Merhaba;
Anlaşılan elli yılı aşkın bir meslek yaşamından hiçbir ders çıkarmamışım. Çıkarmış
olsaydım eğer “2B serüvenini” bir daha yaşanmayacağını düşünmezdim, yine yanılmışım. Günümüzde artık çok daha vahim bir uygulama gündemde çünkü: Siyasal iktidar 25 Mart 2022 günü TBMM’ye “Hazineye Ait Taşınmaz Mallarının Değerlendirilmesi ve Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanım ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi”ni gönderdi. Hoş göreceğinizi umarak bir uyarıda bulunacağım:
✓ “2B” tartışmasını, uygulanmasını ve sonuçlarını anımsamıyorsanız,
✓ 6831 sayılı Orman Kanunu’na 2018 yılında getirilen Ek Madde 16’yı bilmiyorsanız,
✓ 6292 sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine
Adına Orman Sınırlan Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun’un kimlerin işine yaradığınız ayırdında değilseniz;
✓ Siyasal iktidarın ekonomi politikasının temel dinamiklerinin hâlâ kavrayamadıysanız
bu önerinin olası getiri ve götürülerini doğru bir temelde tartışma olanağınız son
derece kısıtlı bence. Bu nedenle “…Sessiz Tartışmalar”da sıkça yaptığım değerlendirmeleri bir de bu bağlamda kısaca anımsatmamı, yanı sıra, haddim olmasa da
uyarmamı yadırgamamanızı diliyorum.Selamlarımla.
Yücel Çağlar
Hem 1937 yılında çıkarılan 3116 sayı hem de 1956 yılında çıkarılan Orman Kanunlarında yapılan “orman” tanımında “… ağaç ve ağaççıklar” ile “yerleriyle birlikte” vurguları yapılır. Bu vurgulardaki “yerleri” söylemiyle, mekan/ortam anlamının yanı sıra yapısal özellikleri de -konumu, topraklarının kimyasal ve fiziksel özellikleri vb- belirtilmiş oluyor. Ancak orman ekosistemlerini yalnızca ağaç ve ağaç toplulukları görme anlayışı üstü açık ya da kapalı olarak günümüzde de egemenliğini sürdürebiliyor. Öyle olmasaydı eğer, pek çok hukuksal düzenlemede, örneğin;
✓ 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu’nun 8. Maddesinin 1. Fıkrasının “c” bendinde;
“Turizm yatırımı için tahsis edilen orman alanının üç katı kadar alanın ağaçlandırma bedeli ve ağaçlandırılan bu alanın üç yıllık bakım bedeli, yatırımcı tarafından Orman Genel Müdürlüğü hesabına, doğrudan belirtilen ağaçlandırma ve bakım işlerinde kullanılmak şartıyla gelir olarak kaydedilir.”;
✓ 6831 sayılı Orman Kanunu’nun Ek Madde 16’sında;
“Orman sınırları dışına çıkartılan alanın iki katından az olmamak üzere Devletin hüküm ve tasarrufu altında veya Hazinenin özel mülkiyetinde bulunan taşınmazlar Orman Genel Müdürlüğüne orman tesis etmek üzere tahsis edilir.”
vb kurallara yer verilip kamuoyu yanıltılmaya kalkışılmazdı. Günümüzde, kamuoyunun yoğun tepkilerinden yol açmamak düşüncesiyle olsa gerek, bir de böyle düzenlemelere sıkça başvurulur oldu. Siyasal iktidarların böylesi söylemsel “uyanıklıklara” başvurması, en azından duyarlı ve gerektiğince bilgili yurttaşları yanıltmaya yetmiyor olabilir. Ama hukuksal olarak “orman”, özellikle de “devlet ormanı” sayılan yerlerde böylesi amaçlarla tahsislerin yapılması ya da izinlerin verilmesi yalnızca ekolojik olumsuzluklara yol açmıyor. Söz konusu uygulamaların bir de çok önemli ekonomi politik, toplumsal, siyasal ve kültürel sonuçları var. Duyarlı yurttaşlarımızın tartışmaları çoğunlukla ekolojik olumsuzluklara indirgemesi tam da bu gerçeğin sorgulanmasını en iyimser söylemle ötelenmesine yol açıyor. Açıktır ki, bu da daha çok siyasal iktidarların “işine yarıyor”; yaramıyor mu?
