdırdı. Adının yazılmasını istemeyen bir köylü, asker ve korucuların hakaretine uğradıklarını belirterek, “Mahallemize 3 yıldan beri taş ocağı yapılmak isteniyor. Dün müteahhit firma, asker ve korucular mahalleye geldi. İş makineleri ahırlarımızı yıktı. Bunun üzerine protesto ettik. Bize müdahale ettiler ve yüzlerce kurşun sıktılar üzerimize. Bu sırada 4 mahalleli gözaltına alındı. Sabah saatlerinde gözaltına alınanlar serbest bırakıldı. Biz mahallemize mermer ocağı istemiyoruz. Mermer ocağı açılırsa biz burada artık yaşayamayız. Bize ‘burası hazine malıdır ve kesinlikle ocak kurulacak’ dediler. Biz buna asla müsaade etmeyeceğiz” dedi.
Enerji Santralleri
Termik Santrale Karşı Çıkan Belediye Başkanına Dava – 4 Mayıs
Amasra Belediye Başkanı Recai Çakır, Hattat Holding’in Kasım 2020’de bazı Çinli şirketlerle termik santral için ortaklığa gideceğini açıklamasının ardından söz konusu Çinli muhtemel ortaklara termik santral sürecine ilişkin bir mektup gönderdi. Mektup üzerine harekete geçen Hattat Holding, Başkan Çakır hakkında ‘şirketin ticari itibarının zedelenmesi’ gerekçesiyle 1 milyon TL’lik manevi tazminat davası açtı. Konuya ilişkin açıklama yapan Amasra Belediyesi, Başkan Çakırla birlikte Amasra halkının ‘termiksiz yaşam’ mücadelesini sürdüreceğini bildirdi.
Zilan’da Bir Hafıza Yok Ediliyor – 7 Mayıs
Tarihteki en büyük katliamlardan birisinin yaşandığı Van’ın Erciş ilçesindeki Zilan Vadisi (Geliyê Zîlan), HES projeleri nedeniyle tehdit altında. 1930 yılında on binlerce Kürdün toplu halde katledildiği ve dönemin tanıklarının “Kıyametti, cenazeler altına saklanıyorduk, askerler hamile kadınların karnındaki çocuklarının cinsiyeti üzerine iddiaya giriyorlardı” anlatımlarıyla hafızalara kazınan vadide, bir HES’in yapımı tamamlandı. Ekolojist Ali Kalçık, “1930’daki katliamın izleri siliniyor. MHP’li firma para kazansın diye milyonlarca canlı yok edilecek” dedi. Projeye karşı hukuki girişimler sonuç vermezken, bölgede yeni HES’lerin inşa edileceği belirtiliyor. Zilan Vadisi’nde 30’u aşkın yerleşim yeri bulunuyor ve binlerce kişi ikamet ediyor. Oldukça uzun ve geniş bir bölgeyi kapsayan vadide, ayrıca 10’u aşkın akarsu bulunuyor. “Van balığı” olarak da bilinen inci kefali balığının üreme ve geçiş güzergahlarından biri olan vadi, çok sayıda endemik canlıya da ev sahipliği yapıyor. Yine, binlerce küçükbaş hayvanın yanı sıra su samuru başta olmak üzere birçok canlı vadide yaşam sürüyor.
Bingöl’de HES’le Doğa Katliamı – 12 Mayıs
Diyarbakır Silvan projesi kapsamında, Silvan Elektrik şirketinin yapmak istediği BİRSU HES projesi ile 80 bin MW elektrik üretileceği belirtilmektedir. Bundan birkaç ay öncesinde salgından ötürü kapanmaların olduğu günler içinde, Bingöl’de ÇED toplantısı yapılırken halkın katılımı bilerek engellendi. Sağgöze köyü birkaç mezrası ile beraber Sarım Çayı üzerinde yer alan vadide bulunmaktadır. Sarım Havzası; Diyarbakır-Bingöl-Muş ve kısmen de Batman şehirlerinin kesiştiği tam orta noktada yer alır. Su yolu boyunca Sarım Vadisinde yer alan köylerin birlikte kurduğu Sarım-Der, HES projesine karşı olduklarını ve yapılacak projeyle beraber onlarca köyün sular altında kalacağını yetkililerle yaptıkları onlarca görüşmede iletmiş olmalarına karşın herhangi bir sonuç alabilmiş değiller.
