Merhaba (!) Soruyorum, bir umutla, bir inatla… Bakarsınız ilgisiz “ilgililer” başta olmak üzere birileri daha sorar, dahası yanıtlar. Yanarak, yakılarak geçen şu günlerde kimileri gibi “fırsatçılık” yapmaya, bulanık suda balık avlamaya çalışmıyorum. Yarım yüzyıllık bir orman mühendisi olarak “kol kırılır yen içinde kalır” tutumundan da hep nefret etmişimdir. Ek olarak, güncelleşen yıkımları deyim yerindeyse, “sıcağı sıcağına” tartışmamayı ilke edinmişimdir. Ancak, şimdilerde yakın dönemde görmediğimiz boyutlarda bir yıkım yaşıyoruz. Öyle ki, nasıl olduysa bu kez başsavcılarca da soruşturma açılacakmış; açılsın. Bu da yetmez bence: TBMM, Devlet Denetleme Kurulu, Sayıştay vb. kurumlar da araştırıp soruştursun. Ancak bu soruşturmalar yalnızca kundaklama vb. nedenlere indirgenirse, süreç yine “topun taca atıldığı” yazanaklarla, dolayısıyla “raflarda tozlanan dosyalara” bir yenisi daha eklenmesiyle sonuçlanabilir. Yaşadığımız yıkımlar yalnızca bir sonuç çünkü. Bu nedenle yapılabilecek soruşturmalara katkısı olabilir düşüncesiyle bence sorulması ve yanıtlanması gereken soruların başlıcalarını bir kez daha anımsatmak istedim.
“…Sessiz Tartışmalar” yazı dizimi takip edenler anımsayabilir: Şimdi bir kez daha soracağım soruları daha önce kim bilir kaç kez gündeme getirmişimdir. Ne yazık ki ne ilgisiz “ilgililer” ne çok daha duyarlı ve bilinçli olması gerekenler ne de kitle iletişim araçlarındaki “her şeye maydanoz” olanlar gereğini gerektiği gibi yaptılar. İşte bakın yine para toplama etkinlikleri düzenliyorlar, belki siz de çağrılara uyup üç-beş kuruşla katkı da bulunuyorsunuz? Aman ne iyi… Yahu hiç olmazsa 2019 yılında başta İzmir olmak üzere çıkan büyük yangınlarda toplanan paraların nerelere, nasıl harcandığını bir sorgulasanız ya! Ben size yalnızca şunu söyleyeyim: Gerek 2019 gerekse 2020 yılında ülke genelinde ağaçlandırılan alanın genişliği önceki on yılın yıllık ortalamasını yarısını bile bulamadı! Oysa durum bu kez gerçekten de çok vahim; bunu görüyorsunuz. Ama bir şey daha yapmanız gerekiyor bence; sizin de ilgisiz “ilgililere” inatla sormanız gereken sorular var; sızlanmanın, ağıtlar yakmanın yanı sıra sorun; bu anayasal bir hakkınız ve görevinizdir!
İçten gözyaşlarımla.
Ülkemizde her zaman çıkan, bundan sonra da çıkabilecek olan orman yangınlarıyla ilgili sorulması ve yanıtlanması gereken o denli çok soru var ki… Ancak, bunların çoğu ya hiç sorulmuyor ya da soruluyormuş gibi yapılıyor. Varsa yoksa Orman Genel Müdürlüğü (OGM) neden uçak almıyor; THK’nun uçaklarından neden yararlanılmıyor; helikopterler, uçaklar neden bu denli gecikiyor; son zamanlarda bir de küresel ısınmaya karşı önlemleri alınıyor mu vb. yetersiz sorular. Bu türden soruların önemini yadsımıyorum kuşkusuz, ama bence öncelikle ve ısrarla sorulması gereken çok daha önemli başka sorular var.
