Gezegende yaşayan yedi buçuk milyar insana 2050 yılına kadar üç milyar insan daha ekleneceğini düşünelim. Yaklaşık 10 milyar insanın kullanacağı su varlığı küresel kapitalizm tarafından kirletilirken temiz çevrede yaşama hakkı ihlal edildiği gibi canlı ve cansız etmenlerin doğal döngülerinin bozulmasıyla canlılık açısından çorak sulara dönüşü, yani tersine bir evrimi gözlemliyoruz adeta. Ekosistemlerin bozulması insanların da, diğer canlıların da hayatta kalmasını tehdit ediyor; zira tüm canlı yaşamı, cansız varlıklarla karşılıklı etkileşim içinde oldukları ekosistemlerin sağlıklı işleyişine ve bir bütün olarak yeryüzü ekosisteminin sürmesine bağlı.
Sorunun 2021’de Marmara’da müsilaj olarak gözlemleniyor olması tesadüf ve öngörülmeyen bir sonuç değil. Marmara’da müsilaj sıklığı ve dağılımını analiz etmek için geçmiş verilere bakıldığında 1920’den önce Adriyatik Denizi’nde yalnızca raporlaması yapılmış müsilajın 1980’den beri Ege ve Tiren Denizlerinde de kayda geçtiğini görürüz. Müsilaj salgınının en fazla görüldüğü bölge Adriyatik Denizi olurken Tiren Denizi ve Ege Denizi ikinci ve üçüncü sırada yer alıyor [1].
Bilimsel bir araştırma yapmadan günlük deneyimle bile bağlamı kolayca anlaşılan bir sonuç. Pandemi dolayısıyla artan deterjan/dezenfektan üretimi ve kullanımı, bu süreçte bakanlık denetimlerinin düzenli yapılıp yapılmadığının belirsizliği, daha fazla üretime rağmen arıtma süreçlerinden geçirilmeyen atık suların deşarjı ve küresel ısıtmayla birlikte oluşan denizel sıcaklık anomalileri bir araya gelerek bizi bir yanda emekçilerin pandemi gerekçe gösterilerek daha fazla sömürüldüğü, diğer yanda emekçiler ve tüm canlıların çevrelerinin bu şekilde daha fazla tahrip edildiği bir ortamı günübirlik kendi gözlerimizle görebileceğimiz duruma getirdi. “Yeşil” kapitalist anlayışla geliştirilen çevre bilimi ve etiğinden de uzak olan kirletici faaliyetler ayrıca iklim krizini de besliyor. Yani, sorunun küresel kapitalizmden kaynaklandığını bilmek önemli.
Meseleye biraz daha bilimsel açıdan yaklaşırsak artık dengeleri değişmiş ekosistemlerin sağlıksız işleyişinin önemli bir göstergesinin karbon, su, fosfor ve azot döngülerindeki bozulma olduğunu görürüz. Yüzey suyunun ısınmasıyla su kütlesinin stabil halinin artması su sistemlerini etkileyerek kolloidal1 özelliklere sahip amorf agregaların2 daha büyük deniz agregatlara (müsilaj) dönüşmesine neden olur. Yine şirketlere hava kalitesi kontrolü konusunda tanınan imtiyazların bir sonucu olarak oluşan hava kirliliği yağmur suyunun içeriğindeki ağır metalleri artırarak yüzeysel ve yeraltı su kaynaklarına ulaşabildiği ölçüde zarar verir. Tehlikeli diğer bir kirletici grubu üretim faaliyetlerinde kullanılan ya da açığa çıkan endüstriyel kimyasallar, sularda asit birikmesine neden olarak mercan, plankton, kabuklu deniz ürünleri gibi birçok deniz organizmasının iskeletleri ve kabukları için önemli bir yapı taşı olan kalsiyum karbonatı bozar. Binlerce çeşit kimyasal uzun mesafeler kat ederek balık ve kabuklu deniz hayvanlarının dokularında birikir ve insanlar dahil daha büyük canlılara geçerek nörolojik sistemleri olumsuz etkiler.