İkizköylüler: Akbelen Ormanını Vermeyeceğiz – 20 Mayıs
Muğla’nın Milas ilçesine bağlı İkizköy’de, Milas Orman İşletme Müdürlüğü tarafından Akbelen Ormanında kesim yapılmaması için iki aydır mücadele devam ediyor. Ancak daha sonradan Akbelen Ormanının Yeniköy Kemerköy Termik Santrali’ne linyit temin edilmesi için satıldığı ortaya çıkmıştı. 740 dönümlük Akbelen Ormanında Tarım ve Orman Bakanlığı onayıyla linyit madeni işletmesi açılması izni verilmesine karşı İkizköylüler, Akbelen Ormanını korumak için insan zinciri oluşturarak ormanda eylem yaptı. “Akbelen Ormanını vermeyeceğiz” yazılı pankartı açan yaşam savunucuları ağaçların kesilmemesi için imza kampanyası başlattıklarını duyurdu.
Nükleer Davasında Bilindik İsimler Bilirkişi Oldu – 26 Mayıs
Sinop Nükleer Güç Santralı’na karşı açılan davalarda bilirkişi heyeti belli oldu. 15 kişilik heyette yer alan isimlerden bazıları, Akkuyu Nükleer Santralı ve Kanal İstanbul projelerinde de bilirkişilik yaptı. Heyette yer alan bir isim de iktidara yakınlığıyla bilinen ‘1071 Akademisyen’ içerisinde yer alıyor. Ayrıca listede, öğrencileri tehdit ettiği iddia edilen bir akademisyen de var. Sinop İnceburun mevkiinde yapımı planlanan nükleer santral için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından verilen ÇED olumlu kararına karşı 59 Sinoplu, Sinop Belediye Başkanı Barış Ayhan, CHP Sinop Milletvekili Barış Karadeniz, Sinop Nükleer Karşıtı Platform, TMMOB’ye bağlı odalar, KESK, Sinop Barosu ve beraberindeki birçok demokratik kitle örgütü dava açtı. TEMA Vakfı da karara karşı ayrı bir dava açtı. İki dava sürerken Samsun 2. ve 3. İdare Mahkemeleri, bilirkişi incelemesi yapılmasına karar verdi. Mahkemelerin atadığı ortak bilirkişi listesinde ise yaşam savunucularının iyi tanıdığı bazı isimler yer aldı. Prof. Dr. Niyazi Meriç, Prof. Dr. Yusuf Kağan Kadıoğlu, Prof. Dr. Kadir Alp ve Prof. Dr. Mustafa Sait Yazgan bu isimler arasında.
Kent Suçları, Mülksüzleştirme ve Kirlilik
Hakkari’de Çevre Katliamı Son Hız – 6 Mayıs
Hacı Tansu’nun yazısına göre Zap vadisinin her tarafı maden ocakları ile dolmuş, vadinin bir karışı bile boş bırakılmayacak gibi maden yarışına girilmiş ve neredeyse her yamaçtan çeşitli madenleri içerisinde barındıran topraklar Zap suyuna dökülüyor. Maden ocaklarının hafriyatları vadi yamaçlarına dökülüyor. Dökülen hafriyatlar bölgesindeki bütün canlılara zarar veriyor. İçme suları ve diğer suların tamamına zehir olup akıyor. Her maden ocağı, ormanlık ve ağaçlık alanların tamamına zarar veriyor. Yamaçlardaki maden topraklarının karıştığı sularla sulanan ağaç ve tarım alanları zarar görüyor. Ayrıca daha önemlisi ve ciddi tehlike oluşturan kısmı ise her yağış anında Çukurca yolunun çeşitli bölgelerine akan sel, kaya ve toprak kaymaları insan hayatını tehlikeye atıyor.
Kadınlardan Türkiye’ye Su Protestosu – 7 Mayıs
Tabka (Tebqa) Kadın Yönetimi, Türkiye’nin Fırat Nehri suyunu azaltmasını protesto etti. Tabka Kadın Yönetimi üyesi Fatima El Behbûh tarafından okunan açıklamada, uluslararası kamuoyunun durumu izlemesi eleştirildi. Türkiye’nin insani hiçbir değeri umursamadığını kaydeden Fatima, milyonlarca insanın susuz bırakıldığını belirtti. Bölge halkının Türkiye’nin bölgedeki politikalarından dolayı büyük acılar çektiğine dikkat çeken Fatima, uluslararası kamuoyunun trajediyi izlemekle yetindiğini vurguladı. Türkiye’nin su üzerinden bölgeye savaş açtığını kaydeden Fatima, uluslararası hukukun hiçe sayıldığını ifade etti.
İçme Suyu Şebekesine Zirai İlaç Karışınca 2 Kişi Zehirlendi – 7 Mayıs
Eskişehir’in Alpu ilçesinde, şebekeye kaçak olarak bağlanan evden ilaçlama tankerine su çekilirken, içme suyu hattına zirai ilaç karıştı. İlçenin bin 500 nüfuslu Yunus Emre Mahallesi’nde çeşmelerden içme suyu bir süre sarı aktı. Sudan zehirlendiği belirlenen 1’i çocuk 2 kişi de hastanede tedavi gördü. Alpu Belediye Başkanı Gürbüz Güler, “Vatandaşımız ilaçlama tankerine su alırken, ilçemizdeki kanalizasyon çalışması sırasında içme suyu borusunun patlaması sonucu vakum oluşmuş. Tankerde bulunan tarım ilacının da içme suyuna karıştığı yönünde tespitimiz var” dedi.