En masumunu örnekleyeyim: İklim bilimcilerinin “küresel ısınma” öngörüsünün günbegün gerçekleşiyor; belirtileri çoktandır gündemde. Peki, ormancılığımızın bu olasılığa karşı şimdiden – gerçekte çok önceden – geliştirdiği ekolojik, ekonomik, toplumsal ve kültürel somut önlemleri var mı; daha da önemlisi varsa, bu önlemler belirli bir düzen içinde kararlılıkla uygulanabiliyor mu? Öte yandan, özellikle 2000’li yıllarda iyiden iyiye pekiştirilip yaygınlaştırılan ormancılık ideolojisi, başta OGM olmak üzere ilgili kuruluşlar yönetsel yapıları, gelenekleri ve olanaklarıyla bu gereği yerine getirebilir mi? Son orman yangınları da gösteriyor ki, hayır; kesinlikle yerine getiremez. Çünkü, günümüzde ormancılığımızın, daha geniş bir söylemle de kamu yönetiminin, orman yangınlarının daha çok çıkmasına, daha hızlı yayılmasına, daha büyük yıkımlara yol açmasına neden olabilecek politik, yasal, kurumsal ve teknik sorunları, yetersizlikleri var. Ben bu kez yalnızca göreceli olarak daha önemli bulduklarımı sormakla yetineceğim.
Sorulması Gerekenler…
1) Anayasamızın 170. maddesine göre;
31/12/1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini tamamen kaybetmiş yerlerin değerlendirilmesi; bilim ve fen bakımından orman olarak muhafazasında yarar görülmeyen yerlerin tespiti ve orman sınırları dışına çıkartılması; orman içindeki köyler halkının kısmen veya tamamen bu yerlere yerleştirilmesi için devlet eliyle anılan yerlerin ihya edilerek bu halkın yararlanmasına tahsisi kanunla düzenlenir. Devlet, bu halkın işletme araç ve gereçleriyle diğer girdilerinin sağlanmasını kolaylaştırıcı tedbirleri alır. Orman içinden nakledilen köy halkına ait araziler, devlet ormanı olarak derhal ağaçlandırılır.
Bu anayasal gerek yerine getiriliyor mu?
2) 2012 yılında çıkarılan 6292 sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi İle Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun’un 4. maddesinde;
(1) Devlet ormanları içinde veya bitişiğinde bulunan ve yerinde kalkındırılmaları mümkün görülmeyen köyler halkının başvurusu üzerine veya bulundukları yerlerden orman rejimi bakımından kaldırılmaları zorunlu bulunan köyler halkının resen 2/A alanlarına, bu mümkün olmadığı takdirde diğer yerlere kısmen veya tamamen nakline ve yerleştirilmelerine Cumhurbaşkanınca karar verilir. Nakline ve yerleştirilmesine karar verilen bu köylerle ilgili iş ve işlemler Orman Genel Müdürlüğünce yürütülür.
kuralı bulunuyor. Hemen hemen yalnızca ünlü “2B” arazilerinin herkese, bu kapsamda işgalcilerine, satılması amacıyla çıkartılan 6292 sayılı yasanın bu kuralı ne denli uygulanmıştır; daha doğrusu hiç uygulanmış mıdır?
3) 1954 yılında çıkarılan 6831 sayılı Orman Kanunu 2020 yılı sonuna değin tam 42 kez değiştirilmiş, bu değişikliklerin 27’si 2003-2020 döneminde yapılmıştır. Yasanın belirli maddelerinde yapılan bu değişikliklerin yanı sıra yasaya 11 ek madde getirilmiştir. Dahası, ilgili yönetmelikler de onlarca kez yeniden düzenlenmiştir. Ağırlıkla “devlet ormanı” sayılan yerlerin yapılaşmaya açılması, gerçek ve tüzel kişilerin bu yerlerden yararlanmasını kolaylaştırmak amacıyla yapılan bu düzenlemelerin orman yangınlarını tetikleyici bir etkisi olmamış mıdır?