Anımsayalım…
1956 yılında çıkarılan 6831 sayılı Orman Kanunu’nda yapılan değişiklikler ile eklemeler, yanı sıra, bu değişikliklerin açtığı yolda yürünmesi için 2012 yılında çıkarılan 6292 sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırlan Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun vb özellikle “devlet ormanı” sayılan yerlerin ekonomi politik önemini de açıklıkla ortaya koyuyor: Aşağıdaki çizelgede 6831 sayılı yasada 2002’ye değin yapılan değişiklik ve eklemelerin sayısı ile içeriğini görüyorsunuz:
2002 öncesi dönemde siyasal iktidarların “devlet ormanı” sayılan yerlere – daha doğru bir söyleyişle “arazilere”- yönelimi, ağırlıkla popülist yaklaşımların ürünü olmuştur. Bu kapsamda özellikle “orman köylüsü” sayılanların köylü nüfus içindeki sayısal ağırlıkları ile büyük yoksullukları siyasal iktidarların “devlet ormanı” sayılan araziler ile devlet ormancılığı düzenini “arka bahçe” olarak kullanmasına yol açmıştır. 2002’den sonraysa, bildiğiniz gibi, ekonomi politik temelli yaklaşım ve uygulamalarının önde gelen birisi de her türlü kamusal varsıllığın özelleştirilmesi olmuştur. Bu kapsam ormancılık alanında da bir yandan “devlet ormanı” sayılan arazilerden yararlanmanın bir yandan da temel ormancılık etkinliklerinin bile özelleştirilmesine öncelik ve ağırlık verilmiştir. Ülkemizde “orman” sayılan yerlerin tümüne yakın bir kısmının devlet mülkiyetinde olması, bu yerlerin 1937 yılından bu yana devlet tarafından korunmasına, genişletilmesi ile işletilmesi siyasal iktidara da önemli kolaylıkla sağlamıştır. Bu kolaylıklardan göreceli olarak en fazla yararlanabilenler ise madencilik, turizm, enerji vb arazi temelli yatırımcılar olmuştur. 6831 sayılı Orman Kanunu’nda 2003-2021 döneminde yapılan ve çoğu Anayasanın 169 ile 170. Maddelerine aykırı olan toplam 29 değişikliğin hemen hemen tümü bu doğrultuda olmuştur[1]:
6831 sayılı yasanın en çok değiştirilen -tam 7 kez !- 17. Maddesinin şimdilik -2021- en son biçimine göre ise, özetle;
“Savunma, ulaşım, enerji, haberleşme, su, atık su, petrol, doğalgaz, hava ayrıştırma, altyapı, katı atık bertaraf ve düzenli depolama tesislerinin; baraj, gölet, sokak hayvanları bakımevi ve mezarlıkların; Devlete ait sağlık, eğitim, adli hizmet ve spor tesisleri ile ceza infaz kurumlarının ve bunlarla ilgili her türlü yer ve binanın Devlet ormanları üzerinde bulunması veya yapılmasında kamu yararı ve zaruret olması halinde, gerçek ve tüzel kişilere bedeli mukabilinde Çevre ve Orman Bakanlığınca izin verilebilir.”
Bu noktada gözden kaçırılmaması gereken bir gerçeklik, 6831 sayılı yasanın 2021 yılı sonu itibariyle bulunan toplam 17 “Ek Maddenin” 11’inin, toplam 12 “Geçici Maddenin” ise 5’inin AKP döneminde getirildiğidir.