Trakya’da Çevre Ve Hava Kirliliği İçin Meclis Araştırma Komisyonu Teklifi – 7 Mayıs
CHP Kırklareli Milletvekili Türabi Kayan, Trakya’da yaşanmakta olan çevre ve hava kirliliğinin sebeplerinin araştırılması ve alınacak tedbirlerin belirlenmesi amacı Meclis Araştırması Komisyonu kurulması önerisinde bulundu. TBMM Başkanlığına sunulan teklifin gerekçesinde Ergene Havzasının sanayi ve nüfus yoğunluğun en yüksek olduğu havzalardan birisi olduğu; tekstil, gıda, maden gibi farklı sanayilerin bölgede çevre ve hava kirliğine yol açtığı belirtildi, “Ergene havzası tamamen, sanayi kaynaklı kirliğin etkisi altındadır” denildi. Istrancalar’daki Yıldız Dağları’ndan başlayıp Meriç Nehri ile birleşerek Ege Denizi’ne dökülen 283 kilometrelik Ergene Nehri’nin bölgede bulunan çok sayıda sanayi tesisi nedeniyle çevreye zehir saçtığı vurgulandı.
Karaismailoğlu’ndan Kanal İstanbul Açıklaması – 8 Mayıs
Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu, tartışmalı Kanal İstanbul projesinde Haziran sonu itibarıyla ilk köprünün temelini atacaklarını belirterek “6 köprümüz var. 6 köprünün maliyeti 1,4 milyar dolar olacak” dedi; yaşanacak olası kuraklıkla ilgili açıklamalara ilişkin, “Buradaki kaybedeceğimiz su havzasını yeni yapacağımız 2 barajla çok daha fazlasını İstanbul’a kazandıracağız. İstanbul’u susuzlukla tanıştıran, çöle döndüren CHP, bize su konusunda dersi vermeye çalışıyor” dedi. İlerleyen zamanlarda İstanbul’dan bu gemilerin geçemeyeceğine işaret eden Karaismailoğlu, “Beklemeye başlayacak ve sıra olacaklar. Alternatif bir su yolu Kanal İstanbul olduğu için burayı kullanacaklar.” değerlendirmesinde bulundu.
Akçay Sulak Alanının Yok Edilmesi İçin Belediye Her Yolu Deniyor! – 9 Mayıs
Kuzey Ege bölgesinin önemli sulak alanlarından birisi olan Akçay Sazlığı’nın sulak alan olmaktan çıkarılarak organize sanayi bölgesi haline getirilmesi için her yol deneniyor. Balıkesir Büyükşehir Belediyesi tarafından bir yıldır moloz ve hafriyat dökülerek doldurulmak istenen sulak alanın 100 hektarı da geçtiğimiz günlerde Tarım ve Orman Bakanlığı Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü Ulusal Sulak Alan Envanteri Yönetim Bilgi Sistemi’nden (SAYBİS) silinmişti.
HDK’den ‘Radyoaktif Atık’ Açıklaması – 9 Mayıs
HDK İzmir Ekoloji Komisyonu, İzmir’in Çernobili olarak anılan Gaziemir ilçesindeki fabrikada yıllar önce ortaya çıkan radyoaktif atıklara ilişkin yazılı açıklama yaptı. “Gaziemir nükleer atık gömü alanındaki radyasyon sorunu çözülmelidir” başlığıyla yayınlanan açıklamada, “Nükleer atıkların nereden geldiği ve kimlerin bu suçu işlediğinin saklandığı olay tüm yönleriyle aydınlatılmalıdır. Böylesine büyük bir suç ancak uluslararası nükleer atık kaçakçılığı yapan suç örgütleriyle birlikte işlenebilir. Bu nedenle nükleer bulaşığı radyoaktivite saçan atıkların hangi ülkeden getirilerek İzmir’ e sokulduğu açıklanmalıdır. Devletin bunca istihbarat örgütü varken bunun bilinmemesi mümkün değildir. Suçlular kimlerdir? Bu işin siyasal destekçileri kimlerdir? Gömü alanı sahipleri bu işi bilerek ve isteyerek yapmamış olabilirler mi” diye soruldu. Açıklamanın devamında, “Fabrikanızda böylesi kıymetli metaller ergitilecek ve cürufları arazinize dökülecek de haberiniz olmayacak! Hiç inandırıcı değil. Bu nedenle, fabrika arazisine kamu adına el konulmalıdır! Mülkiyet hakkı kamu zararına kullanılamaz. Burada halkın radyasyona maruz bırakılması gibi ciddi bir suç vardır. Ayrıca ulusal güvenliğimize karşı da suç işlenmiştir. Ülkeye gizlice nükleer atıklar sokulmuştur. Uluslararası nükleer atık ticareti söz konusudur” ifadelerine yer verildi.