Karadaki fosil yakıt faaliyetlerinin yanı sıra denizlerdeki fosil yakıt arama, taşıma faaliyetleri ile gemi taşımacılığından kaynaklanan petrol sızıntıları da kirletici etkenlerdendir. Fosil yakıtların yakılmasından kaynaklanan ağır metaller denizlere, nehirlere ve göllere yağmur yağar olarak yağıyor. Deniz taşıtlarının sintine, kirli balast veya ambar/tank yıkama sularının denize basılması artıyor. Başka bir ekosisteme geçince istilacı hale gelen türlerin denizler arası geçişi artıyor.
Müsilajın mikrobiyal çeşitliliğe ev sahipliği yapma ve deniz hastalıklarını yayma potansiyelini incelemek için deniz suyu çalışmaları son 20 yılda müsilajın sıklaşmasının sıcaklık anomalileri ile yakından ilişkili olduğunu açıklıyor. Deniz suyunda yarım santigratlık bir ısınma etkisini bu denli büyük hissettiriyor. Kaldı ki Marmara’da deniz suyu sıcaklığı bu yıl son 40 yılın ortalamasına göre 2,5 derece daha yüksek.
Sıcaklık anomalileri tek başına bir havza ölçeğinde müsilajın meydana gelişini açıklamak için baz alınamayacağı gibi bahsettiğimiz kirlilik gibi sebepleri dışında hidrodinamik rejimin (akış hızı ve su kütlesi) değişimine göre müsilajın büyüklüğündeki artışlar ve oksijen mevcudiyeti de değerlendirilmelidir. Aşırı avlanma, özellikle de trol ile avlanma, bentik3 biyojeokimyasal döngülerin değişiminden de sorumlu etkenlerden biridir. Makro ve mikro-kirleticiler mikrobiyal döngülerde güçlü bir etkiye sahip olabilir, mikrobiyal hastalıkların ve viral enfeksiyonların artmasına veya ortaya çıkmasına, ekosistem işleyişinin değişmesine neden olabilir. Yine bu kirleticiler hipoksi4 tetikleyebilir ve daha düşük bir ekosistem esnekliğine (olumsuz etkilerden sonra iyileşme yeteneği) yol açan anoksiyi5 artırabilir. Müsilajın kendisinin de mikrobiyal çeşitliliği kontrol eden bir etken olma rolünü de atlamamak gerekiyor. Yani, spesifik mikroorganizmaların taşıyıcılığını yapma potansiyeline sahip. Bu yüzden de kirleticilerin doğrudan yaptığı gibi patojenik bakterilerin yayılmasını artırabilir.
Fotosentezle üretilmiş karbonhidratların fitoplankton6 gibi deniz organizmaları tarafından eksüdasyon7 benzeri farklı süreçlerle yüksek kolloidal özelliklere sahip polimerler (polisakkarit) olarak suya bırakıldığı anlaşılınca elbette yine kapitalist sistem açısından “ekonomik” kazanç fikirleri canlandı.
Müsilajı, iklim krizinin etkisiyle ekosistem değişikliğinin potansiyel yeni önemli etkeni olarak öneren araştırmalar da mevcut. Öncekilerden, beslenmek için fitoplanktona bağımlı olan deniz kopepodlarının8 dış iskeletinde yaşayan “vibrio cholerae”9 müsilaj gibi iklim krizinin insan sağlığı üzerindeki kademeli etkilerini gösteren bir örnekti. Müsilaj ise bir yandan deniz ekosisteminin doğrudan ve dolaylı antropojenik etkilere karşı semptomatik bir tepkisi, diğer yandan da zararlı patojenik formlar dahil olmak üzere potansiyel olarak genişleyen virüs ve bakterilerin taşıyıcısıdır.
