Çeviri: Derya Sever
“Uyanın ey insanlık!
Daha fazla zaman yok.”
Feminist aktivist ve çevre savunucusu Lenka kökenli Berta Cáceres, Honduras’taki yerli halk örgütlerinin bir taban hareketi olan COPINH’i koordine etmesiyle dünya çapında tanınıyordu. Gualcarque Nehri üzerindeki Lenca halkının ekosistemine ve geçim kaynaklarına zarar vermekle tehdit eden bir hidroelektrik santrali projesiyle yıllarca mücadele etti. 2015 yılında projeye muhalefetinden dolayı Nobel ekoloji ödülüne eşdeğer olan Goldman Çevre Ödülü’nü kazandı. Memleketi Honduras’ta mücadele ettiği hidroelektrik barajın inşasını durdurmak için yürüttüğü kampanyayla ilgili ölüm tehditleri alıyordu. Berta, ülkesindeki güçlere meydan okuduğu ve Lenca bölgesindeki hidroelektrik projesini durdurmak için kampanya yürüttüğü için 2 Mart 2016’da siyasi bir suikasta kurban gitti . Katilleri mahkum edildi, ancak mahkemeler bu siyasi suçu emredenlerin yargılanmasına henüz karar vermedi.
Berta Cáceres’in en güçlü mirası, kadınlar için insana yakışır yaşam koşullarının doğrudan çevrenin korunmasına bağlı olduğunu anlayan pratik bir ekofeminizm biçimidir. Aynı ethos, sürdürülebilirliği ve toplumsal, maddi ve doğal yeniden üretimin hayatta kalmasını giderek azaltan mevcut kapitalizm modelini sorguluyor.
Berta ölmedi halkıyla, yerli kadınlarla, halklarla, toprakla, suyla ve ormanlarla çoğaldı ve çoğalıyor!
Aşağıdaki metin, Berta Cáceres’in 2007’de Havana, Küba’da düzenlenen 7. Uluslararası Özgürlükçü Paradigmalar Çalıştayı’ndaki konuşmasının çeviri metnidir. Yazının orijinalini https://capiremov.org/en/analysis/berta-caceres-2/ de bulabilirsiniz.
“Aramıza çizilen sınırlar ne olursa olsun, Yerli halklar olarak direniyoruz”
Benim adım Berta Cáceres Flores. Honduras Halk ve Yerli Örgütleri Sivil Konseyi [ COPINH ] üyesiyim, Honduras’ın güneybatı bölgesinden, Lenca bölgesinden geliyorum. Iseleca ve Lempira ruhunu taşıyan bu halktan kardeşçe bir selam. Hepinizle mücadelemizi paylaşma daveti için çok minnettarız.
Teşkilatımız, çoğu Lenca olmak üzere dört yüz cemaatin yanı sıra kadın, gençlik ve köylü örgütlerini bir araya getiriyor. Bu topluluklar beş yüz yıldan fazla bir süredir sert bir gerçekle karşı karşıya kalmışlardır: marjinalleştirilmiş, mülksüzleştirilmiş, yağmalamanmış, yapısal düzenlemeler dayatılmıştır, çokuluslu şirketlerin müdahaleleriyle şu, toprak, ve ormanlar özelleştirilmiştir. Bunca yağma ve yıkımla topluluklar mücadele etmek ve savaşmak zorundadır.