4) OGM, ağırlıkla, “devlet ormanı” sayılan 22,9 milyon hektar alanda başta “orman” sayılan yerler ile bu yerlerdeki tüm ormancılık çalışmalarını planlama ve yürütmekle görevlendirilmiş tüzel kişiliğe sahip katma bütçeli bir kuruluştur. Taşrada, temel olarak, 28 “orman bölge müdürlüğü” ile bunlara bağlı 263 “orman işletme müdürlüğü” ve bunlara bağlı 2140 “orman işletme şeflikleri” biçiminde yapılandırılmıştır. Bu birimler orman yangınlarının önlenmesinde ve söndürülmesinde doğrudan görevlidir. OGM, bu yapısıyla 2020 yılında 15334 memur, 5564 sözleşmeli, 9089 sürekli işçi, 8197 geçici işçi olmak üzere toplam 38,2 bin işgören işlevlendirmiştir. Bu amaçla 3,7 milyar TL genel bütçe ödeneğinden, 3,9 milyar TL özel gelirlerden ve 6,6 milyar TL de döner sermayeden olmak üzere toplam 13,7 milyar TL harcamıştır.
OGM, bu para, alan ve işgücü kaynaklarını ne denli verimli kullanmıştır? Hiç böyle bir araştırma yapılmış mıdır?
5) Ülke ortalaması olarak OGM’nin taşra birimlerinden orman işletme müdürlüklerinin sorumlu oldukları “orman” sayılan alan genişliği 87,4 bin hektar, orman işletme şefliklerinin genişliği ise 10,7 bin hektardır. Bu genişlikler ülkemiz koşullarında son derece geniştir. Hal böyleyken, orman yangını çıkma olasılığı en yüksek olan yedi orman bölge müdürlüğünde bu genişlikler şöyledir:
Orman Bölge Müdürlükleri | Orman İşletme Müdürlüğü (bin hektar) | Orman İşletme Şefliği (bin hektar) | ||
Genel Alan | “Orman” Sayılan Alan | Genel Alan | “Orman” Sayılan Alan | |
Mersin | 195.4 | 104.5 | 23.7 | 12.7 |
Adana | 218.6 | 92.9 | 19.9 | 8.4 |
Antalya | 257.8 | 143.3 | 28.2 | 15.7 |
Muğla | 256.4 | 144.5 | 19.7 | 11.1 |
İzmir | 314.4 | 67.9 | 25.4 | 5.5 |
Çanakkale | 150.8 | 71.6 | 16.3 | 7.7 |
Balıkesir | 182.5 | 79.0 | 16.6 | 7.2 |
Görüldüğü gibi, orman yangınların olasılığının en yüksek olduğu orman bölge müdürlüklerindeki “orman” sayılan alan genişliklerinin ortalaması da ülke ortalamasına neredeyse eşittir. Orman işletme müdürlüklerinde 100,5 bin hektar ve orman işletme şefliklerinde ise 9,8 bin hektar. Bu koşullarda, bu bölgelerde orman yangınlarını önleme ve söndürme çalışmaları gerektiğince etken olabilir mi?
6) Orman yangınlarını önleme ve söndürme çalışmalarında gerektiğince etkin olunabilmesi için orman işletme müdürleri ile orman işletme şeflerinde göreve getirilenlerin yörelerinin özellikle ekolojik, ekonomik, toplumsal ve kültür koşullarıyla tanışık, dahası uzmanlığının olması yaşamsal öneme sahiptir. Ancak OGM, bir yandan özellikle orman mühendisleri ile orman muhafaza memurlarını bilen sözleşmeli olarak işlendirme düzenini yaygınlaştırma çabasını sürdürmektedir.
En son 2019 yılında; 2750 orman muhafaza memurunu, 1150 orman mühendisi ve 1146 öteki alanlardan işgöreni sözleşmeli olarak işe almıştır.
OGM bir yandan da, kural durumuna getirilen ama uygulamada çeşitli haksızlıklara, keyfi görevlendirmeleri önleyemeyen “rotasyon” düzenini sürdürmektedir.
Bu işgören işlendirme politikasıyla orman yangınları en aza indirilebilir, en az zararla söndürülebilir mi?
7) OGM’nin 2008 yılında başlattığı, 2010 yılında da gerekli genelgelerle yaygınlaştırdığı Yanan Alanların Rehabilitasyonu ve Yangına Dirençli Ormanlar Tesisi Projeleri (YARDOP) kapsamında yangına duyarlı bölgelerdeki orman ekosistemlerinde binlerce km uzunluğunda şeritler açılmıştır. Orman yangınlarının ağırlıkla daha az yıkımla söndürülmesi amacıyla yapıldığı öne sürülen bu çalışmalar ne denli yararlı olmuştur?
