Polen Ekoloji aktivisti Sultan Gülsün’ün “Yol Tozundaki Mikroplastik Miktarının Yağışa Bağlı Değişiminin Belirlenmesi” projesi kapsamında hazırladığı mikroplastikler üzerine kısa bir incelemeyi sizlerle paylaşıyoruz.
Plastikler, petrol ve petrol yan ürünleri gibi fosillerden elde edilip karbon omurgasına sahip polimerlerden oluşur. Mikroplastikler ise mikroskobik boyuttaki, çapı 5 mm’den küçük olan plastik parçaları olarak tanımlanır. Ambalajlar, yapı malzemeleri, otomobil parçaları, elektronik aletlerin parçaları, ev eşyaları ve giysiler gibi pek çok kullanım alanı olan plastikler, çevreye salınan insan kaynaklı atık malzemelerin %54’ünü oluşturmaktadır. Çoğunlukla polietilen, polipropilen ve diğer polimerlerden üretilmektedirler.
Mikroplastik partiküller; losyonlar, sabunlar, yüz ve vücut fırçaları ve diş macunu gibi çok sayıda kişisel bakım ve kozmetik ürünlerinde dahi bulunmaktadırlar. Ayrıca sentetik çamaşırların yıkanması sonucu giysilerden kopan mikro boyuttaki plastik lifler de evsel atık suyuna karışmaktadır. Mikroplastiklerin miktarı, ticari temizlik uygulamalarında plastik yıkayıcılar ve aşındırıcılar olarak kullanılmasıyla daha da artmaktadır (Gregory, 1978). Amerika’da günde yaklaşık 8 trilyon mikroplastik boncuğun su ortamına girdiği tahmin edilmektedir. Dalgalarla karaya vuran plastik kalıntılarda mikroplastik içeriği %80’lere ulaşabilmektedir (Browne vd., 2007). Mikroplastikler, kaynaktan gelen birincil mikroplastikler ve büyük boyuttaki plastiklerin parçalanması sonucu oluşan ikincil mikroplastikler olarak ikiye ayrılmaktadır (Horton vd., 2017). Birincil mikroplastiklerin, evsel veya endüstriyel atık sular vasıtasıyla atık su artıma tesislerine, oradan da alıcı ortamlara ulaştığı düşünülmektedir. İkincil mikroplastikler ise fiziksel kuvvetler ya da güneş ışınları sebebiyle parçalanıp mikro boyuta ulaşırlar.
Plastiğin üretimi ve kullanımının sürekli artışına paralel olarak mikroplastiklerin neden olduğu çevresel sorunlar ortaya çıkmıştır. Bu yeni kirleticilerin nehirlerde, göllerde, sahillerde yaygın olarak bulunmakta olduğu gözlenmiştir. Ayrıca, su sütunları ve plajlarda, gelgit bölgelerinde, derin deniz sedimentlerinde ve hatta buzullarda da bulunduğu tespit edilmiştir. Bunların yanı sıra, atık su deşarjında plastik üretim endüstrisi çıkış suyunda ve kentsel yüzeysel akış sularında mikroplastiklere rastlanmıştır (Lattin vd., 2004).
Mikroplastiklerin, fiziksel ve kimyasal potansiyellerinden dolayı zooplanktonlardan memelilere kadar suda yaşayan çeşitli organizmalara zarar verebildiği gözlenmiştir (Miranda ve Carvalho-Souza, 2016). Mikroplastikler ayrıca, kontamine deniz ürünlerini tüketen insanların sağlığına yönelik potansiyel bir tehdit oluşturabilmektedir. Mikroplastiklerin yarattığı bir diğer tehlike ise, poliklorlubifeniller (PCB’ler), diklorodifenildikloroetilen (DDE), nonilfenol ve fenantren gibi çeşitli toksik kirleticilerin mikroplastik parçacıkların yüzeyleri üzerine adsorbe edilebilmesidir (Mato vd., 2001; Teuten vd., 2009; Nelson vd., 2011; Liu ve Carr, 2013). Bu zehirli kirleticiler ile kirlenmiş plastik kalıntıları; balıklar, suda yaşayan omurgasız hayvanlar ve diğer yabani hayvanlar tarafından yutulursa, sonunda bir ekosistemin besin zincirine girebilir. Yine plastiklerin üretiminde işlevsellik arttırma amacıyla kullanılan ftalat plastikleştiriciler ve bromlu alev geciktiricilerin kanserojen ve endokrin bozucu olma potansiyeli bulunmaktadır ve bu kimyasalların, vücuda alındığında salınıp, organlarda birikme riski bulunmaktadır (Ivar do Sul ve Costa, 2014).