Bugün en büyük mücadele madencilik sömürüsüne karşıdır. Avrupa’dan, Kanada’dan ve Amerika Birleşik Devletleri’nden ulusötesi şirketler geldi ve yaşamı, bölgeleri, suyu ve sağlığı sona erdirmekle tehdit etti. Ayrıca, Inter-Amerikan Kalkınma Bankası [İDB], Dünya Bankası, Avrupa Birliği, USAID ve diğerleri gibi ulusötesi şirketler ve finans kuruluşları tarafından desteklenen büyük hidroelektrik projelerinin tehdidiyle karşı karşıyayız. Honduras, Puebla-Panamá Planı [PPP] gündeminin bir parçası – bir kız kardeşin dediği gibi, artık “Panama” değil, “Putumayo” . Honduras’ta elliden fazla hidroelektrik barajının inşa edilmesi bekleniyor. Yalnızca benim bölümümde, ki bu çok küçük, madenciler altın, gümüş, opal ve diğer metal ve mineralleri çıkarırken, barajlar inşa etmek için mevcut tüm nehirleri özelleştirmeyi planlıyorlar. Ayrıca, biyoyakıt, etanol dedikleri şeyi üretmek için monokültürü teşvik eden ABD hükümetinden gelen baskıyla da karşı karşıyayız. Mısır %100’den fazla arttı, ancak artık mısırımız bile olmayacak – mısır yalnızca araçları beslemek için kullanılacak. Sadece bu değil, turizm endüstrisi sürekli olarak Honduras’ın Yerli ve Siyah bölgelerine ve bölgelerine saldırıyor. Tüm bunlar STA kapsamında: Orta Amerika’da imzalanan serbest ticaret anlaşmaları [STA] – referandumla kabul etmeyeceğini umduğumuz Kosta Rika hariç² – ABD ile le imzalanan STA ve şimdi bir tane daha Avrupa Birliği ile geliyor. Başka bir tahakküm biçimi ise kadınlar üzerinde üç kat ağırlığa sahip olan ataerkilliktir: çünkü onlar kadındır, çünkü onlar Yerlidir, çünkü onlar fakirdir. Bu tabloyla karşı karşıya kaldığımızda, halkımız sadece kollarını kavuşturarak ayakta durmadı. Savaşıyoruz ve kendimiz tarafından yasal hale getirilen kendi mücadele biçimlerimizi tanımlıyoruz. Bunları, örgütlenmenin zorunlu ve hepimiz için son derece acil olduğunu bilerek, birçok farklı şekilde ifade ediyoruz.
Bu yüzden kolay olmadığını da söylemek istiyorum, çünkü aynı zamanda örgütlerimizden ve hareketimizden büyük bir cesaret istiyor. Çoklu renkleri ve şekilleri, topluluklarımızın çeşitliliğini, ifadelerimizi, mücadelemizi, direnişimizi anlamayan çok özel bir “x” ideolojisinin kavramlarıyla hâlâ damgalıyız. Bu hareket inşasının sadece retorik veya sadece teorik veya lirik olmasını istemiyoruz. Özerkliklerimize, mücadele biçimlerimize, yöntemlerimize, her örgütün ve hareketin tanımladığı yöntemlere saygı duyarak, bizi birleştiren daha güçlü şeylerin olduğunu anlayarak bu hareket inşasının gerçeğe dönüşmesini istiyoruz.
Bir taban örgütü olarak, bir meydan okumanın önünde duruyoruz: Uluslararası finans kuruluşlarının stratejileri, yerli olsun ya da olmasın, bizle önde gelen kuruluşlar arasında tema sohbetlerine katılmak için bir paralellik yaratıyor. Bu, hareketlerimizi zayıflatıyor, çünkü büyük bir seçme ve ele geçirme gücüne sahipler. Bunu, Dünya Bankası ve İDB tarafından finanse edilen Yerli liderlere ulaşan kuruluşlarda bile görebiliriz. Bunlar, zenginliklerimizi ve kaynaklarımızı topluluklar adına müzakere eden kuruluşlardır. Mücadelelerimizin özgün çabalarını zayıflatacak stratejileri var.
“Mücadele ettiğimiz ve direndiğimiz an, hareket inşa etmek için en iyi fırsattır.”
Gerçek hareket inşası ve örgütlenmek, mücadele ve direnişin bize sunduğu somut fırsatta gerçekleşir. Bunu başka türlü görmemiz mümkün değil. Mücadele ettiğimiz ve direndiğimiz an, hareket inşa etmek, örgütlenmek için en iyi fırsattır. Şunu da söylemeliyim ki, hem yapısal meydan okumayı hem de topluluklarımızda, organizasyonlarımızda ve hareketlerimizde hala tam olarak anlayamadığımız bu yapısal meydan okumanın önünde durmak anlamına gelen engin mücadeleyi anlamanın önemli olduğunu düşünüyoruz.
Güçlü yanlarımız da var ve bunlardan biri de kendini pek çok şekilde ifade etmeye devam eden tarihi, eski, kadim direnişin birikimi. Orta Amerika halkının tarihsel dayanışmasında, aramızda çizilen sınırlar ne olursa olsun, topluluklar olarak, Yerli halklar olarak tarihsel olarak hareket ediyoruz. Bu, silahlı ayaklanma zamanlarında gösterildi ve şimdi şu, ormanlar ve toprakların savunulması mücadelesinde kendini gösteriyor. Bunu bizi bölen
bir şey olarak değil, bizi bölgemizdeki stratejik mücadele hatlarıyla birleştiren bir şey olarak görüyoruz.