Mevcut su varlıklarındaki kirliliği kuraklıkla birlikte ele almalıyız. Yağışın azalması ve sıcaklık artışı, artan buharlaşmayla birlikte tatlı su varlığını da etkileyerek özellikle halihazırda su varlıkları kısıtlı olan ülkelerde iç ve dış büyük göç hareketlerine neden oluyor. Otlak ve mera ekosistemleri bu durumdan olumsuz etkileniyor. Deniz ve akarsuların birleştiği noktaların kopmasıyla yumurtlama göçleri aksıyor, bazı türler üreyemiyor. Suyun topraktan buharlaşması hızlandıkça toprak tuzluluğu artıyor, tarımsal faaliyet olumsuz etkileniyor. Tarımsal kuraklığın süresi ve şiddetinin yanı sıra meteorolojik kuraklıkların uzunluğunun da önemli ölçüde artması bekleniyor. Küresel ısıtma 2°C ile sınırlandırılsa bile şimdiden yaşanan tüm bu yukarıdakiler daha da şiddetlenecek ve dünyanın kimi yerlerinde kronik su kıtlığı yaşanacak.
Yeraltı su varlıklarının yoğun kullanımı, birçok yerde seviyelerde kritik düşüşlere yol açmıştır. Yeraltı suyunun sadece miktarı azalmakla kalmaz, aynı zamanda aşırı kullanım, kirlilik, artan kentleşme ve tuzlu su girişi nedeniyle kalitesi de bozulur. Yani su kıtlığındaki bu artışlar, yalnızca kendisi de aynı süreçlerin bir semptomu olan iklim krizinden değil, özellikle üretim süreçlerindeki artan su talebi ile doğru orantılıdır. Sulama ihtiyacının Türkiye’de 2 °C ve 5 °C ısınma için sırasıyla %4 ile %18 arasında artması bekleniyor [2]. Artan nitelikli içme suyu ve sulama suyu talebini karşılamak, genellikle yeraltı suyu kullanıcıları ile toprak sahipleri arasındaki veya ülkeler arasındaki çatışmaları içeren karmaşık bir sorundur. Daha sık olması beklenen taşkınlar su temin sistemlerine, yetersiz içme suyu varlıklarına zarar verebileceğinden dolayı etkileyici bir diğer faktördür.
Kuraklık ve müsilajı nasıl bir ortak perspektifle ele alabiliriz?
İklim krizi eylem planlarının işe yaraması krizin kökeniyle ilgilenmesi, örneğin fosil yakıtlı faaliyetler gibi neo-ekstraktivist anlayışlardan vazgeçmesine bağlıdır. Ama diğer yandan koronavirüs salgını ya da müsilaj gibi iklim kriziyle doğrudan bağı olan semptomlarla nasıl başa çıkılacağını da ana sac ayaklarından biri olarak içermelidir. Oysa bütçeyi çevre ve halk sağlığından başka her şeye harcamakta üstüne olmayan iktidar, endüstriyel ve evsel atıksu arıtma tesislerinin yaygınlaştırılmasında ekonomik sorumluluğundan geri durmaktadır.
Müsilajda işyeri sahiplerinin çevre izin lisanslarını almaları, arıtma tesislerini kurmaları konusunda uyarılarda bulunan çevre mühendislerini dikkate almamaları, arıtma tesisi olan işyerlerinin de arıtmalarını elektrik giderlerini bahane ederek çalıştırmamaları, maliyeti bahane edilerek bakımların yaptırılmaması gibi uzunca bir sebepler silsilesi ile karşımıza çıkıyor. Oysa hem müsilajı önleyecek hem de kuraklığa karşı su kullanımını düzenleyecek önlemler örtüşüyor.
Tehlikesiz olarak değerlendirdiğimiz gri suların arıtılarak tarımsal sulamaya yönlendirilmesi hem suların yeniden kullanımı hem de kuraklık problemi için tarımsal sulamaya çözüm olacaktır. Organik atıklarla kompost oluşturmanın desteklenmesiyle hem kimyasal gübre fabrikalarının atıklarının temiz su varlıklarına karışması azaltılabilir hem de tarımdaki zirai kimyasalların kontrolsüz kullanımına bağlı oluşan kirletici yükü azalır. Tekstil, deterjan, gübre, petrokimya/kimya, termik santraller, çimento, kozmetik, gıda işletmeleri başta olmak üzere kirletici üretim faaliyeti yürüten işyerlerinin mevzuatlarla doğayı nasıl kirletebileceklerine izin vermek yerine nasıl kirletemeyecekleri üzerinden düzenlenmelidir. Denizden kum alınması, dip taraması, bilinçsiz avlanma gibi faaliyetler önlenmelidir.