Doğu Akdeniz Ormancılık Araştırma Enstitüsü’nün TC Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Orman Genel Müdürlüğü, Silvikültür Dairesi Başkanlığı’nın 2013 yılında hazırladıkları “YARDOP Tesislerinin Araştırılması” başlıklı yazanakta getirilen öneriler ne denli yaşama geçirilmiştir?
Ayrıca, 2007 yılında Ege Ormancılık Araştırma Müdürlüğü ile İzmir Meteoroloji Müdürlüğü’ndeki uzmanların birlikte Büyük Orman Yangınlarının Meteorolojik Veriler Işığında İncelenmesi başlıklı bir araştırma gerçekleştirmiştir. Ek olarak ülkemizde ormancılık araştırma enstitüleri ile orman fakültelerinde orman yangınlarının önlenmesi ve en az zararla söndürülmesi konularında yapılmış onlarca araştırma bulunuyor. OGM bu araştırmaların hangi bulgusunu, nerelerde, ne denli ve nasıl uygulamış ve ne sonuç almıştır?
8) OGM’nin “resmi istatistikler” adıyla düzenli olarak yayımlanan ve herkese açık olan verilerine göre ülkemizde yılda ortalama (1997-2020) 2262 orman yangını çıkıyor, ortalama 9201 hektar orman ve maki ekosistemi zarar görüyor. Öte yandan, yine OGM’nin belirlemelerine göre ülkemizde orman yangınlarının; %46,8’i ihmal, %9,4’ü kaza, %11’i doğal ve %24,7’si de bilinmeyen nedenlerle çıkıyormuş.
Peki, başta kasıt olmak üzere ihmal, kaza, doğal nedenlerinin açılımı nedir; özellikle de nedeni belirlenemeyen yangınların nedenleri çok boyutlu olarak belirlenip, bunların önlenmesine yönelik önlemler geliştirilmiş ve yaşama geçirilmiş midir?
9) Ege ve Akdeniz Bölgeleri’nin kıyı yörelerindeki yerleşmelerin, karayollarının yakın çevresindeki orman ekosistemlerinde kolay yanıcı, diri ve ölü bitki örtüsü ile ağaçların kurumuş dallarının yangın çıkma olasılığını büyük ölçüde artırdığı biliniyor. Bu durumun özellikle sık dikimlerle oluşturulmuş ve 30-40 yaşlarına gelmiş orman ekosistemlerinde görece daha yoğun yaşandığı da bilinen bir başka gerçek. Bu yanıcıları temizlik çalışmaları neden yaygınlaştırılmıyor?
10) İzmir’deki Orman Yangınları İşçi Eğitim Merkezi Müdürlüğü’nün tam donanımlı tesisleri neden İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Orman Fakültesi’ne devredilmiştir? Bölgede orman yangınları işçileri için başka bir eğitim merkezi oluşturulmuş mudur?
11) “Devlet ormanı” sayılan yerlerde binlerce madencilik, enerji, turizm vb. tesis için yer tahsis edilmiştir. Öyle ki, bu nedenle orman ekosistemleri, deyim yerindeyse yol geçen hanına dönüştürülmüştür. Bu tesislerin orman yangınlarını önleme amaçlı donanımları, önlemleri yeterli midir; yeterli olup olmadığı düzenli olarak denetlenmekte midir; yeterince önlem alınmadığı gerekçesiyle bugüne değin bu gibi kaç tesise yaptırım uygulanmıştır?
12) OGM “devlet ormanı” sayılan yerlerdeki orman ekosistemlerinde kesilmesine karar verilen ağaçları dikili durumdayken ihaleyle ya da tahsisli olarak satmakta, bu uygulamayı giderek de yaygınlaştırmaktadır. Bu nedenle bir yandan orman yolları büyük taşıyıcıların kullanabileceği gibi genişletilmekte bir yandan da bu yerlere giriş çıkışlar orman ekosistemleri içindeki hareketliliği artırmaktadır. OGM, orman ekosistemlerindeki bu hareketliliği nasıl ve ne denli denetleyebilmektedir?