DOĞADER: Marmara Denizi, Marmara Bölgesinin Foseptik Kuyusuna Döndü – 7 Mayıs
Marmara Denizi’nde aylardır görülen deniz salyası (müsilaj) tehlikesi giderek büyüyor. Beyaz bir tabaka halinde denizin üstünü kaplayan balıkçıların “salya” olarak isimlendirdikleri “müsilaj”, İstanbul, Yalova, İzmit Körfezi, Çanakkale, Balıkesir kıyılarından sonra Mudanya kıyılarına da vurdu. Mudanya’da yat limanı ve çevresi deniz salyaları nedeniyle kahverengi tabakaya bürünürken, kirlilikten boğularak ölen su samuru kıyıya vurdu. Doğayı Çevreyi Koruma Derneği (DOĞADER) konuyla ilgili yaptığı açıklamada “Marmara Denizi’ni kaplayan beyaz tabaka bugünün sorunu değil, biriken kirlilik Marmara Denizi’nin ölüm fermanını hazırladı” denildi. Kirliliğe dair Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü tarafından “Yaşanan olayın doğal, ekolojik bir süreç olduğu” açıklaması eleştirilerek “Yapılan açıklama her ne kadar sürecin ekolojik olduğunu vurgulasa da başta Gemlik Körfezi olmak üzere Marmara Denizi’ndeki canlılığı etkilediği aşikardır” diye belirtildi.
Prof. Dr. Ertuğrul Aksoy: Salya Kirliliği Doğal Süreçlerle Yok Olmayacak – 10 Mayıs
Prof.Dr. Ertuğrul Aksoy: Bursa Uludağ Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak Bilimi ve Bitki Besleme Bölümü Uzaktan Algılama ve CBS laboratuvarında işlenen Gemlik Körfezi’ne ait görüntüler incelendiğinde alg patlamasının neden olduğu kirliliğin kıyılarımızda daha uzun bir süre etkili olacağını; kirlilik tehdidinin boyutunu ve ciddiyetini göstermiştir. Söz konusu alg patlamasının ve kıyılarımızda neden olduğu salgı (müsilaj) örtüsünün en temel nedenleri arasında denizlerimizde ve karasal sularımızda son yıllarda aratarak devam eden ve önlenemeyen kirlilik ile deniz suyu sıcaklığının geçmiş yıllara göre 2-3 derece daha sıcak olması ve daha erken ısınmasıdır.
Karasal su varlıklarımız (nehirler, göller, barajlar) hızlı nüfus artışı, şehirleşme ve sanayileşmeye ek olarak yetersiz önlemler ve denetimlerin katkılarıyla çok daha fazla kirlenerek, yenilenme kapasitelerinin üzerinde deşarjlarla foseptiğe dönüşen denizlerimize ulaşmakta kirliliğin boyutlarını artırmaktadır. Dolayısıyla artan kirlilik, özellikle sulardaki azot ve fosfor yükü ile uygun su sıcaklıkları buluşunca beslenme ve çoğalma koşulları oluşan bitki gibi davranan tek hücreli canlı olan algler çok hızlı ve aşırı çoğalarak alg patlaması veya alg çiçeği (Algal bloom) olarak adlandırılan olaya neden olurlar.
Gemlik Körfezi’ne ait Sentinel-2 uydusunun görüntüleri söz konusu alg patlamasının boyutlarının kıyılarımızda gözlenen kirlilikten çok daha geniş ve ciddi olduğunu göstermektedir. Ölen veya su durgunluğu nedeniyle birleşerek floküle olan alglerin yarattığı müsilaj olarak adlandırılan salgımsı kirlilik ise bütün kıyılarımızı kaplamış durumda. Yetkililer ise çaresizlik içerisinde söz konusu kirliliğin kendi kendine sönümlenmesini ve ortadan kalkmasını beklemekten, herkes tarafından bilinen alg patlamasının nedenlerini açıklamaktan başka bir şey yapamamakta veya strateji geliştirememektedirler.