Öte yandan, AKP öncesi ve döneminde yapılan yasa değişikliklerini dönemsel olarak karşılaştırılmalı olarak aşağıdaki çizelgede özetledim:
6831 sayılı Orman Kanunu’nda 2002 Öncesi ve Sonrasında Yapılan Değişiklikler
Ah şu Ek Madde 16, ah…
Nerdeyse yirmi yıl geçti; “2B serüvenini” bilmeyen genç arkadaşlarımız olabilir; uzun bir “hikaye”… Çooook kısa olarak anımsatayım: 6831 sayılı yasanın 2. Maddesi “B” bendi, dayanağı Anayasanın 169 ile 170. Maddeleri olan bir düzenleme. Bu düzenlemeye dayanılarak 1973-2002 yılı döneminde hukuksal olarak “orman” sayılan yaklaşık 500 bin hektar ki, tümüne yakını “devlet ormanı” sayılan yer, 31.12.1981’den önce “orman” niteliğini yitirdiği gerekçesiyle işgalcilerine satılmasıdır. Siyasal iktidar bu arazileri “25 milyon Dolar gelir sağlanacak” savıyla satmaya, bu amaçla Anayasayı bile değiştirmeye kalkışmıştır. Başaramayın 2012 yılında 6292 sayılı yasayı çıkararak söz konusu arazileri parası olan herkese satmaya başladı. Satıp “25 milyar Dolar” sağlayabildi mi, hayır 6292 sayılı yasayı on kez değiştirmesine, akla gelmedik yollara başvurmasına karşın, satamadım. Satamadı ama “2B” uygulamasını sürdürdü. Siyasal iktidarın gözü öylesine karardı ki, bu kez 2018 yılında 6831 sayılı yasaya çok daha vahim Ek Madde 16’yı getirdi. Anayasaya aykırılığın “daniskası” olan Ek Madde 16’ya göre;
“Orman ve Su İşleri Bakanlığınca, bilim ve fen bakımından orman olarak muhafazasında hiçbir yarar görülmeyen ve tarım alanına dönüştürülmesi de mümkün olmayan yerler ile bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte üzerinde yerleşim yeri bulunan ya da yerleşim yeri oluşturulması uygun olan taşlık, kayalık, verimsiz ve fiilen orman vasfı taşımayan alanlardan, sınırları Cumhurbaşkanınca belirlenen alanlar, Cumhurbaşkanınca belirlenecek usul ve esaslara göre Orman Genel Müdürlüğünce orman sınırları dışına çıkartılarak tapuda Hazine adına tescil edilir. Orman sınırları dışına çıkartılan alanın iki katından az olmamak üzere Devletin hüküm ve tasarrufu altında veya Hazinenin özel mülkiyetinde bulunan taşınmazlar Orman Genel Müdürlüğüne orman tesis etmek üzere tahsis edilir.”[2]
Bu “2B” uygulamasından çok daha vahim bir düzenlemedir: Düzenleme;
✓ Anayasanın özellikle 44, 169 ile 170. Maddelerine tümüyle aykırıdır: Bu bağlamda Anayasanın yalnızca 169. Maddesini anımsatacağım: Bildiğiniz gibi bu maddede;
“…31/12/1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak kaybetmiş olan tarla, bağ, meyvelik, zeytinlik gibi çeşitli tarım alanlarında veya hayvancılıkta kullanılmasında yarar olduğu tespit edilen araziler, şehir, kasaba ve köy yapılarının toplu olarak bulunduğu yerler dışında, orman sınırlarında daraltma yapılamaz.”
kuralına yer verilmiştir. Ek Madde 16’daysa bir tarihsel sınır yoktur. Daha doğru bir söyleyişle, Anayasadaki “31.12.1981” tarihsel sınırı 6831 sayılı yasaya “bir gece ansızın” eklenen Ek Madde 16’yla “19/4/2018” tarihine çekilmiştir. Böylece bu düzenlemeyle iki tarih arasında “devlet ormanı” sayılan yaklaşık 100 bin hektarı ormansızlaştıran yaklaşık 250 bin kişi için “af” çıkarılmıştır.
Öte yandan maddeyle “…yerleşim yeri oluşturulması uygun…” yerlerin de hukuksal olarak “orman” sayılmaması olanaklı kılınmıştır.* Açıktır ki bu, Anayasanın 169. Maddesine aykırılığı bir yana, “orman” sayılan yerlerin daraltılmasını sürekli kılan bir düzenlemedir.
✓ “…taşlık, kayalık, verimsiz” sayılan yerler orman ekosistemlerinin en az ağaçlar kadar önemli bir öğesidir; kesinlikle yapılaşmaya açılmaması gerekir. Bunun yanı sıra “verimsiz ve fiilen orman vasfı taşımayan” sayılan yerlerde yapılması gereken ekolojik olarak gerekli ve olanaklıysa yeni “verimli” orman ekosistemlerinin oluşturulmasıdır
✓ Maddede belirtilen yerlerin yapılaşmaya açılmasıyla orman ekosistemlerinin bütünlüğü daha da parçalanacak, yabanıl yaşam dengesi bozulacak, başta orman yangınları olmak üzere orman ekosistemlerinin çeşitli olumsuzluklara karşı korunabilmesi daha güçleşecektir.