13) OGM, 2000’li yıllara değin orman ekosistemlerinde yılda 7,5 milyon m3 endüstriyel ham madde odun hasat edip kendi depolarından satıyordu. Ancak bu miktar özellikle 2000’den sonra düzenli olarak hızla artırılmış, 2020 yılında %30,2’lik bir artışla 24,8 milyon m3’e çıkarılmıştır. OGM’nin tümüyle daha çok dışsatıma yönelik üretim yapma çabasındaki odun kökenli ürün sanayilerine daha ucuz ham madde sağlama amacının ürünü olan bu yönelimi orman ekosistemlerinin başta yangın olmak üzere her türlü tehlikeye karşı korunmasını güçleştirmiyor mu?
14) OGM, 1990’lı yıllardan beri “devlet ormanı” sayılan yerlerdeki “verimsiz” saydığı orman ekosistemleri ile maki ekosistemlerinin yerinde gerçek ve tüzel kişilerin özel ormanları gibi yararlanabilecekleri ağaçlandırmalar yapmasına izin vermektedir. 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 57. maddesine dayanılarak yapılan bu uygulama anayasanın 169. maddesine aykırıdır. Kaldı ki, bu ağaçlandırmalar daha çok Ege ve Akdeniz Bölgelerindeki orman ve maki ekosistemleri içinde, çoğunlukla da zeytin, kestane, ceviz, badem vb. meyveli ağaç ve ağaççık türleriyle yapılmaktadır. 2020 sonuna değin 142,3 bin hektara ulaşan bu çalışmalar, çevrelerindeki orman ekosistemlerinde başta yangınlar olmak üzere çeşitli olumsuzluklara yol açmıyor mu?
15) Şu hukuksal düzenlemeler;
✓ 6831 sayılı Orman Kanunu’nun orman yangınlarının önlenmesi ve söndürülmesiyle ilgili 68-76 maddeleri,
✓ 6302 sayılı Orman Yangınlarıyla Mücadele Tamimi (2003),
✓ OGM’nin Orman Yangınlarıyla Mücadele Esasları (Tarihsiz);
✓ Yine OGM’nin Orman Yangınları İle Mücadelede Organizasyon başlıklı açıklamaları (2015)
✓ Orman Yangınlarıyla Mücadelede Görev Yapan Gönüllüler Hakkında Yönetmelik (2019)
neden yapılmıştır; çok daha önemlisi gerekleri ne denli yerine getiriliyor? Gerektiğince yerine getirilmiyorsa eğer nedenlerini belirlemek amacıyla OGM’nin ormancılık araştırma enstitüleri ile orman fakültelerinde yapılmış herhangi bir araştırma var mıdır?
Yoksa eğer OGM’nin merkezdeki Dış İlişkiler, Eğitim ve Araştırma Dairesi Başkanlığı ile bu daire Başkanlığı’nın “yönlendirme sindeki” ormancılık araştırma enstitüleri; “Orman Yangınları ile Mücadele Dairesi Başkanlığı” ile orman bölge müdürlüklerindeki “orman yangınları ile mücadele şube müdürlükleri” niçin varlar, ne yapıyorlar?
Söz sizin duyarlı yurttaşlarım; “devlet ormanı” sayılan yerler ile buralardaki her türlü doğal süreçler, ortamlar ve varlıklarla ilgili olarak da!
Sorularınızı kime mi soracaksınız, söyleyeyim: Öncelik sırasına göre; Tarım ve Orman Bakanı Dr. Bekir Pakdemirli, Orman Genel Müdürü ile yardımcıları, OGM’nin özellikle ilgili daire başkanlıkları, orman bölge müdürleri ile yardımcıları, ormancılık araştırma enstitü müdürlükleri, orman fakülteleri, soruşturma açan ya da açacak olan başsavcılıklar.
Bu bağlamda TMMOB Orman Mühendisleri Odası’nın “yöneticilerini” saymadım; saymadım çünkü, onlar internet sitelerinde 30 Temmuz 2021 günü ne söyleyebileceklerini,
“YANAN ORMANLAR YEŞİLE DÖNÜYOR; orman yangınından etkilenen alanlar tekrar ağaçlandırılıyor” başlıklı açıklamalarında söylemiş zaten.
Çok utandım çok!