“Balık Ölümleri Etkin Denetimlerle Engellenebilir” – 10 Mayıs
6 Mayıs’ta ilçeye bağlı Alibey (Mîrelîyan) Mahallesi’nde bulunan dere yatağında, tarım ilaçlarının kullanılması sonucu on binlerce balığın hayatını kaybettiği ortaya çıktı. Çevre Mühendisleri Odası Diyarbakır Şube Eşbaşkanı Fatma Akgün, doğaya verilen zararı değerlendirirken, buna karşı duyarlılık çağrısında bulundu. Yaşanan balık ölümlerinin merkezinde doğa katliamı olduğunu söyleyen Fatma, bölgede yapılan barajların en büyük etken olduğunu belirtti. Fatma Akgün, suyun tutulmasıyla nehir ve akarsularda su seviyelerinin düşmesi ve buna bağlı olarak sudaki oksijen miktarının ve akışın azaldığını ifade ederken, “Bölgede yoğun bir şekilde yapılan zirai ilaçlamanın yer altı suları ve dolayısıyla yakın yerlerde bulunan nehirlere karışması kimyasal kirlilik oluşturuyor. Dicle nehri ve diğer su kaynakları boyunca buralarda bulunan yakın ocaklar, madenler, beton santraller, endüstriyel tesislerden yapılan deşarjlar bu nedenlerin hepsi balık ölümlerine neden olmaktadır.” dedi. Fatma Akgün, “En azından haftanın belirli günlerinde hat boyu belirli noktalardan su yüksekliği, su debisi ve çözünmüş oksijen miktarı ölçülüp sonuca göre önlem ve tedbir alternatifleri geliştirilebilir”, diye konuştu.
46 Örgütten Cebeci İnönü Stadyumu ‘Yıkılmasın’ Çağrısı – 17 Mayıs
TMMOB-ŞPO Ankara Şubesi, Cebeci İnönü Stadyumu’nun yıkılıp yerine millet bahçesi yapılmasına dair 46 örgüt adına ortak basın açıklaması yaptı. Cebeci İnönü Stadyumu giriş kapısında yapılan açıklamada konuşma yapan ŞPO MYK üyesi Ömer Dursunüstün 99 yıl yıllık bir tarihe sahip olan stadın Ankara’nın hafıza mekanlarından biri olduğunu ve yapılan yıkımın kenti belleksizleştirmeye sebep olacağını belirtti. Kamusal alanların ticarileştirilmesini istemediklerini vurgulayan Dursunüstün, “Ranta hizmet eden millet bahçelerini ‘yeşil alan’ adı altında toplumu ‘ikna’ aracı olarak gündeme getirdi. Ancak, biliyoruz ve görüyoruz ki millet bahçesi ile iktidarın asıl hedefi yeni bir yeşil alan yaratmak değildir. Kamusal alanlardaki özgürlüğümüzün kısıtlanması, yeşil alan adı altında betonlaştırma ve dini öğelerin yaşamımızın her hücresinde hakimiyet sağlanmasıdır. Cebeci İnönü Stadyumu’nda millet bahçesi adı altında; idare binası, alanın altına yapılacak otopark, cami alanı ve onu besleyen ticari işletmeler, alan, spor ve sosyal amaçlı kullanım kimliğinden uzaklaştıracaktır” şeklinde ifade etti.
Dokuzsele 40 Yıldır Temiz Değil: Sulu Tarım İyi De Su Kirli – 17 Mayıs
Şehir merkezinden Ulubey güzergahına akan Dokuzsele Deresi’nin kirliliği, Uşak’ın yaklaşık 40 yıllık sorunu. Ulubey’de çiftçilikle geçinenler, kirlenen suyun ürün kalitesini düşürdüğünü söyleyerek suyun yine temiz akacağı günleri bekliyor. Dokuzsele Deresi Uşak’ın şehir merkezinden de geçiyor. Islah edilen dere, etrafında yükselen TOKİ projelerinin içinden Ulubey’e doğru süzülüyor. Bazı aylarda su hiç akmıyor, bazı yerlerde nispeten daha temiz. Ancak Uşak’ın Deri Organize Sanayi Bölgesi’ni geçtikten sonra dereden gelen keskin kokuyu, hissetmemek mümkün değil. Ulubey, 5 bin nüfuslu bir ilçe. Tarım ve hayvancılık ilçenin temel geçim kaynağını oluşturuyor. Uzun yıllardır çözülmeyen su kirliliğiyle ilgili Ulubey Doğal Üretim Çevre ve Dayanışma Derneği, Uşak çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’ne kirliliğin araştırılmasını talep eden bir dilekçe yazmış, “sahada uygunsuzluk yoktur” yanıtı almıştı.
Yasaklı Madde Asbest 11 Yıldır Başka İsimle Satılıyor – 24 Mayıs
Asbesti yasaklamayan birkaç ülkeden biri Çin, birisi de Rusya. Türkiye’nin her iki ülkeyle de ticaret anlaşmaları bulunuyor. ASUD Başkanı Mehmet Şeyhmus Ensari’ye göre, asbestten korunmanın yalnızca bir yolu var: Uzak durmak ve solumamak. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü, kansere neden olan asbestin, kullanımı, piyasa arzı ile asbest içeren eşyaların piyasaya sürülmesini 31 Aralık 2010 tarihinde yasakladı. İnsan sağlığı açısından otoritelerce tehlikeli olduğu saptanan asbesti, ticari adı olan “amyantı” e-ticaret kanalıyla temin etmek mümkün. Ensari, asbest satışının ticari adının farklı olmasından kaynaklandığını ve bunun istismar edildiğini düşünüyor. Amyant adıyla satılan asbestin bir de üretim aşaması mevcut. Ensari, büyük sermaye gruplarının bu işten para kazandığını dile getiriyor. Bu maddenin üretiminde Türkiye’de kaç işçinin çalıştırıldığı ise bilinmiyor.