(Aktaran Pelin Pınar Giritlioğlu; “Planlama Perspektifinden Orman Sınırı Dışına Çıkartılan Alanlar Sorunu: İstanbul Örneği”, Planlama Dergisi, TMMOB Şehir Plancıları Odası, 2020;30(2) Ankara, Sayfa 217)
Sonuç olarak ben diyorum ki, yasa önerisi yasalaşırsa…
Söz konusu yasa teklifiyle 6292 sayı yasaya getirilmesi amaçlanan Ek Madde 1’le;
“: (1) 6831 sayılı Kanunun Ek 16 ncı maddesi hükümlerine göre üzerinde yerleşim yeri bulunduğu gerekçesiyle orman sınırları dışına çıkartılarak tapuda Hazine adına tescil edilen taşınmazların 3402 sayılı Kanunun ek 4 üncü maddesi hükümlerine göre kadastrosu yapılır. Kadastro tutanağının beyanlar hanesindeki bilgiler tapu kütüğünün beyanlar hanesine de aynen aktarılarak hak sahipliği belirlenir. Bu taşınmazlar, bu Kanunun 2/B alanlarında kalan taşınmazların satışına ilişkin hükümleri kıyasen uygulanmak suretiyle hak sahiplerine doğrudan…”
satılabilecektir. Kesinlikle “2B” benzeri uygulamalara yol açabilecektir.
Bu düzenlemenin “2B alanlarında kalan taşınmazlar” gibi –“kıyasen”- satılması da Anayasanın hem 169 hem de 170. Maddesine açıkça aykırıdır ! 6831 sayılı yasanın Ek Madde 16’sı ile siyasal iktidarın 6292 sayılı yasaya getirmek istediği Ek Madde 1, Anayasanın 169. Maddesindeki
“…orman suçları için genel ve özel af çıkarılamaz. Ormanları yakmak, ormanı yok etmek veya daraltmak amacıyla işlenen suçlar genel ve özel af kapsamına alınamaz.”
kuralına da açıkça aykırıdır.
Öte yandan; daha önce de belirttiğim gibi, 6831’deki Ek Madde 16’ya göre “devlet ormanı” sayılan bir arazi üzerinde “…bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte üzerinde yerleşim yeri” varsa bu bir suçtur. Dolayısıyla bu yerleşim yerlerini sahiplenen kişi ya da kuruluş da suçludur. Bu nedenle yapılması gereken, bu kişi ya da kuruluşların 6831 sayılı yasaya göre “işgal” suçundan cezalandırılmasıdır; “af edilmeleri” bu tür eylemleri özendirecektir. Suç işlenerek edinilmiş bir kazanım ise hiçbir kişi ya da kuruluşu “hak sahibi” yapmaz, yapamaz, yapmamalı !
“Parası olanların düdüğü daha kolay çalabilmesi” hedefleniyor…
6292 sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanunu’nun başlığı yanıltıcıdır; “orman köylerinin kalkınmalarının desteklenmesiyle” uzak yakın hiçbir ilişkisi yoktur. Böyleyken Yasa önerisiyle 6292 sayılı yasaya getirilmek istenen Geçici Madde 1’le yapılacak satışlarda
✓ bir yandan başvuru bir yandan da ödeme süreleri uzatılmak;
✓ ödeme bedellerini geciktirenlerin yapacakları ödemeleri TÜFE artışları oranında artırmak istenmektedir.
TBMM’deki söz konusu yasa önerisi, 6292 sayılı yasaya getirmek istediği Ek Madde 1 ile Geçici Madde 1, siyasal iktidarın, deyimin tam anlamıyla “denize düştüğü için yılana sarıldığının” bir başka göstergesidir. “Yılanın” siyasal iktidara yapabilecekleri beni hiç mi hiç ilgilendirmiyor. Beni söz konusu yasa önerisi öngörüldüğü gibi yasalaştırılabilirse “devlet ormanı” sayılan yerlerde çeşitli yöntemlerle yapılagelen yağmaya yeni boyutlar kazandırmasıdır. Henüz Nisan başındayken, daha açık bir söyleyişle “orman yangını mevsimi henüz açılmamışken” Çanakkale’de, Balıkesir’de, Osmaniye’de çıkarılan ya da çıkan orman yangınları bu gidişin ayak sesleridir bence.