Atık su arıtma tesislerindeki filtreler daha büyük boyuttaki partikülleri ayırabilmesine rağmen mikroplastikleri ayırmak üzere tasarlanmadığı için evsel atık sularda bulunan mikroplastikler ya çamurda birikmekte ya da çıkış suyu ile alıcı ortama deşarj edilmektedir. Su kaynakları arasında, tatlı su kaynaklarında gözlenen mikroplastik miktarlarının, deniz ortamında saptanan mikroplastik konsantrasyonlarından daha düşük olduğu raporlanmıştır. Atık su arıtma tesisi çamurlarının araziye uygulanması, çamurda biriken sentetik liflerin ya da kozmetik ürünlerinden gelen birincil mikroplastiklerin, karasal ortama geçmesinde en önemli sebep olarak belirlenmiştir (Horton vd., 2017).
Mikroplastiklerin olası çevresel riskleri, kişisel bakım ürünlerinde plastik mikroboncukların kullanılmasının yasaklanması gibi girdilerin azaltılmasına yönelik politika önlemlerinin alınmasının yanı sıra kamunun ve medyanın ilgisinin artmasına neden olmuştur. Bu endişelere ve azaltma önlemlerine ilave olarak, Deniz Çöpleri Çerçeve Direktifi (MSFD) kapsamında Avrupa Birliği’nde deniz çöpünün izlenmesi şart koşulmuştur. Fakat Türkiye’de mikroplastik miktarı belirlenemediği için atık su arıtma tesislerinde bir parametre olarak bakılmamaktadır.
Son 20 yıldaki çalışmalara bakıldığında, mikroplastiklerin denizdeki konsantrasyonlarını belirlemeye çalışan yayınların çoğunlukta olduğu gözlenmiştir. Su kaynaklarının kirlenmesinde en önemli rolü oynayan atık su arıtma tesislerinde mikroplastiklerin belirlenmesi de son yıllarda daha sıklıkla yapılan bir çalışma konusu olmuştur (Carr vd., 2016, Estahbanati, 2016 Leslie vd., 2017). Göl ve nehir gibi tatlı yüzeysel su kaynaklarında mikroplastiklerle ilgili çeşitli bölgelerde yapılan çalışmalar özetlenmiştir. Mikroplastiklerin artışı ve canlıların sağlığına verebileceği riskler anlaşılmaya başlandığından, canlılar üzerindeki etkilerini konu alan çalışmalar da yaygınlaşmıştır. Buna paralel olarak mikroplastiklerin nicel ve nitel olarak karakterizasyonu ile ilgili çeşitli yöntemler geliştirilmekte ve bunların mikroplastik konsantrasyonunu belirlemekteki başarıları test edilmektedir. Kentsel sulardaki şehir tozu önemli bir kirlilik kaynağı olarak bilinmektedir. Şehir tozu bileşenlerinin önemli bir kısmı lastikler ve yüzey boyaları gibi polimer bazlı malzemeden ayrışan mikroplastiklerdir. Peki karayolu kaynaklı mikrokirleticilerde mikroplastik etkisi var mıdır?
Yollardan gelen yüzeysel akış, yol işaretleme boyaları gibi plastikler içerebildiği için diğer bir önemli mikroplastik yük kaynağı olarak belirlenmiştir(Browne vd., 2010). Norveç, Hollanda ve İsveç’te yapılan önemli çalışmalarda trafikteki kirleticilerin, mikroplastikler olduğu saptanmıştır. Karayolu yüzeyinde oluşan plastik deformasyonu trafik yükü veya çevre etkilerinden (özellikle aşırı sıcaktan dolayı) artmaktadır. (Marwood, C. vd. 2011) Karayolu taşımacılığından havaya yayılan partikül, egzoz emisyonları azaltılmalıdır. Karayolu egzoz dışı emisyonlar; lastik aşınması, fren aşınması ve yol aşınmasını içermektedir. Lastik aşınmasından kaynaklanan emisyonların; toprağa ve suya yayılan metallerin, PAH’ların sucul ekosistemler üzerinde toksik etkisi vardır. Araç lastiklerinin güvenilirliğini değerlendirmek için lastik aşınması üzerine eko-toksikolojik risk değerlendirmesi yapılmalıdır (Sakawa, M vd. 1993). Karayolu taşıtlarının doğrudan kirletici etkisi sadece hava kirliliği üzerine değil aynı zamanda çevre ekosistemlerine ve yüzey akışı ile taşınabildiği ekosistemlere mikroplastik geçişi şeklinde de olmaktadır.