Arıtma tesislerinin öneminin anlaşıldığı bu süreçte çevre bilimsel yaklaşımlar bir zorunluluktur. Konunun ilgilisi olmayanlarca birçok yanlış anlatımı yapılmış olan atıksu arıtma tesisleri üzerine temel olarak şu noktalar bilinmelidir: Atıksuların arıtma tesisinden alıcı ortama verilmesindeki temel prensip proje tasarımında canlıların içebileceği düzeyde arıtım sağlanmasıdır. Primer ve sekonder arıtmanın, yani fiziko-kimyasal ve biyolojik arıtmanın ve bunu takip eden sekonder arıtımda giderilemeyen organik kirliliğin giderimine dayalı ileri atıksu arıtımı oldukça önemlidir.
Son 20 yıllık süreçte bakanlık tarafından tesislerin ileri arıtıma dönüştürülmesi sürecinin askıda tutulmasındaki sorumluluğun tamamen otoritelerin kısa vadeli politikalarında olduğu ve özel sektör ortaklıklarına tanınmış ayrıcalıklardan kaynaklandığı bilinmelidir. Bakımı periyodik olarak gerçekleşen, inşası ve işletimi sırasında sorun oluşmamış bir atıksu arıtma tesisinin “sürekli” çalıştırılması gereken üniteleri gerçekten çalıştığında çıkış suyunun organik kirliliği alıcı ortama taşıması beklenmez. Ancak asli görevlerinden biri denetim yapmak olan bakanlığın imtiyazlarına nazır olan firma sahipleri tamamen külfet gözüyle yaklaştığı çevresel sorumluluklarını yerine getirmeyerek atık suyunu arıtmadan alıcı ortama verip su kalitesini kötüleştirmekte bir beis görmüyorlar.
Santraller ve fabrikalar deniz suyunu çekip normalin üzerindeki bir sıcaklıkta kanalizasyona, yani tekrar suyu aldığı kaynağa geri verebiliyorlar örneğin. Tekraren ifade etmek gerekirse yasal mevzuatlar, şirketlerin ne düzeyde doğayı kirletebileceğinin düzenlemeleri olmamalıdır. Bu yüzden organik kirlilik yükü sorunun temelini, arıtmasını çalıştırmayan ve kaçak deşarj yapan işyerlerinin oluşturduğu da bilinmelidir. Fiilen düzenlenmemiş ve denetlenmemiş kâr odaklarının zenginleşmesi tam olarak bu yapıya ihtiyaç duyar. Zenginlikleri artı değer olarak bizden çaldıklarının yanı sıra suları kirletmelerinin onlara herhangi bir bedeli olmamasındaki gibi çalınan sağlığımız oluyor. Bugün karşılaştığımız tabloda da bunu görüyoruz.
Emekçilerin sağlık ve güvenlikleri
Kıyı/deniz temizliği yapan, teknik değerlendirme yapan ve laboratuvar analizlerini yürüten emekçilerin temizleme yöntemleri ve kontrol önlemleri, sağlık risklerine maruziyetlerini belirler. Cilt yoluyla emilim, soluma veya yutma, boğulma; yüzeyde kayma, yüzeye takılma ve düşme akabinde zorlanma ve burkulmalar; biyolojik risk etmenlerine maruziyet; yetersiz dalış koşulları, yalnız çalışma, eğitim eksikliği, kişisel yüzdürme cihazlarının olmaması veya kullanılmaması, olası balık dişlerinden veya dikenlerinden kaynaklanan delikler veya kesikler; viral patojenlerle temas, gerekli kişisel koruyucu ekipmanların sağlanmaması veya kullanılmaması, doğru kullanım konusunda işçilerin eğitilmemesi gibi iş güvenliği riskleri müsilajın bertarafındaki tüm süreç boyunca göz önünde bulundurulmalıdır.