Aman ha aman ha…
****
İşte, siyasal iktidarın doksana yakın milletvekilinin imzasıyla 25 Mart 2022 günü TBMM’ye gönderdiği “Hazineye Ait Taşınmaz Mallarının Değerlendirilmesi ve Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanım ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi”yle yapmaya çabaladığı düzenlemelerin kesinlikle bu bütünsellik içinde değerlendirilmesi gerekiyor. Bu noktada doğa/orman korumacı duyarlılık ne yazık ki tek başına yeterli değildir.
* İlk olarak 2 Nisan 2022 tarihinde ü https://haber.sol.org.tr/haber/akpnin-orman-oyunlari-tum-yikiciligiyla-suruyor-331341 adresinde yayınlanan yazı, “…sessiz tartışmalar” yazı dizisi için yazar tarafından yeniden düzenlenmiştir.
[1] Çizelgede hem ekonomi politik yönden önem taşıyan hem de görece çokça değiştirilen maddeleri farklı farklı renklendirdim. Ayrıca gerçekleştirildikleri dönemin toplumsal, siyasal ve ekonomik koşullarının gözden kaçırılmaması için değişiklik tarihlerini de belirttim.
[2]İlginçtir, bu düzenlemede “…orman sınırları dışına çıkartılarak tapuda Hazine adına tescil…” edilecek arazilerin satılmasıyla ilgili bir kural yoktur. Bu yoksunluk, ilgili Yönetmelikle de giderilmemiştir. Ancak Yönetmeliğin 8. Maddesinde öyle bir düzenleme yapılmıştır ki, bencileyin bir “delinin” kalmışsa kalan aklını tümden kaçırtır:
“(1) Bu Yönetmeliğe göre yapılacak orman sınırları dışına çıkarma işlemlerine; ilgili valiliğin Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü, Milli Emlak Dairesi Başkanlığı ve Milli Emlak Müdürlüğünün söz konusu sahanın bağlı bulunduğu Bölge Müdürlüğünden talepte bulunması üzerine başlanır. Her mahalle veya köy için talebin ayrı ayrı yapılması gerekir.”
Demek oluyor ki, süreç “Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü, Milli Emlak Dairesi Başkanlığı ve Milli Emlak Müdürlüğünün” isteği üzerine başlatılacak İlgili orman bölge müdürlüğünde oluşturulacak bir “inceleme heyetinin” hazırlayacağı yazanak Orman Genel Müdürlüğü tarafından yalnızca “talebin mevzuata uygun” olup olmaması yönünden değerlendirilecektir. Sonra? Sonrası “gücü gücü yetene” süreci başlayacaktır. Yazık, çok yazık !
Büyük bir olasılıkla siz de Ek Madde 16’da geçen “yerleşim yerinin” nasıl bir yer olduğunu ya da olabileceğini merak ediyorsunuz sanırım. İlgili Yönetmeliğin tanımları içeren 4. Maddesinin 1. Fıkrasında bu merakınızı giderecek bir tanım da yapılmış:
“r) Yerleşim yeri: Devlet ormanlarında 28/4/2018 tarihinden önce yapılan; Devlet ormanı sınırına bitişik kısımlarında belde, köy veya mahallenin toplu yerleşim alanlarının kesintisiz devamı haline gelmiş bir ya da birden çok, Devlet ormanı sınırları içerisinde ise en az beş adet olmak üzere içerisinde sürekli ya da dönemsel ikamet edilen toplu yapılar, özel iş yerleri, kamusal binalar ile ahır, samanlık, ambar, avlu gibi müştemilat, yol ve tesisler gibi müşterek olarak kullanılan yerleri”,
Şimdi şöyle bir düşünün: Böylece artık “devlet ormanı” sayılmayabilecek bu gibi yerleri satın alıp yazlık ya da kışlık yahut dört mevsimlik yaşanabilecek konutlar, “özel işyerleri” vb; artık aklınıza ne gelirse yapılabilecek…
“- Peki, kimler yapabilecek?” diye sormayın artık, onu da ben mi söyleyeceğim?