Ayrıca bizi hala geride tutan bir gerçeklikten yani örgütlerimizin dinamiklerinin ağırlığından ve hepsinden önemlisi baskıdan da bahsedebiliriz. Halkımızın çoğu okuma yazma bilmiyor ya da bunun için mücadele etmiyor; yoksulluk var yani hayatta kalma ihtiyacı var. Bu içsel bir yansımadır, aynı zamanda acı çektiğimiz ve görmezden gelemeyeceğimiz dış durumla da ilgilidir. Aynı zamanda hapsedilen, işkence gören ve öldürülen yoldaşların durumlarıyla yüzleşmek zorunda kalmamızı da engelliyor ve bu da bize üçlü bir çaba dinamiği dayatıyor.
Bu arada, ulusötesi şirketlerin ve finans kuruluşlarının yalancı, ikiyüzlü projeleriyle topraklarımız üzerinde uyguladığı baskı var. Bu hipokratlar Yerli halk için kılavuz ilkelerden bahsederken, servetimizi,kültürümüzü ve bilgimizi yağmalamak için kredi vermekten söz ediyorlar. Karşılaştığımız bir diğer zorluk da, konumlarımızı etkin tutmak, toplulukların mücadeleleri ve talepleriyle uyumlu, halkımızın sergilediği tarihsel güçle ve yetenekleriyle uyumlu olmaktır. Bu isyanı gerçek kılmaya devam etme mücadelemiz mevcuttur.
COPINH’li bizler, bazen hoş karşılanmayan direniş eylemlerine sahibiz, ama sonunda, onları iyi ya da kötü bulmaları umurumuzda değil. Bu eylemler mücadelenin ifadeleridir; örneğin, sömürücü endüstrileri devralmak veya onları topraklarımızı terketmeye zorlamak. Bölgemizdeki ormanları sömüren otuzdan fazla santral var. Sadece suyun
değil, enerjinin de özelleştirilmesine yol açan ondan fazla hidroelektrik santralını durdurabildik.
Bu mega projelerin ön altyapısını yıktık, çünkü oturup sadece şikayet etmiyoruz ve sürekli eylem ve mücadele halindeyiz. Onlarla yüzleşme fırsatına şimdi yani bu an sahibiz. Ulusal Kongre sırasında ateşe verdiğimiz odun ve transgenik tohumlara halkın el koyduğu eylemlerde bulunduk. Elçilikleri, Ulusal Kongre’yi ve Başkanlık Sarayı’nı işgal ettik. Bunlar sadece kendimiz için yaptığımız eylemler değil Honduras’ın tüm yerli ve siyahi halkları içindir.
Bir diğer büyük zorluğun da bu mücadeleleri desteklemek ve büyütmek için güç oluşturmak olduğuna inanıyoruz. Sadece pratik yapmak ve eylemde olmak açısından değil, aynı zamanda kendi aramızda, halihazırda sahip olduğumuz, ancak daha fazla anlamamız gereken teorik temele sahip değiliz. Kendimizi yeniden bulmak. Yaratmak. Yeni şeyler doğurmak. Nereden geldiğimizi hatırlamak. Asırlık mücadeleyi hatırlamak ve akılda tutmak. Tüm kimliğiyle, dünya görüşüyle, gücüyle, söyleşisiyle, çözümleme ve önermeleriyle, tesadüf ve farklılıklarıyla tüm hareketlerimizin, direnişlerimizin arkasında bu akıl var, çünkü özdeş olmadığımızı kabul etmek zorundayız.
Halklarımızın toplumsal ve politik özneler olarak eğitimini, sokaktakilerle, mesleklerle birlikte inşa ederek -veya Şuárez yoldaşın dediği gibi, “bir kaya gibi”- sağlam bir şekilde gerçekleştirmeliyiz. Pratikler sayesinde, olduğumuz bu varlıkla ve bu varlıkla bağlantılı olarak teorik, politik ve kültürel temellerimizi daha açık ve daha geçerli bir şekilde sistemleştirebiliriz.
Ve bu, yansımaların, teorinin, ifadelerin ötesine geçmelidir. Bırakın, kapitalizmi, ataerkilliği, ayrımcılığı, ırkçılığı etkin bir şekilde ortadan kaldıralım. Topluluk temelli bir hareketten, kolay olmayan ulusal ve uluslararası bir adım attık. Yine de, inşa etmeye, yeniden yaratmaya, güçlendirmeye, doğurmaya devam etme isteğiyle kararlıyız. Teşekkürler, iyi günler yoldaşlar.
#BertaiçinAdalet #JusticiaparaBerta