TMMOB Bursa İKK Müsilaj Sorunu Üzerine Basın Açıklaması Yaptı – 25 Mayıs
TMMOB Bursa İl Koordinasyon Kurulu, Marmara Denizinde deniz suyu sıcaklığı, durağan deniz ve atıklarımızla oluşan fazla besin elementi sebebiyle, çeşitli alglerin bozunma reaksiyonları ile hızla çoğalan müsilaj (deniz salyası) ile ilgili basın açıklaması gerçekleştirdi. Açıklamayı TMMOB Çevre Mühendisleri Odası Bursa Şube Başkanı Sevim Yürüten yaptı. Yürüten: “Marmara Denizi için almamız gereken acil tedbirler şu şekilde sıralanabilir:
- Endüstriyel ve evsel atıksu arıtma tesisleri yaygınlaştırılmalı, mevcut tesislere yönelik denetimler sıklaştırılmalıdır.
- Marmara Denizi‘nde atıksu arıtımı yapılmadan derin deniz deşarjına izin verilmemelidir.
- Tüm deşarjların sıcaklık ve kirlilik parametreleri eş zamanlı ve çevrimiçi olarak izlenmelidir.
- Arıtılmış suların yeniden kullanımı zorunlu tutulmalı ve sübvansiyonlarla teşvik edilmelidir.
- Marmara Denizi için yoğun kirlilik yüküne maruz kalması nedeniyle Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliği‘ndeki standartlar dışında özel olarak tanımlanmış deşarj parametreleri oluşturulmalıdır.
- Marmara Denizi‘ne deşarj olan tüm akarsu ve derelerdeki deşarj standartları düzenlenmeli, kirlilik yükü azaltılmalıdır.
- Marmara Denizi‘nde baskı oluşturan kara kökenli tüm kirlilikler için önlemler alınmalı ve kirlenme azaltılmalıdır.
- Gemi balast suları ile taşınan istilacı türler göz önüne alınarak balast yönetimi ve denetimi sağlanmalıdır.
- Gemilerden atık alınması ve atıkların kontrolü yönetmeliği sıkı bir şekilde uygulanmalıdır.
- Tarımda kullanılan zirai ilaçların kontrolsüz kullanımına bağlı oluşan kirletici yükü azaltılmalıdır.
- Kıyı tahribatının önüne geçilmelidir.
- Denizden kum alınması, dip taraması, bilinçsiz avlanma gibi faaliyetler titizlikle denetlenmelidir.
- Konuyla ilgili Çevre Mevzuatı kapsamındaki yönetmeliklerde yer alan deşarj kriterleri yeniden gözden geçirilmeli, kümülatif etki göz önünde bulundurularak gerekli yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
- Marmara Denizi Eylem Planı bütüncül bir yaklaşımla tüm paydaşlarla hazırlanmalı, yerel yönetimler ve Bakanlık tarafından hızla uygulanmalıdır.
- İklim Değişikliği Eylem Planları hızla hayata geçirilmelidir.
- Şu an Bursa’nın gündeminde olan 1/100.000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı ve hükümlerinde Marmara Denizi’nin korunması ilkesi esas alınmalıdır.” ifadelerini kullandı.
Hayvan Hakları ve Biyoçeşitlilik
Bakanlık, Nesli Tehlikede Olan Yaban Keçilerinin Avlanması İçin İhaleye Çıktı – 22 Mayıs
Tarım ve Orman Bakanlığı 6. Bölge Müdürlüğü tarafından, nesli tehlike altında olan 45 yaban keçisinin avlatılması için ihale açıldı. Yayımlanan duyuruya göre; Antalya’nın Alanya, Gazipaşa, İbradı, Akseki, Döşemealtı, Kaş, Finike ile Isparta’nın Sütçüler ilçelerinde 13 parti halinde toplam 45 adet yaban keçisinin avlanması amacıyla 4 Haziran 2021 günü Burdur’daki 6. Bölge Müdürlük Toplantı Salonu’nda ihale gerçekleştirileceği duyuruldu.