Biyolojik tehlikelerin mevcut olabileceği görevler öncelikle belirlenmelidir. Örneğin, işçiler bir rıhtımda, gemide, kıyıda veya dalışta çalışırken biyolojik kirliliği temizliyorsa seçilen temizleme yöntemiyle ilgili tehlikeler tanımlanmalı, değerlendirilmeli ve mümkün olduğu kadar kontrol edilmelidir. Deniz altı temizlik çalışmaları için biyolojik tehlikelere ilişkin bir risk değerlendirmesi yapılmalıdır. Risk değerlendirmesi, kullanılan temizleme yöntemleri ve kullanılan herhangi bir tehlikeli madde ile ilişkili tüm potansiyel maruz kalma yollarını içermelidir. İşçilere yeterli kişisel koruyucu donanım ekipmanı sağlanmalıdır. Göreve, temizleme yöntemlerine ve maruz kalma yollarına bağlı olarak solunumla ilgili koruyucu ekipmanı, tulumları, önlüğü, eldivenleri, çizmeleri, göz korumasını ve işitme korumasını içerebilir.
Enterokok10 analizi gibi kısa bir zaman dilimi içinde yapılması gereken analizler için ideal olarak laboratuvarlar son numune toplama noktasından iki saatlik sürüş mesafesinde olmalıdır. Laboratuvarların çalışma saatleri dikkate alınarak bakteri numunelerinin hemen işlenmesi sağlanmalıdır. Mikrobiyolojik güvenlik dolapları, toz ve aerosol azaltıcı önlemler, numunelerin güvenli bir şekilde taşınması, uygun kişisel koruma ve hijyen önlemleri, dökülmeler için dekontaminasyon ve acil durum önlemleri, biyogüvenlik etiketi oluşturulmalıdır. Enfeksiyonlar ve alerjiler, kazara dökülmelerden, sağlığa zararlı olabilecek mikroorganizmalar, bitkiler, algler veya kabuklu deniz ürünleri gibi hayvanlardan kaynaklanan biyolojik kirlenmelerden dolayı gerçekleşebilir.
Bu tür süreçlerde ilk yardım malzemelerine ve ilk yardım konusunda eğitimli işçilere gereksinim duyulur. Deniz ortamında oluşan kesik ve çiziklere uygun ilk yardım uygulanmalı ve yalnız çalışılmamalıdır. İşçilerin, deniz altında çalıştıktan sonra kişisel arınmalarını sağlamak için uygun alanlara erişmeleri sağlanmalıdır. Denizdeki temizlik çalışmalarını yürütürken biyolojik tehlikelerin yönetimi konusunda işçilere bilgi, talimat ve eğitim verilmelidir.
Numune alma sırasında karşılaşılabilecek riskler kontrol edilmelidir. Örnekleme yapan teknik personel fiziksel ve zihinsel olarak saha çalışması yapabilecek durumda olmalıdır. Eğitim, temel bir risk yönetimi yaklaşımıdır ve çevresel tehlikeleri, numune alma protokollerini, ekipman kullanımını, güvenlik prosedürlerini, ilk yardımı ve araç kullanımını kapsamalıdır. Risk azaltma planları tüm tehlikeler tanımlandıktan sonra saha görevlileri ve yöneticileri ile geliştirmelidir. Uygun risk azaltma önlemleri belirlendikten sonra bunlar bir güvenlik planında belgelenmelidir. Plan ayrıca, planın uygulandığından ve eksikliklerin zamanında belirlenip ele alındığından emin olmak için bir denetim veya gözden geçirme çizelgesini içermelidir.