Yaşam İçin Yasa İnisiyatifi’nden 7 ilde Eş Zamanlı Açıklama: “Hayvan Hakları Yasası Hemen Çıksın” – 27 Mayıs
Yaşam İçin Yasa İnisiyatifi, yasa koyucuların hayvanların yanında olduklarını söylerken sürekli hayvan sömürüsünden kazanç elde eden sektörler lehine karar vermesine karşı hayvanların çıkarlarını esas alan yasal düzenlemeler için eylemdeydi. Yasa koyucuların bu iki yüzlülüğüne dikkat çekmek ve Hayvan Hakları Yasası ile talepleri yinelemek için sokağa çıkan Yaşam İçin Yasa İnisiyatifi, 7 ilde eş zamanlı basın açıklaması yaptı. İstanbul’da Orman Bölge Müdürlüğü önünde yapılan eylemde grup adında Özge Özgüner ve Fatma Biltekin’in okuduğu açıklamada hayvanlara yönelik işlenen suçların caydırıcı cezalarının olmaması nedeniyle sürekli hale gelmesi eleştirilirken AKP’nin önde gelen isimlerinin attığı adımlarla bu suçları teşvik ettiği vurgulandı. Çeşitli gelişmelerle hayvanlara karşı işlenen suçların cezasız bırakılmasının önünün nasıl açıldığının gösterildiği açıklamada çıkarılacak Hayvan Hakları Yasası’ndan talepler yinelendi.
Mayıs’ta Öne Çıkan Gündemlere Dair
Sulak Alanların Yok Olması Ve Kuraklık Tüm Canlı Türlerinin Yaşamlarını Tehdit Ediyor
Sulak alanların yok olmasını mevcut su varlıklarındaki kirlilik ile birlikte ele almalıyız. Kuraklık ve kirlilik, hayvanların yiyecek için bağımlı olduğu çiçeklerin, ağaçların yetişmesini olumsuz etkiler. Monarch kelebekleri (kral kelebeği), arılar gibi çiçek tozlayıcılarının azalması ve polene ulaşamaması kuraklıkla yakından ilgilidir. Geyikler, rakunlar, tilkiler, opossumlar (keseli sıçanların), sincaplar, kuşlar üzerine yapılan çalışmalar da benzer bir sonuca işaret ediyor.
Çalışmalara göre kuraklık, beslenmek için sulak alanları kullanan memeliler ve diğer omurgalı-omurgasız türlerin susuz kalmasına yol açarak bu canlı türlerinin sayılarında azalmaya neden oluyor. Yüzeysel su alanları ve bataklık ekosistemlerinin tamamen kuruması balıklar ve amfibikler (örneğin kurbağa) için sağlıksız sonuçlar doğuruyor. Göç eden bazı türlerin üremesi riske giriyor.
Kuraklık da orman yangınları gibi vahşi hayvanları su ve yiyecek olan yerleşim alanlarına yönlendiriyor. Bu da insan yerleşim alanlarıyla vahşi yaşamın daha fazla temas etmesi demek. Vahşi yaşamdan konak olarak insana geçen yeni virüslerin salgınlara neden olabileceğini artık acı deneyimimizle biliyoruz.
Otlak ve mera ekosistemleri de kuraklıktan etkileniyor. Bu ekosistemlerde de ormanlarda olduğu gibi bitkiler gelişemiyorlar ve zamanından önce kuruyorlar. Bu, otçul canlıların besin bulamamasıyla sonuçlanıyor. Kuraklığın deniz ve akarsuyun birleştiği noktaları koparmasıyla yumurtlama göçleri aksar ve bazı türler üreyemez. Yükselen sıcaklıklar suyun topraktan buharlaşmasını hızlandırdıkça toprak tuzluluğu artar, tarım zarar görür. Daha düzensiz bir iklim ekinleri yok edebilecek, depolama sistemlerini değiştirebilecek ve arıtma tesislerini tıkayabilecek tortular biriktirir. Arıtma tesislerinde tortular taşkın riski oluşturur.
İkizdere’de Daha Sadece Yol Açım Çalışmalarında Bile Dere Taşla Dolup Kurumaya Başlarken Balıklar, Yılanlar ve Kurbağaların Yaşam Alanı Yok Oldu
Taş ve atık/artık materyalin aşınması ve taşınması; tortuların oluşması ve çökelmesine neden olur. Dere gibi yüzeysel su kütlelerinde oluşan çökeller tarımsal kullanımlarda olumsuz etki yaratır. Kil ve toz, suda kısa sürede çökmediği için askıda kalır, balıkların ve balık yavrularının solungaçlarına girerek tıkar. Taş ocakları, hayvanların yemlerini otlama alanlarından almalarını ve serbest dolaşımlarını sınırlar. Açık ocak işletmelerindeki toz, ağaç yapraklarına konar, nemlenir ve kuruyarak yaprak yüzeyinde kabuklaşır. Yaprak fotosentez yapamaz. Meyve verme ve büyüme gücü de olumsuz etkilenir. Yaprak, suyunu da kaybedince fizyolojik kuraklık etkisi yaşanır. Hayvanlar fizyolojik, davranışsal ve morfolojik adaptasyonlar geliştirmek zorunda kalırlar. Parçaların kayması ve düşmesi, patlayıcı maddelerin teslim alınması veya ateşlenmesi, yıldırım düşmesi, kademe dip ve alınlarında çalışma, çatlak sökümü de işçi sağlığı ve iş güvenliğini etkileyen faktörlerdendir.
Dersim’deki Orman Yangınlarının Çoklu Etkileri Bütün Yaşamı Etkiliyor
Orman yangınları her yıl küresel CO2 salımının % 5-10’undan sorumlu. Bir çalışmaya göre 500 bin dönümlük bir yerin alevli yanması, altı adet termik santralin saldığı CO2 miktarı ile aynı miktarda. Yangınlar, toprağın albedo adı verilen yansıtıcılığını değiştirir. Karbon bileşikleri havada ısıyı tutar ve atmosferi ısıtır. Yanmış orman alanları yeniden büyümeye başladıkça, daha açık renkli çimen ve çalılar ilk sırada gelir, kalınlaşıp koyulaşana kadar bu da daha fazla güneş ısısını yansıtır.
Orman yangınları hava kalitesini hem ani hem de uzun vadeli değiştirir. Büyük miktarda duman salınır. Bu duman parçacıkları gazlardan ve su buharından oluşur. Yangınlardan kaynaklanan hava kirliliği büyük mesafelere dağılma potansiyeline sahiptir. Küçük partiküller ciğerlere yerleşir ve kalbe baskı yapar. Orman yangınları karbonmonoksite neden olur ve CO doğrudan kana geçerek oksijen alımını engeller.
Bir orman yangınından sonra müdahale ve temizlik sürecinde çevre ve halk sağlığına zarar verebilecek tehlikeli atıklar ortaya çıkar. Temizleme işlemi sırasında, çoğu malzeme bertaraf tedbiri alınmadan atılır.
Orman yangınlarının en göze çarpan etkisi, yağmur suyu akışıdır. Bitki örtüsünün kaybından sonra toprak hidrofobik hale gelir ve su sızmasını engeller. Suyun bu şekilde emilememesi, enkaz ve tortuların yüzeysel akışa geçerek daha büyük su kütlelerine taşınmasını teşvik ederek, doğayı kirletir. Yangın sonrası ani seller bir tehdit haline gelir. Kül ve topraktan taşınan ağır metaller su yollarına sızar. Alevlerden hayatta kalabilen bitkiler ve ağaçların dirençleri azalır dolayısıyla hastalık, mantar ve böceklere karşı hassaslaşırlar.
Hakan Yurdanur: Birleşirsek, Kazanan İşçi Sınıfı ve Doğa Savunucuları Olacak – 22 Mayıs
Etkin Haber Ajansı’ndan Pınar Gayip, Polen Ekoloji Kolektifi aktivisti, iktisatçı, matematikçi Hakan Yurdanur ile ekoloji mücadelesi üzerine konuştu. Eoloji mücadelesinin sınıfsal olduğuna işaret eden Yurdanur, ‘yeşil kapitalizm’ gibi kavramların düzen içi, reformist yaklaşımlar barındırdığına, kapitalizmin saldırılarının üstünü örttüğüne dikkat çekti. İşçi sınıfı, ekoloji, öğrenci, kadın mücadelelerinin birleştirilmesi gerektiğini belirten Yurdanur, “Bu yapılar bir araya gelir, ortak bir hat üzerinden mücadelelerini geliştirirse bu süreçten çıkış, yeni bir yola giriş mümkün olabilir. Sistemin bütünsel saldırısına karşı koyacakların, yani işçi sınıfı, ekolojik hareketler, kadın hareketi, öğrenci hareketi, köylü hareketlerinin bir zeminde buluşması gerekiyor” dedi.
Boğaziçi 11. Emek Haftası’nda Doğa ve Emek Mücadelesi Oturum Notları
Boğaziçi Üniversitesi’ndeki öğrenci gençlik hareketinin önemli bir geleneği olan “Emek Haftası”nın 11.’si bu yıl, üniversitedeki hukuksuz kayyum düzenine karşı başlayıp genişleyen ve tüm toplumsal mücadele dinamikleriyle birleşip büyüyerek bir antifaşist mücadele dinamiğine dönüşen Boğaziçi Direnişi bileşenlerinin inisiyatifiyle düzenlendi.
Etkinliklerin ilk gününün “İkizdere Direnişi Üzerinden Doğa ve Emek Mücadelesi Ortaklığı, Olanaklar ve Sınırlar” başlığındaki 2. oturumuna Polen Ekoloji’den Cemil Aksu ve barış akademisyenlerinden Prof. Dr. Aykut Çoban’ın katıldı.