Bakanlık yüzeyden alınan müsilaj tabakalarının verilerini toplumun geneli için bir şey ifade etmeyecek şekilde metreküp üzerinden açıklarken tüm bu gerekliliklerin ne düzeyde uygulandığına değinmemektedir. İlk görüntülerde işçiler müsilajla doğrudan temas eder tarzda çalıştırılmışlardır. Müsilajdaki hastalık tehdidi üzerine araştırmalar devam ederken toplanan yığınlardan ilaç, merhem, gübre üretileceği gibi elde yeterli veri olmadan ve mevcut sorunun büyüklüğünü hafifletmeye çalışır tarzda siyasi bir sorumluluk üstlenmekten kaçınılmaktadır. Yüzey temizliğinin müsilajı dibe çöktüreceği ve daha tehlikeli hale getireceği öngörülerine bakılmaksızın kameralar karşısında zevahiri kurtarmak için ilan edilen yüzey temizleme seferberliği yaygarasına hem bakanlık hem belediye dahil olurken atık deşarjının neden durdurulmadığı açıklanmamaktadır. Yalnızca Marmara Denizi’ndeki yaşamı değil, etrafındaki tüm kara parçalarındaki yaşamı da, doğal olarak milyonların halk sağlığını ilgilendiren müsilaj krizi kan emici sermayenin baştan sona kokuşmuş ilişkiler ağının ve bu ağın merkezindeki iktidar aygıtlarının halini anlatan kullanışlı bir metafora dönüştü. Delikleri tıkamalı, hep birlikte bu pisliklerden arınmalıyız.
Referanslar
[1] Danovaro, R., Umani, S. F., & Pusceddu, A. (2009). Climate change and the potential spreading of marine mucilage and microbial pathogens in the Mediterranean Sea. PLoS One, 4(9), e7006.
[2] UN Office for Disaster Risk Reduction (2021), GAR Special Report on Drought
1Gerçek çözelti ile heterojen karışımlar arasında yer alan ara karışımlara kolloid adı verilir. Yeni tanıma göre; bir maddenin kendisi için çözücü olmayan bir ortamda 10−5-10−7 cm boyutlarında dağılmasıyla oluşan çözeltiye kolloidal çözelti denir. Örneğin kükürdün, kilin, sabunun suda dağılmasıyla kolloidal çözelti oluşur. (Kaynak: Wikipedia)
2İngilizce’de aggregate. Küme, toplam, birikmiş yığın.
3Bentik bölge kıyıdan başlayarak denizlerin ve göllerin en derin yerlerine kadar olan dip bölgesini, bentik makroomurgasız ise 0,5 milimetre göz aralığındaki elekte kalan, büyük, çıplak gözle görülebilen canlıları ifade eder. (Kaynak: Resmi gazete)
4Hipoksi, beden dokularında oksijen oranının azalması. (Kaynak: Wikipedia)
5Anoksi bir organizmanın dokularının tümüyle oksijensiz kalması.
6Fitoplanktonlar, plankton topluluğunun ototrof (inorganik bileşiklerden organik bileşikler üreterek kendi besinini kendi üreten) bileşenleridir. Okyanus, deniz ile tatlı su ekosistemlerinin anahtar faktörlerinden biridir. Dünyadaki oksijen kaynağının büyük kısmı bu canlılar tarafından üretilir.
7Eksüdasyon, bir canlının gözenek ya da yarasından bir sıvı salma sürecidir. (Kaynak: Wikipedia)
8Kopepodlar oldukça eski evrimsel tarihe sahip olan eklembacaklılardır. Vücutlarının oldukça küçük ve dayanıksız olmaları nedeniyle fosilleşmeleri oldukça zordur. Yaşam alanları içinde tatlısu ve denizel sedimentler, yeraltı suları, bataklıkların yanı sıra ağaç kovuklarındaki su birikintileri ve hatta atık araba tekerlekleri ve bromeliadların yaprakları arasında biriken su ortamları gibi kriptik habitatlar da bulunmaktadır.
9İnsanlarda koleraya sebep olan bir eğilmiş-çubuk şekilli gram negatif bakteridir. (Kaynak: Wikipedia)
10Enterococcus gram pozitif, kok şeklinde, çok fazla tür içeren bir bakteri cinsidir. (Kaynak: Wikipedia)